DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Maliyetli Ekonomi Paketi

Sesli Dinle

Mansur Yavaş vâkıf olur mu? Çözüm bulur mu? Sosyal medya uygulamaları kadar gündemine alır mı? Bunu da bize zaman gösterecek.

Maliyetli Ekonomi Paketi
15.03.2021
8.450
A+
A-

‘Hey gidi goca dünya dert yükümüsün?’

Vakti zamanında Zeki Müren’in, Orhan Gencebay’ın, Erkin Koray’ın ve daha birçok sanatçının seslendirdiği güzel bir eser. Sizlere neyi, nasıl arz edeyim diyerek kara kara düşünmekteyken bu eser çınlar oldu kulaklarımda.

Şöyle bir düşündüm de az zamanda çok şeyi dile getirmeye gayret etmişim. Tespitlerimin doğruluğunda ki iddiam aksinin ispatlanması ile son bulur, neticede gelişim bunu gerektirir.

Bakıyorum da zincirin halkaları gibi iç içe girmiş çözümsüzlüğün girdabında, sorumlunun muallakta kaldığı, dünyayı mesaj yağmuruna tutan koronanın bile çare olamadığı, dejavu markajında bir hafta daha geçmiş gitmiş.

Bir deyim var ya hani hepimizin bildiği “Güleriz, ağlanacak halimize.” İşte o misal olgunun peşine gülerek düşelim istedim.

Değerleri ve özellikleri ile müstesna Karadeniz’imizin fıkraların vazgeçilmezi Temel, kitap yazmaya karar verir. İşinde ehil kimselere başvurur. İşin sırrını öğrenir. Kitabının ses getirmesi için, adının ilgi çekmesi gereklidir. İlgi çekmesi içinse “Merak Uyandırmalı, asalet ve erotizm” olmalıdır. Temel öğrendiği bilgiler ışığında yazarak, tamamladığı kitabını alır, gider işin ehillerinin yanına ve kitabının hazır olduğunu ifade eder. Kitabın adını “Kontesi Kim Öptü?” olarak belirlemiştir, yazar Temel. İşin ehilleri sıraladıkları tüm şartların yerinde olduğunu görürler ve bu başarılı çözümlemeye bir eleştiri yaparlar “Kitabın adında maneviyatta olmalıydı.” diyerek.

Temel bir süre sonra tekrar gelir ve kitabın güncellenmiş adını paylaşır. Kitabın yeni adı “Tövbe Tövbe Kontesi Kim Öptü?” olmuştur.

Evet olgumuza girişimizi yaptık, olaylar üzerinden devam edelim.

Yol kenarlarında veya orta refüjlerde bulunan küçük yeşil alanları bilirsiniz. Hani dikkatlice baktığınızda orada ki sulama görevlisinin hortumun ucuna birkaç yerinden delinmiş plastik şişe bağlayarak, hortumu bir tarafa sabitleyip, dahiyane sulama, fıskiyelime sistemi kurup, sonrasında kenarda istirahat ettiğini gören tek kişi ben olamam sanırım.

İşte o suların bir süre sonra yeşil alandan çıkarak araç yoluna taştığını da biliyoruzdur muhakkak. Özellikle virajlarda çok ciddi güvenlik tehlikesi teşkil eden durumdur.

Yıllar önce bu konuda serzenişte bulunmuştum, yetkili bir dostuma. Ambulans, itfaiye gibi acil durum araçlarının ve tabi ki tüm sürücülerin mağduru olduğu, aniden ıslak bir zeminde olma sebebiyle acaba kaç trafik kazası yaşanmıştı. Marsta ikamet hazırlıkları yapan günümüz insanlığının içinde, bizlerin bu basit soruna neden çözüm sağlayamadığımızı anlayamıyordum. Tarım arazileri damlama su sitemine dönmekteyken, şehir merkezinde ki ana yollarda bu akıl almaz olay neden sonlandırılamıyordu.

