DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Diyen Gitti …

Sesli Dinle

Saygı göstermeyi başaramamış olma gerçeği, bez parçaları arasına sıkıştırılmış değerler ve Bumerang 1 bölüm …

Diyen Gitti …
28.07.2020
12.132
A+
A-

Cehaletin; tarafı olmuyor, kimliği olmuyor, diplomalısı/diplomasızı olmuyor. Cehaletin vicdanı da olmuyor. İşin ilginci cehalete birde riya eklenirse, yandı gülüm keten helva, desek yanlış olmaz.

Manevi değerleri ya da söylemleri önde olan siyasi kişilikler ve siyasi yapılar son 20 yılda varlıklarını korumanın da ötesinde geliştiler, büyüdüler ve iktidarın tek hakimi oldular. Neden mi?

Bahsi geçen dönem öncesini hatırlayalım mı?

Haklı ya da haksız, doğru ya da yanlış tartışılabilir, fakat uygulamanın sonucu ortada. Örneğin, namaz kılan bir iş adamı; ticari işlerinde devlet kurumlarıyla çalışamaz, iş alamaz, icat düzeyinde projeleri olsa dahi destek bulamazdı.

Namaz kılan bir kamu görevlisi; yönetici olamaz,  soruşturma üzerine soruşturma geçirirdi. Namaz kılan memur; müfettişler yoluyla bin bir bahane ile ceza abonesi yapılır, idare zulmeder, sürgün ise işin cabası olurdu.

Başı örtülü bir kadın; gazi anası, vatani vazifesi sırasında yaralanan oğlunu hastanede ziyaret edemezdi, es kaza ordu evinde bir düğüne katılması gerekse insanları derin ve dertli düşünceler sarardı.

Şimdilerde en rahatsız edici itham olarak aklınıza ne geliyorsa o zamanda öyleydi. İnanışta İslam’ı tercih eden mahzun, mazlum, masum ülkem insanı.

Kimi kurumlarda mülakatlara kadar nüksetmişti sözde aydın kafaların inanç karşıtı kabalıkları. Zekası ülke için umut ışığı olan, hayatının başında ki çocuklarımız, kızlarımız doktor, mühendis, hukukçu olmak için kazandıkları yüksek öğrenimlerine başlayamıyordu. Akademik unvanları isimlerinden afilli olan aydın zihniyetlerin tacizlerine maruz kalıp, iktidarın balyozunda ezilip, yok sayılıyordu, yok ediliyordu o temiz o saf o zinde beyinler.

Çağdaşlık, modernlik, entelektüel olmak, aydın olmak, özgür olmak bedenlerde ki ambalajlarda arandı. Etek boyu aydınlığın, özgürlüğün, birey olmanın göstergesi oldu, kadın ya da erkek fark etmeksizin teşhircilik modernlik demekti.

O zamanın kimi yöneticileri din ile devlet işlerini ayırmak istiyordu belki. Bazı konularda öngörüleri vardı, fakat yönetimin genelinde ve uygulamada durum böyle değildi. İnsanlar ötekileştiriliyor, Türk toplumunun temel değerlerine, hassasiyetlerine dokunuluyordu.

Durumu kendine iş edinen zamanın güç odakları ve işine gelmeyeni de ötekileştiren dönemin yetki mercileri, kendi işlerinin ötesinde yoğundular. Şimdilerin bir kısım yöneticileri de marstan gelmediğine göre o dönemin de yönetim kadrosu içinde bulunma olasılıkları bir hayli yüksek yani. Belki de bu günün kimi kahramanları, kimi akademik kişilikler, kimi generaller o zaman daha küçük rütbelerle o günün koşullarında başarılı kimselerdi. Dönüşümden önce yani.

Bu ve benzeri sorunlar yumağıyla yaşam mücadelesi veren sade vatandaş, çocuklarının kendileri gibi yorulmasını, üzülmesini, mağdur olmasını istemediğinden olsa gerek çözümleme yapmıştı. Sonuç olarak işte bugünlerin temelleri atıldı.

