DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Kime Ne Desem?

Sesli Dinle

Geçtiğimiz hafta anmaktan, duymaktan dahi acı duyduğum bir haber korkularımın müsebbibi.

Kime Ne Desem?
25.01.2021
13.528
A+
A-

Elimin kaleme zorla gittiği bir yazıya Bismillah diyorum. Kişisel gündemlerim ve mesaimde edindiğim üzücü tecrübelerimle dertlenmek isterken, ısrarla uzağında durmaya çalıştığım ülke gündemi, tam anlamıyla gelecek adına korkularımı arttırıyor.

Malumunuz, olayları haber veren birçok basın kuruluşu ve gazeteci meslektaşım var. Bizler ise olgulara vurgu yaparak, sorunların, yanlışların köküne çözüm arıyor, çözüm odaklı paylaşımlar yapmaya gayret ediyoruz.

Salgın kaynaklı zorlaşan yaşam şartları, kimilerince uygulanmaya titizlik gösterilen korunma tedbirlerinin yanı sıra, kısıtlamalara ve tedbirlere riayet etmeyen bir kesiminde varlığı da mevcut ne yazık ki.

Tabi dünyayı saran güç savaşları, yakın tarihte gündemimiz olacağına inandığım su sorunları, ekonomik krizler derken ‘Dert bir değil ki’ sözünü zikretmemek ne mümkün?

Fakat benim gelecek kaygıma neden olan konu bunların hiçbirisi değil. ‘’Diyen Gitti ve Bumerangın Dönüşü’’ başlıklı yazılarımda bahsettiğim gibi eğitim sorunu meyvelerini vermekte.

Uzun yıllara dayanan bilinçli ve programlı bir yapı üzerine inşa edildiğine inandığım gerçeklik. Eğitim sorunu, yani mesleki vasıflara sahip ancak vicdani, insani ve ahlaki vasıflardan yoksun diplomalı cahillik hali.

Sosyal ahlak ve kavramlardan hızla uzaklaşmamızın alt yapısı olan eğitim eksiklikleri, çarpıtılan inanç öğretileriyle boyut atlamış sistem içerisinde yetişen bir gelecek. Kimi isimlerden, makamlardan korktuğumuz kadar yaratıcıdan korkmamamızın alt yapısını perçinlemiş gibi görünen sistem.

Hal böyle olunca anlık menfaatler, anlık kazançlar uğruna, “on lira için on takla atmak” tabirinde ki gibi yalan söylemekten korkmadan, arsız ve pervasız şekilde yaşamlarını sürdüren, sözde iki ayaklı, insanlar sarıyor dört bir yanı.

Farklı düşüncelerin zenginlik olduğunu muhakeme etmekten ari zihinlerimiz, eleştiri ile hakaret arasında ki derin uçurumu ayırt edemeyecek kadar da körleşiyor.

Geçtiğimiz hafta anmaktan, duymaktan dahi acı duyduğum bir haber korkularımın müsebbibi.

Ben zorlandım evlatlarım zorlanmasın, ben sıkıntı çektim evlatlarım çekmesin, ben yokluk gördüm evlatlarım görmesin‘ mantığıyla yetiştirilen ham bir nesil.

Kazanmak, kaçınmak, kurtulmak adına söylediğimiz yalanları, riyakarlıkları, sözde kurnazlıkları izleyerek yetiştirilen bir nesil.

Evet, şayet uzaylılar gelip bizlerin yapılarıyla bir şekilde oynamadıysa, bugünün sorumluları, “bu kadarda olur mu?” Dediğimiz eylemleri yapanlar değil, onları yetiştirenlerdir.

Nasıl bir çevrede, nasıl bir ailede, nelere tanık olarak yetişmişler ki bazı insanlar bugün yüreklerimizi dağlayan, ciğerlerimizi sızlatan, duyduğumuzda irkilmemize, titrememize, korkmamıza neden olan şeyleri yapabiliyorlar.

Yakın tarihlerde, oğlunun kız arkadaşı sebebiyle yaşanan olaylara feryat eden bir annenin, gözü yaşlı haykırışları aklımda.

Yine insan olarak tanımlamamızın mümkün olmadığı bir kadına zulmeden, hayatına kast eden, onurunu yıkan bir canlı nasıl olabilir?

Ceza, yaptırım gibi uygulamaların yetersizliği ne yazık ki ahlaki, insani ve manevi açından eksik olan karakterlerin pervasızca, bencilce, korkusuzca davranmasına, cüretkarlığına katkıda bulunuyor.

İlahi takdirin varlığını düşündürücü zamanlaması tevafuk, serzeniş ise toplumsal bütünlükte ki doğruların, güzelliklerin olduğu gibi yanlışların da ayırım yapmaksızın her an herkese temas edebildiğini teyit etmekte. İçişleri Bakanımızın paylaşımının altına yapılan hadsiz yorum ve bundan doğal olarak rahatsız olunması hakkaniyetli gerçekliğinin, çaresizlik ve çözümsüzlük girdabında boğulması, anlatmaya çalıştığım halin vücut bulmuş halidir diyebilir miyiz?

Tüm bu halleri “Rüşvetçi Kadı” hikayesi ile özetlemeye çalışalım:

İki kişi yaşanılan tartışma sonrası kadıya başvurur, durumu anlatır ve mahkemelik olurlar. Kadı görüştüğü taraflardan birinden “Halı” ister rüşvet olarak, halıyı getirmesi halinde konuyu onun istediği gibi sonuçlandıracağını söyler. Diğer taraftan ise “100 gümüş” ister, aynı vaatle.

İki tarafta isteği yerine getirir ve mahkeme kurulur. Halı getirenin önünde getirdiği halı, 100 gümüş getirenin önünde de 100’lük durmaktadır. Şaşkın taraflar kendilerince konuyu anlatırlar.

Kadı taraflara döner, halıyı getiren kişiye “Senin Haline Ne diyeyim?” der ve diğer tarafa döner “Senin Yüzüne Ne Diyeyim?” Der.

Şimdi ben kime ne diyeyim?

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.