Arkadaşım, seçimle göreve gelen isimler için bazı zorunluluklardan bahsetmişti. Seçmenlerin kalabalık ve güçlü siyasilere daha yakın olduğunu, kararsız seçmenlerin güçlüye meyil ettiğini iddia etmişti. “Ne alaka?” dediniz sanırım, bende öyle demiştim. “Otomasyon arttıkça personel sayısı azalır, sayı azaldıkça, mitinglerde, etkinliklerde, güç gösterisinde bulunabilmek için gerekli olan çoğunluğu sağlayamazsın.” dediğinde anlamıştım. Kendi damlama, fıskiyelime sistemini kuran personellerin bir ağaç gölgesinde neden yorgunca kestirdiğini. Başta yaşadığım Başkent Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı protokol yolları ve çevre yollarında dahi şahit olduğum bu olaya, taze başkanımız Mansur Yavaş vâkıf olur mu? Çözüm bulur mu? Sosyal medya uygulamaları kadar gündemine alır mı? Bunu da bize zaman gösterecek.

Cumhurbaşkanlığı demişken, her ne kadar meslektaşım, gazeteci Talat Atilla gibi, anlamsız yorgunluklara düşürülmekten imtina etsem de teyit ettiğim geçtiğimiz haftanın konusuna dair bir bilgiyi paylaşayım siz sırdaşlarımla.

Geçtiğimiz hafta, eski mesai arkadaşlarımdan birkaç dostum aradı, uzun sohbetler ettik bir araya gelerek. Halka açık olacağı söylenerek inşaatına başlanılan Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin ve Milli Kütüphanenin, her biri farklı kriterdeki kişilere özgü olarak tahsis edilen, sanırım 7 giriş kapısı bulunmakta.

‘Dejavu’ ve ‘Pandoranın Kutusu’ başlıklı yazımda bahsetmiştim. Yeni parti kurma heyecanı yaşayan ve genç iş adamı Eren Şar’ı ziyaretiyle gözüme takılan Muharrem İnce’den. Eski mesai arkadaşlarım, üst düzey kişilerin kullandığı giriş kapısından çok sık giriş yapılarak, ziyaretlerde bulunulduğunu söyleyerek yazılarımı okuduklarını ifade ettiklerinde, ben tespitlerimde ki haklılığımı teyit etmiştim.

Korona illetinin başladığı ve kısıtlama tedbirlerinin uygulandığı günlerde ki vaka ve can kaybı sayısının çok üzerinde sayıların açıklandığı, ancak kısıtlamaların hafifletildiği bu günlerde kendi kontrol ve kısıtlamalarımızı hayata geçirmeyi doğru bulan çevrenin içinde olmaktan mutluyum.

Sosyal mesafe ve benzeri kuralları ısınan havanında yardımıyla, standartların üzerinde tutarak; kısa süreli, zorunlu ziyaret ve görüşmeler yaparak tedbirli davranmaya gayret ediyorum.

Açık alanda, plastik bardaklarda, sallama çay eşliğinde asla sallanamayacak konuları konuştuğum dostumun sürekli çalan telefonundan rahatsız olmuştum. Sanırım fark etti ve özür diledi. Konuyu anlattı fakat ben keşke anlatmasaydı dedim içimden.

İstanbul’da açıklanması planlanan Ekonomi Paketi için bakanlık bünyesinde ki genel müdürlüklerden ve başkanlıklardan 5 personel görevlendirilmesi gerekiyormuş. Ancak içinde bulunduğumuz dönem sebebiyle personeller bu görevlendirmeye pekte gönüllü değillermiş. Çalan telefon bu konuda ki serzenişlermiş.

Bunu duyduğumda aklıma “Kafa Karışıklığı” başlıklı yazım geldi. Hazine ve Maliye Bakanlığında, Bakanlık internet sitesine bakıldığında takribi 20 Bakanlık Birimi, 6 bağlı kurum, 10 ilgili kurum, 2 ilişkili kurum, 4 konsey ve kurul listelenmekte. Talimat genel ise 42 adet kurum demektir. Her kurumdan 5 personel görevlendirilse 200’den fazla kişi demektir.

Bu kişilerin İstanbul’ a ulaşımları, konaklamaları, yeme ve içme masrafları ve tabi ki görev ek ödemeleri olmalı.

En iyisi mi diğer kurumları da sayarak sizleri yormayayım ve matematiğimin yetersizliğini ifşa etmeyeyim.

Bizim Temel kitabının adını ne koymuştu?

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.