DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Sanki Tanrı Onlar

Sesli Dinle

Yaratıcılık vasfını ele alan kimi yaratılanlar yargı dağıtıyor, sözlerine uymayan yaşamlarını düşünmeden. Cennete, cehenneme yerleştirmeler yapıyor.

Sanki Tanrı Onlar
02.11.2020
6.696
A+
A-

Düzenli olarak yayın akışı hakkında bir program yapıyor ve o doğrultuda sizlere seslenmek istiyorum. Ancak yaşanan olaylar ve değişen gündemler, ne program, ne akış bırakmıyor.

Haberlere manşet olan bu haftanın yaratıcılarını izleyince yine zıvanadan çıkmamak mümkün olmadı. Evet beni tanıyanlar bilir, manevi değerlere, inançlara saygılı olmaya özen gösterdiğimi. Tanımayanlar ise biraz baktığında anlar kırmızı çizgilerimi. ‘Bu haftanın yaratıcıları’ tabirim yazım hatası da değil.

Yaşantı şeklimiz elbette ki birçok şeyi etkiliyor. Olumlu ya da olumsuz olarak. Ancak yaşanan doğal afetler bazı kimselerin cahilliğiyle, hadsizliğiyle canımızın iki kez sıkılmasına, aynı oksijeni soluyor olmaktan hicap duymamıza neden oluyor.

Her işi ehline bırakmak, ehlinden öğrenmek temel doğru, vazgeçilmez kuralımız olmalı. Ancak işin ehli sanılan kimselerin önemi burada bir kez daha kendini gösteriyor.

Din alimi değilim fakat birçok alimin sohbetlerinde bulunma fırsatım oldu. Öğretileri akıl ile de harmanlayarak, alimlere de anlattığımda doğru denilen kendimce sonuçlar çıkardım.

Örneğin; Mesainize vaktinde gittiğinizde, işvereniniz sizi kapıda karşılamaz, tebrik etmez, vazifenizi, sorumluluğunuzu yerine getirmişsinizdir, olması gereken odur. İşvereniniz, sizin sorumluluğunuzu yerine getiren bir kimse olduğunuzu bildiğinden, bir gün olağan üstü bir durum olursa işte o zaman işinize zamanında gidiyor olmanın faydasını göreceksinizdir. Tabi işvereniniz, sizin işinize vaktinde gitmenize de mahkûm değil, yani aslında yaptığınız şey tamamen kendi faydanıza.

Bu somut örnekten yola çıkarak, edindiğim şahsi düşüncemi paylaşayım sizlerle. Yaratıcı, bizlerin ibadetlerine ihtiyaç duymakta mıdır? Yapmadığımız ibadetler, yaratıcıya bir kayıp vermekte midir? Elbette bence bunun cevabı koca bir Hayır’dır. Namazlarımız, hac, umre ziyaretlerimiz, zikirlerimiz ve daha birçok ibadetimiz biz yaratılanlara yüklenmiş sorumluluklardır elbette. Fakat bence bunlar sevap hanemize yazılmaz, tabi yaratıcının lütfetmesi dışında. Ancak kanaat olarak tabi ki etkin olacaktır.

İnsanlığa gönderilmiş tüm hak peygamberler ve yaratıcının kelamı olan kutsal kitaplarda yaratıcı ile yaratılan arasında ki ibadet olarak adlandırılan sorumluluklar ancak %20 gibi bir oranlarda yer almaktadır. Kelamın kalan çoğunluğuysa, toplumsal yaşantı dediğimiz kuralları içeriyor. Çalma, kandırma, öldürme, ihanet etme, aldatma, sana ait olmayana el uzatma ve daha niceleri.

Bir yazımda bahsetmiştim, sevdiğim bir İslam alimi ‘dinleri, kendi din adamları tahrip ediyor’ demişti. Uzun yıllara dayanan plan örfün, kültürün ve inancın asimilasyonu sonucu insanlıktan ari, günümüz içler acısı yaşananlara tanık oluyoruz. Sevgi, aldatma, aşk, denilince aklımıza kadın–erkek arasında ki ilişkilerin sadece bir kısmı, bedenlerle sınırlı olan boyutu geliyor, oysa ki çok sevdiğim bir sözdür; “Biz aşkı Mekkeli bir yetimden öğrendik.”

