DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Covit ile Manevi Mesaj …

Sesli Dinle

Hiçbir ayırım yapılmaksızın tüm insanlığa verilen mesaj olabilir mi ?

26.05.2020
16.427
A+
A-

Mesajı alamamak…

Öküz altında buzağı aramadan, cevap vermek yerine anlayabilmek gayretiyle dinlemek…

Okuyarak, doğrularımıza ve görüşlerimize ters diyerek ön yargılı olmadan…

Üzerinde düşünmemiz gereken konular…

Sadece ülkemizin değil dünyanın derdi bir salgın, kimilerine göre biyolojik savaş, planlanmış çalışma, dijital dünya dönüşümü, yenidünya başlangıcı ve daha birçok olasılık. Önemli olan ise sadece somut gerçekler.
Virüsün yurt dışı kaynaklı olması sebebiyle Avrupa’ya gitmiş bir vatandaşımız ile Arabistan’a gitmiş vatandaşımız arasında bir fark yoktur. Yani umreye gitmiş vatandaşlar üzerinden manevi değerlere saygısızlık etmek anlamsızdır. Fakat kurumsal bir düzenleme ile yapılan bu ziyaretlerin gerek gidiş programları ve gerekse dönüş programları ile karantina uygulamaları hususunda Diyanet İşleri Başkanlığı yetersiz mi kalmıştır? Olayın vahametini anlayamadığından ve yakın zamanlı böyle bir tecrübeye sahip olmadığından birçok kişinin mağdur olması söz konusu olmuştur. Ayrıca birçok kurumumuzun da iş yükü artışına sebep olduğu ortadadır. Diyanet İşleri bu konuda yetkili dolayısı ile sorumludur. Salgının taşra şehirlerimize yoğun olarak yayılmasında en etkin sebebin bu olduğu düşünülmektedir.

Karantinaya alınması sırasında görevli memurumuza tüküren kişi hakkında ise söylenebilecek bir söz bulamıyorum. Müslüman olmanın gerekliliklerini yaşantı haline getirmeyi sağlatmakta yetersiz kalan din görevlileri, tarikat, cemaat cenneti ülkemin hocaları daha iyi bilir.

Manevi açıdan baktığımızda ;

Sevdiğim bir İlahiyat profesörü; “ Yahudiliği Hahamlar, Hristiyanlığı Papazlar çarpıtmışlardır, İslam’ı ziraat mühendisleri çarpıtacak değil ya: evet İslam’ ı da Hocalar çarpıtıyor “ demişti.

Kâbe, Mescidi Nebevi başta olmak üzere tüm kiliseler, Havralar, Sinagoglar, Camiler, Mescitler gibi dini inançların vazgeçilmezleri ziyarete, ibadete kapatıldı.
Bu bir nevi huzurdan kovulmadır. Kişisel ibadetlere ihtiyacı olmayan yaratıcının değerli kılınmış alanlarına girememek başka nasıl algılanabilir ki.

İncil, Tevrat, Kuran gibi Allah kelamlarının yer aldığı inançlarda yönetim, ticaret, siyaset, aile gibi tüm toplumsal yaşayış kuralları açık bir şekilde ifade edilmişken bunların hiçbirine uyulmadı, uyuluyormuş gibi yapıldı ve yaratıcı bunu biliyordu.
Dua ederken, tövbe ederken, ibadet ederken, ticaret yaparken, siyaset yaparken yani hayatın her anında ve her alanında samimiyeti kaybettik.

Bazı isimleri anarken çok dikkatli oluyorduk; “önemli siyaset lideri” ya da “büyük iş adamı” diyerek ve hatta bazı kimseler yalanı sevmez diye özen gösteriyorduk sözlerimize. Ancak büyük bir cesaretle “Allah” adını anarak aslında kendimizin çok iyi bildiği o yalanlara yeminler edebiliyorduk.

Anlık kazançlar büyük kazanç gibi görünüyordu. Yaptığımız işin hakkını vermek mi, aldığımız paranın hakkını vermek mi, çalıştırdığımız insanların hakkını vermek mi? Bunlar boş şeylerdi, bu zamanda önemli olan kazanmaktı.

Sevgiler, sözler, hisler, duygular, haklar ve adalet gibi değerlerimiz anlık küçük hevesler uğruna heba edildi.

Komşuluk bencillikler ve duyarsızlıklar ile sınırlandı. Akrabalık taraflılığa dönüştü. Yetim hakkı yemek ise her şeyden önce miras kavgalarıyla aile içlerinde başladı.

Abdestlerimiz şaibeli olarak namazlar kıldık. Kalbimizde bin bir hinlik ile dualar ettik. Bayram namazlarında bayramlaşmadık. Cuma namazlarında hız rekorları kırdık. Oruçlarımız gösteriş ve ziyafet sofralarıyla sonlandı. Hacca ve umreye gittik, huzura çıktık fakat gösterişten vazgeçmedik. İbadetlerin sevap olmadığını, vazife olduğunu ve bu vazifeyi verenin de bunlara ihtiyacı olmadığını unuttuk. Bunlara benzer daha birçok değerimizdi unutulan.

Şimdi gözümüzle göremediğimiz, elimizle tutamadığımız bir güç, inanç ayırımı, makam ayırımı, zengin fakir ayırımı yapmadan ezip geçiyor, hizaya sokuyor bizleri.
Evlerimiz hapishane, iş yerlerimiz, ofislerimiz, plazalarımız hasretlik, arabalarımız seyirlik, mallarımız, paralarımız ise dokundukça ellerimizi yıkadığımız kir oldu.

Çocuklarımızı parkta oynamaları için bırakıp kenardan izlerdik ya hani, güzel güzel oynadıkça sorun olmadıkça da karışmazdık. İşte insanoğlu oyunun tadını kaçırınca bir müdahaleye muhatap kaldı.

İlginçtir ki bizler bu mesajı dahi alamadık. Özeleştiri yaparak düşünmemiz gereken, birlik olmayı, paylaşmayı hayata geçirmemiz gereken şu günlerde ticarette ya da siyasette, kısacası bireysel olarak hayatın her alanında fırsatçılık üzerine yoğunlaştık…

Sanırım parkı kapattırana kadar zorlayacağız…

Sesli Dinleyin

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.