Yeni Sorunumuz

Ah gidi biz insanoğlu ah. Selam ederim siz satır dostlarıma. Bilmem kaç milyon yıldır var olan dünyamızda her geçen gün geçmiş yaşama dair akıllara durgunluk veren yeni bulgular ortaya çıkıyor. Semavi inançların orijinal hallerinde ve Kur’an-ı Kerim’de bu konuda da birçok anlatımlar bulunuyor. Sanırım biz insanoğlu Hz. Adem’in yaratılışıyla birlikte dünyaya gelen ve yaşam süren kuşağız. Yani bizden öncesi de olmalı sonrası da olabilir.

Bilim adamları dünyanın farklı evrelerden geçtiğine dair de bir yığın açıklamalar yapıyorlar. Benim bundan anladığım şey ise zaman zaman dünya resetlenerek kendisini güncellemiş. Varoluşunu korumuş.

Almanya’nın ebedi şansölyesi yani ebedi başbakanı olarak anılan Merkel, kendi isteğiyle görevden ayrılırken dünyaya bir hediye sundu denilerek anlatılır karbon ayak izi meselesi.

Yakın tarihlerde gönlümde yeri özel olan değerli bir konuğum misafirim oldu. Bu değerli isim kendisini sürekli gelişim istikametinde yeniliklere ve değişime açık tutan karakterde bir kimse. Ankara’nın ayazına karşın böyle bir dönemde gelişinin nedeni akademik görev ve kariyeri, teknik eğitim branşı sebebiyle Türk Standartları Enstitüsü’nün açtığı eğitim ve sonunda yaptığı sınavla yetki verdiği “Karbon ve Sera Gazı Salınımı Değerlendirme, Hesaplama Uzmanlığı Programı”na katılmakmış.

Süreç boyunca olduğu gibi sürecin sonunda kendisiyle yaptığımız sohbetle konu hakkında temel seviyede bilgi edindim. Özetle insanoğlunun yaşam içerisindeki her eylemi sebebiyle ve hatta varlık sebebiyle doğaya, tabiata, iklimlere hasılı dünyaya verdiğimiz zararların minimize edilmesi zorunluluğuymuş. Bu nedenle Avrupa’da başlayan dünya geneline yayılan Türkiye’nin de içinde olduğu sayısız yeni uygulamalar hayata geçirilmekteymiş. Sürdürülebilirlik diye bir kavramın da olduğu sıralanan kimi konu başlıklarını mantıklı ve kabul edilebilir bulsam da birçoğunu kabul etmekte zorlandım.

Mesela seralarda x oluyormuş, bu x tabiata zarar veriyormuş, tabiatın ve iklimin dengesini bozup dünyaya zarar veriyormuş. Büyük baş hayvanların geğirmeleri ve gazları da çok zararlıymış bu anlamda. İş güvenliği eğitimimde ve uzmanlığımda gördüğüm insanoğlunun gazının içeriği konusu gibi sıra dışı bir yığın şey anlattı değerli konuğum. Bunların içinde alternatif enerji, atık, geri dönüşüm gibi konular ise mantıklı bulduğum başlıklardandı.

Bazı Avrupa ülkelerindeki tarımsal müdahaleler veya hayvanların imha edilmesi meselesinin içinde bu konu da olmalı. Uzmanlar hesaplamış; bir büyükbaş hayvan, yani Osurgan inek günde x değer kadar osurarak üstüne bir de y değer kadar geğirerek dünyaya zarar veriyormuş.

Bu nedenle; dünya ülkeleri mutabakatlarıyla birlikte her şeyin bir karbon değeri hesabı yapılacakmış. Değerlerin üzerinde olan üretimler, şirketler falanlar filanlar cezai yaptırımlarla karşılaşacakmış.

Sohbetimiz benim için genel kültür seviyesinde, esprili, eğlenceli olmalıydı… Eğlenerek öğrenmeyi sevenlerdenim sanırım. Ben de sordum; Varyemezlerin zulalarına saklamak için edindiği veya cezaya düşmüş bir erkeğin gönül almak için kullandığı ya da aksesuara, gösterişe düşkün bir hanımın tercih ettiği altın, elmas, pırlantanın yer altından bulunması, bulunan madenin çıkartılması, işlenmesi ve son aşamaya gelmesi sürecindeki kadar mı zarar veriyor bizim sarı kız?

Veya bir kimyasal silahın bulunması ve sonunda test edilmesi kadar mı zararlı bizim seramızda biriken damlacıklar? Biyolojik, nükleer silahlar kadar mı zararlı sayılan onca başlık?

Bu mizahi sorularla birlikte sipariş tazelediğimiz sırada telefonuma gözüm takıldı. Gerçi bu da ayrı bir sorun ama kontrol altında tutmaya çalıştığım bir konu. Sosyal paylaşım ağında gözüme takılan haber, organik gezen tavuk yumurtası satan bir şahsın tavuklarını aracıyla gezdirmesini anlatıyordu. Organik ve gezen tavuk tanımı ancak bu kadar net uygulanabilirdi.

Misafirimle paylaştım o haberi, konu da gündem de birden değişmişti.

Netice itibariyle biz insanoğlu zarar vermekte ve verdiğimiz zarara kılıf bulmakta sorumluluk almak yerine suçlamakta pek bir başarılıyız.