Evet, değerlerimizden koptukça felaketler sarıyor dört bir yanımızı. Evet uyarıları dikkate almadıkça acılarımız artıyor. Örneğin, “Çalma!” uyarısını anlamayan insanoğlu, yaptığı yapılarda malzemeden çalarak kazancını arttırıyor. İşinin hakkını vermeyen mühendis, mimar, yapı denetimciler de terazinin aynı kefesinde kalıyor. Tabi yapılara onay veren kurumlar ve yetkilileri de kefede ki yerini alıyor. Sonuç acı hepimizin acısı, hepimizi etkileyen kayıplar.

1999 yılında ki Marmara depreminin ardından bölgeye giden ilk haber yayıncılardan olabilmiştim. Gazeteci olarak bulunduğum deprem bölgesinde, çok acı olaylara tanık oldum ne yazık ki. Bazı kimseler sebebiyle insanlığımdan ar ettim. Ardından aynı yıl yaşanan ikinci depremle, resmi olarak görevlendirildiğim deprem bölgesinde ki tanıklıklarım, acılarıma farklı bir boyut eklemekten öteye gitmedi. Yine insanoğlunun, bu sefer taşıdığı resmi unvanlarla yaptığı kimi işler insanlığımdan ar etmeme neden olmuştu.

O günden bugüne neler değişmiş haberleri, yayınları, paylaşımları izlerken gördüm ve evet yaşantı şeklimiz, yaşantımızı etkiliyor. Topluma örnek olması gereken siyasiler, henüz sıcak olan mücadele ve müdahalenin olduğu bölgeye neden gider? Yanlarında ki o anlamsız kalabalıkla, alanda neyin incelemesini yapar? Gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Peki acil yardım ekipleri, yöneticileri neden o siyasilere mihmandarlık eder. Alana girişlere neden izin verilir?

Tecrübemle sabit olarak belirtiyorum, yıkıntı alanında canlı tespit etmek zor iştir. Teknik cihazlar kullanılırken çok geniş alanda derin sessizlik sağlanmalıdır, aynı şekilde arama kurtarma köpeklerinin eğitimleri gereği, komutları yerine getirebilmeleri için dikkatlerinin dağılmaması şartı vardır. Enkazdan bir kazazede çıkarıldığında, iç kanama, kırık vb. fiziki durumlar gereği kontrolsüz hareket ettirilmemesini, ben gibi temel bilgiye sahip ilk yardımcılar dahi bilir. Kazazedeyi sedyede kaldırıp, kucaklamak, alkışlamak, tezahürat yapmak nedir? O sırada sesini duyurmaya çalışan başka kazazedeler olabileceği hiç mi düşünülmez?

Tabi daha psikolojik durumlar, ikamet, barınma, iaşe ihtiyacı olan kazazedeler gerçekliklerine hiç değinmedik. Birde en önemli konulardan olan güvenlik tedbirleri başlı başına bir sorun.

İnsan hatalarından kaynaklı olarak hasara dönüşen, doğal afetlerin yaşandığı bölgeler giriş, çıkışlara kapatılmalı, acil durum, arama kurtarma, sağlık ve güvenlik görevlileri gibi gerekli kimseler dışında ki hiçbir kimse bölgeye sokulmamalı. Kargaşadan uzak ortam sağlanmalı. Yardım ettiğini zannederken aslında çalışmalara engel olabilecek, zarar verecek, gereksiz ve kuru kalabalık oluşturan kimseler alana sokulmamalı. Acil Durum ve Kriz Yönetiminde ki teorik bilgiler, afet bölgelerinde hayata geçirilmeli.

Evet, afetler ahlaktan, akıldan, terbiyeden, tecrübeden, samimiyetten yoksun kimseler sebebiyle yıkıcı oluyor, can ve mal kaybı ile sonuçlanıyor. Toplumsal dejenerasyon birçok alanda olduğu gibi bu gibi durumlarda da kendisini gösteriyor. Cehalet abideleri sahneye çıkıyor. Yaratıcılık vasfını ele alan kimi yaratılanlar yargı dağıtıyor, sözlerine uymayan yaşamlarını düşünmeden.   Cennete, cehenneme yerleştirmeler yapıyor. Zina, alkol gibi manen yasaklı hallerden önce düşünülmesi gereken çok daha önemli gerçekler var diye inanıyorum.

Geçmiş olsun Türkiye’m, geçmiş olsun İzmir, geçmiş olsun canım ülkemin güzel insanları …

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.