DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Keşke Dört Doğru, Bir Yanlışı Götürse

Sesli Dinle

Başarıları veya doğruları görmekte zorlanıyoruz. Dört doğrunun bir yanlışı götürmesi gerektiği bir düzen kurulması gerekirken, dört yanlışın bir doğruyu götürdüğü bir gerçekliği yaşıyoruz.

Keşke Dört Doğru, Bir Yanlışı Götürse
28.10.2020
4.692
A+
A-

Geçenlerde sosyal medyada bir paylaşıma denk geldim. Paylaşım Avustralyalı yönetici Daniel Abrahams’ın kızıyla arasında geçen diyalogun Emre Başkan tarafından tercüme edilerek, günümüz iş dünyasına soru yönelttiği bir paylaşımdı, (paylaşımları linklere basarak görebilirsiniz).

Diyalog aşağıda ki şekilde gelişiyor;

Kızı: Babacığım, matematik testinde 30 sorunun, 27’sini doğru yapmışım!

Daniel Abrahams: Tebrikler kızım! Yapamadığın soruların üzerinden geçmemizi ister misin?

Kızı: Elbette ama öncesinde sana doğru yaptığım 27 soruyu gösterebilir miyim?

Yukarda ki dialogu ilk gördüğümde çok etkilendim. Neden bilmiyorum ama toplum olarak doğrulardansa, yanlışların önemli olduğu gerçeğiyle büyüdüğümüzü düşündürdü bana. Kendi eğitim, öğretim hayatımda dört yanlış bir doğruyu götürüyordu. Galiba şu anda da bu uygulamalar devam ediyor.

Anlayacağınız yanlışlar ve hataların, doğruları götüreceği gerçeğiyle büyüdük. Çünkü hata kabul edilebilecek bir şey olmadığı gibi, cezasız kalmamalıydı.

Hatta Pazar günü yolda yürürken, 2-3 yaşlarında bir çocuk ve annesi arasında ki olaya denk geldim. Ufaklık oyun parkına habersiz kaçmış olacak ki, annesi kaybolduğu endişesi ve korkusuyla, çok sinirlenmişti. Resmen kafasından dumanlar çıkıyordu. Ufaklıkta hem annesini üzdüğünü hem de hatalı olduğunu anlamış sanırım. İçten bir şekilde “Özür dilerim anne, özür dilerim anne” şeklinde hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve annesinin çevresinde dört dönüyordu. Anne yaşadığı  endişe ve korkuyla ufaklığın pişmanlığını ve üzüntüsünü göremiyordu. Kızmaya, bağırmaya devam ediyordu. Olayların genelinde  “Bu hatalı, bu doğru” demem mümkün değil ama malesef ki doğrularımızın takdirini yaşamıyorken, hatalarımızın cezasını sürekli yaşamak durumunda kalıyoruz. Ne yazık ki hataların daha önemli olduğu düşüncesiyle büyüyoruz. Hata yapmaktan, onunla yüzleşmekten korkuyoruz.

Başarıları veya doğruları görmekte zorlanıyoruz. Dört doğrunun bir yanlışı götürmesi gerektiği bir düzen kurulması gerekirken, dört yanlışın bir doğruyu götürdüğü bir gerçekliği yaşıyoruz.

Hatta başka bir örnek; bir anlık hata sonucu ceza alarak, hapis yatan birisi olsun. Cezasını çekip, pişman olduktan sonra bile toplum olarak onu kabul etmekte zorluk çekiyoruz. Çünkü tekrar hata yapabileceği düşüncesi bizde ağır basıyor. Her zaman hatalara odaklanıyoruz. Hatasını anlayıp pişman olmasını veya yaptığı doğruları takdir etmeden, sadece hata yapma ihtimallerine odaklanıyoruz.

