DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Turab

Sesli Dinle

Ömrümüzün her anında sadece mayısın ikinci pazarlarında değil de bütün “ilk”lerine nakşedelim.

Turab
12.05.2021
5.839
A+
A-

Yunus Emre’nin sonradan İlahi olan sarı çiçeğe sorular sorduğu bir şiiri var. İnanılmaz güzel bir şiir, bir kısmında yine soruyor Derviş Yunus; “Yine sordum çiçeğe, kışın nerde olursuz? Çiçek Ey dür; Ey derviş kışın turab oluruz.” Diye cevap veriyor sarı çiçek. “Turab olmak ne demek acaba?” Diye düşünüyorum liseli aklımla; Fidan mı? Tohum mu? Daha geniş düşünüyorum Koza mı? Başka biyolojik bir form mu? Düşünüyorum ama Turab yerine neyi koyarsam koyayım şiirde bir türlü gerçek anlamını bulmadığını hissediyorum. Tabi bu olay 25 sene önce oluyor lise bir belki lise iki zamanları her şiir kitabını kurcaladığım zamanlar yani. Turab kısmını da iyice merak edip sözlükten bakarım diye aklıma çentik atıyorum. O zaman Google, arama motoru nerde? Motor deyince milletin aklına gelen mez ve kanuni. Herkeste bir Türk Dil Kurumu sözlüğü var cilt cilt, bakan oradan bakıyor.  O zamanlar yabancı kelimeleri bulmak ya da bilmek büyük mesele.

Tam okul çıkışında edebiyat hocamızın kolunun altında sözlüğü görünce, “Hocam sözlükten bir kelimeye bakabilir miyim? Diye sordum. Hoca da dersle ilgilenen birisi olmadığım hatta iki yazılıdan kırk beş alıp geçerle geçen bir talebe olduğumu bildiği için senin sözlükle ne işin olur dermişçesine öyle bir şaşkınlık bürümüştü ki hocanın simasını, şaşkınlığını anlamanın üstüne Gılgamış destanına bağlantı kurmuştum.

“Neye bakacaksın?” diye sormuştu. “Turab, Hocam.” Dedim.  “Nerde gördün?” diye sorarken sağ gözünü kırpmıştı. “Yunus Emre’nin sarı çiçek şiirinde geçiyor, kışın turab oluyorlarmış.” Dedim. Beklenti kırbeş altı olduğu için Turab, Şiir, Yunus dedikçe hocanın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Okuduğum lise, yaşadığımız şehrin en prestijli lisesi olduğu için hocalar inanılmaz yapıcı ve bir o kadar da idealistti. Hal böyle olunca hoca hemen ciddiyeti takınıp söze başladı. “Ben sana kelimenin anlamını söylersem çabuk unutursun bilginin kıymeti kalmaz. Kelimeyi arıyorsun madem emeğini de görmezden gelmeyelim. Al bak bakalım neymiş anlamı?” diyerek sözlüğü uzattı. Hızlıca bakındım ama yoktu. “Yok hocam bunda, geniş baskı değil her halde” Dedim. “Geniş baskı da mı değilmiş?” Derken tebessüm ediyordu. “Daha geniş baskılı sözlük arıyorsan İl Halk Kütüphanesine gideceksin.” Diyerek sözlüğü elimden geri aldı.

“Söylesen ne olur hoca yani.” Diye içimden homur homur homurdanırken hocanın, “Bir de Ebu Turab var biliyor musun?” Cümlesi ile içimdeki homurdanmanın, kursağım ile çekiç-örs-üzengi arasında bir yerde kaldığını hissetim. Muhtemelen hoca da hissetti. “Ebu Turab.” Diye tekrar ederken, “Yani İsim olarak da kullanılıyor. İp ucu da vermiş olayım.” Dedi.

