DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

O AN SON AN

31.07.2019
8.714
A+
A-

Bu dağlar beyaz, hava bembeyaz… gelin gibi her yer. Askerlerimle bu dağlara çıkmak öyle zordu ki. Sırtımızdaki çantalar bile dondu, ağırlaştı. Üşümüyor, çoğu zaman terliyorduk. Duramazdık, uyuyamaz hatta dinlenemezdik. Günlerce temizlenemedik. Ancak yolda o sarp dağlara çıkarken kırık kırık helva yiyebiliyorduk. Aldığımız her nefes çivi gibi batıyordu. Her askerim bir mi? Kar yüzü görmeyen çocuklar var. Daha on üç, on beş yaşlarında. Metrelerce karı küreyerek dimdik yamaçları çıkıyorduk. Her geçen gün daha zordu. Evlatlarım, askerlerim nasıl dayansın? Sona geliyorduk artık. Komutanım göremiyorum diyenler, bağırarak çıldıranlar, hayal görenler, uyumak istiyorum diye yalvaranlar ve dayanamayıp sonsuz uykuya yatanlar.

Beni sanki içimde başka bir ruh hareket ettiriyordu. Yürüyen konuşan ben değildim sanki. Rusları bekliyordum. En son gördüğüm önümde karşıya nişan alıp bekleyen dokuz kahraman askerimdi. Ben arkalarında ayakta bekliyordum çatışmak için gözümü sadece ileriye diktim. Ayaklarım sanki bir alçının içinde hareket etmiyordu, bedenim ısınıyor daha çok ısınıyordu. Donmaya başlamıştım. Bende bağırmak, çıldırmak, uyumak istiyordum. Sadece gözümü karşıya diktim. Burnuma sıcak bazlama kokusu geliyor: “hadi oğlum sofraya’’ diyen yine o sıcak ana sesi…  Ben sadece gözlerimi karşıya diktim ve o bembeyaz karanlığa ayakta gittim. Yıl 1915 kara kış.

Evet, ben Sarıkamış kardelenlerinden Binbaşı Nihat beyazlar içinde, Ruhum Şad Hakkım Helal Olsun…

Tarih 9 Mart 1922. Bigadiç yanıyor. Yunan askeri sardı her yanımızı. Değil kaçmak, mücadele edecek yerimiz bile kalmadı. O Yunan komutanı geldi yanıma “belli ki sen de Türk çetesindensin, anlat hadi nasıl yenecektiniz bizi? Bilgi ver bana ‘’ dedi. Gözlerinin tam içine bakarak “bilsem bile sana söyleyecek sözüm yok‘’ dedim. Ne pahasına olursa olsun, bedenimi delik deşik etseler de, vatanı teslim etmezdim. Öyle de yaptılar. İşkence üstüne işkence ettiler. Vurmaları, kesikleri, yumrukları… Artık hissetmiyordum. Nasıl teslim ederdim evimi, ocağımı o mis kokulu bahçelerimizi? Vatan bahçemi? Bir ara komutanın “yakın bunu” emrini duydum. Bu emir sadece benim bedenimin yakılmasıydı. Bilmiyorlardı ki küllerinden yeniden doğar mücadeleci Türk kadını!

Evet, ben belki de hiç duymadığınız Nazife Kadın’ım. Külleriyle Kurtuluş Savaşı’na katkısı olan. Ruhum Şad Hakkım Helal Olsun…

Ciğerlerim sanki patlattığım o bomba gibi içimde. Nefes almak bile zor geliyor. Elimi, kolumu kaldıramıyorum. Elli yaşındayım ve hiç gücüm yok. Sadece eskiyi düşünüyorum. Dokuz yıl askerde kaldım; barut kokusu, kan kokusu hala dün gibi mıhlandı genzime. Hele o bağırtıları, acı sesleri o gün nasıl duyuyorsam öyle duyuyorum sanki. Askerliğimin son yılı kimsenin yapmadığını, Allah’ın verdiği güçle yaptım. Şimdi savaş çıksa şimdi bu halimle yine yaparım. Savaş ah o savaş kimseyle konuşmadım o savaşı nasıl konuşur bir daha yaşarım o günleri?