Bunu hayata gözlerimizi açmamızdan, kapatana kadar geçen süreçlerin hepsinde yaşıyoruz. Çocukluktan, okul sıralarına, oradan iş hayatına ve en sonunda da yaşlılık zamanlarımıza kadar bu düzen devam ediyor. Evet yaşlılık zamanlarını da kapsıyor. Hep deriz, insan yaşlandıkça çocuklaşır, onların çocukları da onlara ebeveynlik yapıp, her hatalarında onları azarlar, onlara kızar. Yani her fırsatta hataları cezalandırmaya bayılıyoruz

Doğrular önemsizleştirilip, hataları cezalandırarak, hatalara daha fazla değer katıyoruz. Evet, hatalara değer katıyor. Çünkü insanlara hatalardan ders çıkartmaktansa, hatalardan kaçınmayı, gizlemeyi, üstünü örtmeyi öğretiyoruz. Doğrular, başarılar önemsizleşmeye başlayıp, hatasızlaşmayı daha önemli bir noktaya getiriyoruz. Halbu ki Orhan Gencebay ne güzel söylemiş, Hatasız kul olmaz.

Son yıllarda özellikle iş dünyasında sürdürülebilirliği sağlamak adına; Yönetici–Lider kavramları daha fazla irdelenmeye başlanmış durumda. Sürdürülebilirliği yöneticilerin değil, iyi liderlerin sağlayabileceğinin önemi farkedildi sanırsam. Yönetici–Lider arası farkları belirleyen maddelerde Liderlerin özellikleri arasında “doğruyu takdir eden, hatadan ders çıkarılmasını ve tekrarlanmamasını sağlayan kişiler” yer almaktadır. Ya da ben hiç bir mecra da “İyi lider, İyi cezalandırır” şeklinde bir ifadeye denk gelmedim.

Aslında liderlik kavramının sadece iş hayatında değil, normal gündelik hayatımızda, ikili ilişkilerimizde, çocuk yetiştirirken, yani hayatın her alanında uygulanmasının, sağlıklı ilişkilerin kurulması ve sürdürülmesinde ne kadar etkili olduğunu anlamını çıkartabiliriz. En azından ben bu anlamı çıkarttım diyebilirim.

Tabii ki, hataların büyüklüğüne göre tepkimelerde değişiklik olacaktır. “Hiç bir hata cezalandırılmamalı” demiyorum. Sadece insanları doğrularından çok hatalarını görmeye karşı eğilimimizden kurtulmamız gerektiğini düşünüyorum.. İnsanların doğruları ve başarıları takdir edildiğinde onları daha fazla denemeye ve başarı sağlamaya teşvik etmiş olacakken, hataları cezalandırıldığında, hata yapmamak uğruna denemeyi bırakan bireyler yetiştirmiş olacaksın. Hayatının her evresinde lider olup, doğruyu takdir eden, hatadan ders çıkarılmasını ve tekrarlanmamasını sağlayan biri olmaya çabalamamız gerektiğini düşünüyorum. Zaten insan hatalarının sonuçlarını yaşadığında, pişmanlık yaşayarak, doğruya ulaşmanın yolunu arayacaktır. Einstein demiş ya; “herkes hata yapar ama hayattaki en büyük ahmaklar aynı hataları yapıp farklı sonuçları bekleyenlerdir”.

Benim de sütten çıkma ak kaşık olduğumu iddia edildiğim sanılmasın. Keza kendi doğrularım ile uyuşmayan hatalara karşı aldığım tepki de toplumun geri kalanından pek farklı değil. Benim de hatalar karşısında tutumumun farklı olmadığını, hatta bir hatanın, tüm doğruları nötrlediğini farkettim. Bu sadece karşımda ki insan için değil, kendim için bile bu şekildedir. Sakarlık yaptığım zaman bile kendime kızarım ve bu kadar dikkatsiz nasıl olabildiğimi sorgulamaya başlarım. Sadece bu dialogun bana düşündürdüğü düşünceleri kaleme alıyorum. Açıkcası sizlere neler düşündüreceğini de merak ediyorum.

Dört doğrunun bir yanlışı götürmesi mümkün olur mu sizce?

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.