Hocanın yanından ayrılırken içimdeki homurukluğu dilime yansıtarak yürümeye koyuldum. O sırada sınıf arkadaşlarım Hakan’la Erkan yanımdan geçtiler. Yüksek sesle kendi kendime konuşurken Erkan’a sordum, “Turab diye bir şey duydun mu daha önce?”, “Monaco da defansta oynayan Thuram mı?” Diye cevap verdi. “Defansta mı oynuyordu o?” Dedim anlamadığını anlayınca. Sonra Hakan’la beraber atari salonuna gidip Tekken oynadık biraz sonra da evlerimize yollandık. Babama sorarım deyip unuttum. Ona sorarım buna sorarım dedikçe unutuyordum ya da sorduklarım ya bilmiyordu ya da tahminde bulunuyorlardı.

Orson Welles’in hem yönetip hem onaydığı 1941 yapımı Citizen Kane diye bir film var film boyunca Kane’in Rosebud adını verdiği bir şeyi arar dururuz. Benim Rosebud’ım da Turab olmuştu. Kütüphane gidince hemen önce sözlüklere bakardım, bulamayınca da yazar isimlerinden Ebu Turab’ı arardım. Uzunca bir süre ne olduğunu bulamayınca iyice hevesim kaçmıştı. Kelimeyi de unutup aramayı da bırakmıştım. Lisede iç motor, öz disiplin ancak bu kadar götürüyormuş. Okul bahçesinde basket oynarken hoca beni çağırıp sormuştu gel bakalım turab diyene kadar hafızamdan silmiştim kelimeyi. “Hocam bulamadım ya, merak da etmiyorum artık.” Deyince, hoca nedense inanılmaz bozulmuş deyim yerinde ise suratı renkten renge girmişti. Top tekrar bana atılınca da maça girip oyuna devam ettim.

Bu kısa birazcık da detaylı anı, bu uzun girizgâh niye? İzah edeyim. Elli sene önce okul okumak, öğrenmek imkansıza yakınken yirmi sene önce nispeten daha kolaydı. Bu anımda bir kelimeyi öğrenme serüvenimin aldığı zamanı ortaya koymak istedim. Şimdiye göre yirmi sene öncesi de bir o kadar zordu. Şimdi oturduğumuz yerden istediğimiz bilgiye ulaşabiliyoruz. Hem de sadece cep telefonundan, bilgisayardan, tabletten bir arama yaparak. Hocamın dediği gibi bilgi o kadar ucuz oldu ki. Bilgiye ulaşmanın kolay olduğu kadar bir şey varsa o da bilgi kirliliği oluyor. Bu kirlilik ise kişiyi taraflı algıya maruz bırakıyor. Kişi, kaynağın sahipleri tarafından yanlış bilgi ile yönlendirilebiliyor.  Bunun bir ileri boyutu ise kitle psikolojisine yön verme, zehirli propaganda ve tabi ki manipülasyon oluyor.

Bu ana sorunlardan sonra en önemli analiz yeteneği ise bilgiyi içselleştirmek oluyor. Bilgiyi ne kadar içselleştirebildiğinizin pahasını ise ancak ailenizden pay biçebiliyorsunuz. Ailenizden sonra kendinizi ne kadar yetiştirebildiğinizin önemi çıkıyor ortaya. Bunun bile aileden alınan eğitimle inorganik bağı olduğunu anlıyorsunuz zamanla. Ailenizin temel taşının hatta evin manevi direğinin anne olduğunu öğreniyorsunuz. Böylece bir ulusu eğitenin aslında anne olduğuna kanaat getiriyorsunuz. Bundan dolayıdır ki bir toplumu yok etmek, zihinlerini etkisiz hale getirmek istiyorsanız gelecekte anne olacak kadınlarını bozmaktan başlayın deniyor.

Ömrümüzün her anında sadece mayısın ikinci pazarlarında değil de bütün “ilk”lerine nakşedelim.

Ne diyelim. En güzelini Efendimiz söylemiş, üstüne bir şey söylemek haddimize değil; “Cennet annelarin ayakları altındadır.”

Ha bu arada Turab arapça kelime olup toprak demek. Ebu Turab ise. Hz. Ali (k.v)’ye Peygamber Efendimiz tarafından takılmış olan lakabı olup anlamı Toprağın Babası demek.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.