Bundan on yıl öncesiydi. İki jandarma, kaçak odun kömürü yaptığım için beni tutuklamaya geldi. Hiç bozuntuya vermeden “suçum ne?’’ dedim. Onlar da “Paşa seni çağırıyor’’ demezler mi? Benim saç sakal birbirine karışmış. Paşanın karşısına çıkacak bir kıyafetim bile yok. Hemen Nahiye Müdürü beni damat gibi tıraş ettirdi. Takım elbisesini de ödünç verdi. Paçaları biraz kısa geldi ama olsun. Mustafa Kemal Paşa’nın karşısına çıktığımda şimdi yorgun olan o kalbim sanki yerinden çıkacaktı. Saatlerce sohbet ettik. Bir ara “sana maaş bağlatalım’’ dedi. Bende “askerlik görevimi yaptım ne maaşı paşam? Kaçak kömür imal ediyorum. Ormancılar baltamı almasa da, daha rahat çalışsam” dedim. Paşam emir verdi. Bir süre rahat ettim ama sonra yine işimizi yapamaz oldum, baltama yine el koydular. Fabrikaya girdim hamallık yaptım. Yoksa nasıl geçinecektik? Yorgunum… Öyle yorgun ki, sanki ben değilim 215 okka mermiyi kaldıran Koca Seyit.

Evet ben Seyit Ali Çabuk. İnce hastalığa tutuldum 1939 ‘da size veda ettim. Ruhum Şad Hakkım Helal Olsun…

Bu topraklar bizimdi almaya geldik. Mücadele ettik kazandık, mücadele ettik kaybettik. Artık . ingiliz askerlerine bir esirdim. Ne lisanlarını bilirim, ne de onları anlarım. Bize öyle bakıyorlar ki sanki biz onların yurdunu aldık. “Sizin ne işiniz var Mısır’da?” dedim. Dayak yedim. Günler geçti destek gelmedi. Hani Almanlar gelecek ve bizi kurtaracaktı? Anadolu ‘dan asker kardeşlerim nasıl gelsin? Kim bilir hangi cephede harp ediyorlar? Kin dolu gözlerle, sonumuzu bekliyoruz. Umutlar tükendi. Nasıl bitecekti yaşamımız? Nasıl yeniden can verecektik bu topraklara?

Temizlenemiyorduk. Kirli ruhlarına bakmadan bizi aşağılayarak “hadi yıkanmaya. Yoksa bize de hastalık bulaştıracaksınız’’ dediler. Bir havuz hazırlamışlar belli ki bizi, bizim toprağımızda, temizlemek değildi niyetleri. Onlarca Türk askeri, vücudumuzda tuhaf bir yanma hissi… Dakikalar geçtikçe bu yanma dayanılmaz bir hal alıyor. Çıkmak istiyoruz çıkarmıyorlar. Yanıyordum Allah’ım kendi toprağımda, kendi suyumda yaktılar beni. Gözlerimiz kör oldu. Vatansız İngiliz askerleri suya krizol koymuşlar. Askerlerin bir kısmı havuzda kaldı. Sağ kalanların çoğu kör, bedenleri yanıklar içinde. Bakarlar mı bize? Tedavi ederler mi? Artık tek kurşunluk ömrümüz kalmıştı. Son kez yanmış tenim, vatanımın o rüzgârını doya doya hissetti. Ölmeden önce ne çok hissediyormuş insan her şeyi… Son kez gökyüzüne baktım ama göremedim. Bunu bile reva görmedi vatansızlar. Kurşuna dizildik tek tek… Dimdik ayakta.

Evet ben  Ali Çavuş. Kanal Cephesi şehidi. Ruhum Şad Hakkım Helal Olsun…

O An Son Anlarıydı… Vatanı için mücadele eden, donan, yakılan, ince hastalığa yakalanan… Yüz binlerce şehit olan, gazi olan askerimiz. Elinizi kalbinize koyun ve hissedin onların hakkını. Her biri tam orada…

                                                                                                      Tuğba Erçevik

                                                                                                      Tarih Öğretmeni

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.