Aile büyüklerinin desteğiyle birlikte, başörtülü kızlarımız doktorlara başvurdu. “Güneşten korunması gerekiyor.” raporlarıyla hile ile sorunu çözmeye çalıştı. İdarecilerine, akademik unvanları kudretli hocalarına gitti, başını açarsa ailesinin kendisini okutmayacağını, öldüreceğini anlattı yaşlı gözlerle, duygu yüklü sözlerle. Belki de doğruydu fakat öncelikli amaç yine sorunu çözebilmek adına hileli bir yol arayışıydı. Son çare hileli çözüm arayışları “peruk sektörüne” can verdi.

Sonuçta hayatlarının başındaki o zeki, saf, temiz, masum zihinlere sorunu çözebilmek adına her yol mubah mantığı işlendi. Önemli olan, öncelikli olan hedefe ulaşmaktı, hile yapmak pahasına olsa dahi.

İşte o kimselerin bir kısmı bugün öğretmen, mühendis, gazeteci, hukukçu oldu. İdareci oldu ve hayatın her alanında mesai başında yaşamlarını sürdürüyorlar. Akıllarında ve hatıralarında geçmişte yaşadıkları zorluklar var. Tabi ki tekrar zor günler yaşamama hırsı, korkusu da kendileriyle beraber nefes alıp vermeye devam ediyor.

Bugünün sorunlarına baktığımızda, toplumu yaralayan, üzen akıl almaz, mantıklara sığmaz olayları irdelediğimizde karşımıza bu olgu çıkıyor. İnsani değerlerden ari, sosyal duyarlılıktan yoksun, dini bilgi ve gerçeklerden bihaber, “Ben Merkezci” bir yaşam.

Yitirdiğimiz en önemli değer “Samimiyet”, “samimi-niyet”…

Evet, hep birlikte, el ele vererek bugünlere geldik ve şimdi bedellerini ise hep birlikte ödüyoruz.

Bugün halen sorunların çözümünü kılık kıyafette ya da insanların manevi inançlarında sanan sözde aydın zihinler, bilgice zayıf fakat hassasiyeti yüksek kitleyi diri tutuyorlar.

Örneğin hastanede görevli doktorun sakalı, saçı, inanç şekli, kılığı, kıyafeti, memleketi bizim ilgi önceliğimiz olabilir mi? Yoksa derdimize çare olması, işinde ehil olması, işinin hakkını vermesi yeterlimi olur?

Bumerang misali, yanlış şekilde atıldığında dönüşü yanlış olan bir fizik gerçeği.

Ve ısrarla diyorum ki; “Sorumluluk suçlamanın bittiği yerde başlar!”

YORUMLAR

  1. servet dedi ki:

    Sayın İlgili. Türkiye de 2 güç vardır. Biri İstanbul Sermayesi bir de Anadolu Sermayesi. 100 yıldır bu iki güç savaşır durur. İstanbul Sermayesi 100 yıldır ezer Anadoluyu. İmanını ezer, itakadını ezer, sermayesini ezer, gelişimini ezer, çoluğunu çocuğunu ezer, her şeyini ezer.En basiti futbolda bir takım şampiyon olacaksa İstanbul kulübü olur (sadece Bursaspor oldu geçen senelerde o da Anadolulu değildir). Geçen ay süper lige finalde İstanbul takımı ve Anadolu takımı rekabete girdi, yine çıkamadı Anadolu takımı. Son 20 yıldır Anadolu Üste çıkmaya çalışıyor bir ara işe yaradı bu mazlum edebiyatı ama onun da süresi doldu. Kullanılacak en iyi araç islamiyetti (Allah affetsin) kullanıldı ve neredeyse Anadolu insanı bile İslamiyete cephe açacak duruma getirildi ALlah muhafaza İstanbul yine ezecek. Anadolunda çıkan; Adam, fikir, sermaye vs vs İstanbullaşmadıkça Ülkede tutunamaz, ömrü olmaz.