DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Vay Halimize

Sesli Dinle

Haksızlık karşısında susmayan, başkalarının haklarına da kendi hakkı kadar sahip çıkan insanlar olamadıysak vay halimize.

Vay Halimize
19.04.2024
5.460
A+
A-

Türkiye’de herkesin konuştuğu fakat bir türlü genel kamuoyunda hakkıyla tartışılmadığını düşündüğüm bir konu var. O da genel olarak her sektörde iş bilmezlik ve ahlaksızlıklardan ötürü yaşanan korkunç mağduriyetler. Bu mağduriyetler başlığının altında bazen ölüm, bazen yaralanma, bazen maddi kayıplar bazen de vakit kayıpları var.

Mesela Antalya’daki teleferik kazası bir iş bilmezlik ve ahlaksızlıktan kaynaklandı ve bir can aldı. Aynı iş bilmezlik ve ahlaksızlık madenlerde, inşaatlarda, fabrikalarda, tarlalarda on binlerce vatandaşımızı canından etti.

Depremlerde, sellerde ve diğer doğal afetlerde yitirdiğimiz canlar da iş bilmezliğin ve ahlaksızlığın acı reçetesi olarak önümüze kondu.

Afetlere kader, maden kazalarına fıtrat, iş cinayetlerine “kaza” diyen sorumlulara ne demeli? Onlar da bu iş bilmezliğin ve ahlaksızlığın kurumsallaşmasının bayrağını tuttular yıllarca. Maalesef tutmaya da devam ediyorlar.

Buraya kadar yazdıklarım insan hayatının bu ülkedeki ederini gösteren en zararlı iş bilmezlik ve ahlaksızlık örnekleriydi.

Bir de nakit ve vakit açısından bizleri mağdur eden iş bilmezlikler ve ahlaksızlıklar var ki bunlar da her fırsatta konuşulmalı ve tartışılmalı. Çünkü bu durumdan muzdarip olmayan bir kimse ile henüz karşılaşmadım.

Evine usta çağırıp da sorunu zamanında ve eksiksiz çözülene uzunca bir süredir rastlamadım. Elektronik eşyasını tamire gönderip de sonrasında sorunsuz eşyasını kullananı görmedim.

Arabasını, motosikletini ustaya götürüp de başı ağrımayanı görmedim.

Bir mal veya hizmet satın alındıktan sonra herhangi bir sorunla karşılaşıldığında kem kümle karşılaşmayanı görmedim.

“Özür dilerim, ben bunu yapamadım, şu noktada eksik kaldım” cümlelerini bir esnaftan, ustadan, yöneticiden, siyasetçiden duyanı da uzunca zamandır görmedim.

Peki, nedir bu çöküntünün sebebi?

Sebepleri çok olmakla birlikte iki ana başlıkta toplayabiliriz. Birincisi sistemsel sorun, ikincisi toplumsal sorun.

Birincisi esasen daha kısa zamanda düzeltilebilir. İnsanlar meslek seçerken “para” ve “gelecek” kaygısını asgari seviyede yaşarlarsa keyif aldıkları alanlara yönelmeleri kolaylaşır. Keyif aldıkları bir işte ise daha kaliteli ve sağlam işler yapma olasılıkları artar.

Bu alanlara uygun insanları bulup yetiştirmek içinse doğru eğitim planlaması yapılması gerekiyor. Maalesef bizde tarım ve istihdam politikasında hem bireysel hem de kurumsal bazda benzer hatalar yapılıyor. Çiftçilerimiz planlı bir tarım politikası yerine o sene neyin para edeceğini düşünüyorsa onu ekiyor. Herkes aynı refleksle ekim yapınca da o ürün değersizleşip çöp oluyor. İstihdam konusunda da veliler kendi dünya algılarına, kulaktan dolma bilgilere ve popüler mesleklere aldanarak “iyi para kazansın” kaygısıyla çocuklarını yanlış yönlendiriyorlar. Benim çocuğum neye yatkındır? Ne yapsa mutlu olur? Hangi alanda başarılıdır? Sorularını sormak yerine kısa yoldan para kazanma kaygısına düşüyorlar. Eğitim politikalarına yön verenler ise istatik tablolarında rakamdan ibaret olarak gördükleri gençleri 3-5 net de yapsa herhangi bir üniversitenin herhangi bir bölümüne yerleştirme derdine girişiyor. Böyle olunca da ortaya iş bilmez mühendisler, iş bilmez ustalar, iş bilmez öğretmenler, avukatlar, polisler, gazeteciler, çiftçiler, garsonlar, şoförler çıkıyor. Sonrasında yukarıda saydığım mağduriyetler kaçınılmaz oluyor.

İkinci sorun olarak “toplumsal” ana başlığını kullandım. Bu ilkine göre değiştirilmesi daha zor, daha çok zaman alan bir süreç. Ama imkânsız değil tabi.

Genel olarak neleri ahlaksızlık olarak tanımladığımız toplumsal ahlakımızla ilgili ipuçları veriyor bize. Mesela bir filmde öpüşen iki insanı görüp hiddetlenen, ama iş bilmez yöneticilerin, bürokratların, mühendislerin, müteahhitlerin ve ustaların yüzünden 53 Bin insanımızın iş bilmezliğe kurban gitmesine hiddetlenmeyen bir toplumda yaşıyorsak –ki öyle görünüyor- vay halimize.

Ahlak, etik, iyi insan, iyi yurttaş gibi kavramları ailede ve okulda çocuklarımıza veremiyorsak –ki pek de verebildiğimiz söylenemez- vay halimize.

İşini iyi yapanların hakkını aldığı, yapmayanların bedel ödediği, sorumluluk alan, sorumluluk duyan bireylerin olduğu bir düzeni kurmak bir kenara, talep dahi etmiyorsak vay halimize.

Haksızlık karşısında susmayan, başkalarının haklarına da kendi hakkı kadar sahip çıkan insanlar olamadıysak vay halimize.

Kendisine, mesleğine ve insan haklarına saygısı olmayanları, öz saygısını yitirmişleri, iş bilmezleri ve ahlaksızları dışlamak şöyle dursun baş tacı ediyorsak vay halimize.

YORUMLAR

  1. Mücahiddin Aktaş dedi ki:

    Yine orijinal tespitler. Yapanın yanına kalmasıda ayrı bir etken