DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

İncitmiş, İncitilmiş’iz…

Sesli Dinle

Siyasi isimleri, yöneticileri bu anlamda eleştirmememin nedeni işte bu gerçeklik. Sorumluluk, suçlamanın bittiği yerde başlayamıyor bir türlü.

İncitmiş, İncitilmiş’iz…
22.03.2021
10.180
A+
A-

Yeni haftaya girerken bana vakit ayıran, satırlara göz atarken, düşüncelerimi, tespitlerimi dinleyen siz dostlara selam olsun.

Bu hafta, içinde bulunduğum dost ortamlarında aynı cümleleri duymanın şaşkınlığını yaşıyorum. “Kimse mutlu değil.” sözümle daha önce de yazılarımda yer verdiğim hal kendini teyit ediyor desem yanlış olmaz. Birbirini tanımayan, farklı iş ve kültür seviyelerinde ki dostlar aynı anlamda ki bu cümleyi farklı kelimelerle seslendirdi. Sanki aralarında bir anlaşma varmış gibi üstelik.

“Biz ne ara böyle olduk? Atalarımızın kemiklerini sızlatıyoruz.”

Bunu Vali olan dostumuz seçkin kelimelerle ifade ederken, akademik unvana sahip dostum zarif söylemi tercih etti, sözüne itibar ettiğim muhterem din hocam aynı cümleyi manevi anlam yükleyerek vebal dairesine alırken, sanayi de ki ustam, nalbur kardeşim, mahalle komşum daha net olarak, halk diliyle ifade ettiler.

Hafızam beni yanıltmıyorsa, Osmanlı’nın hatırlı Padişahlarından Abdülhamit tarafından alınan kararla, kamu iş ve idaresinde silsile yoluyla çoklu imza ve onay sistemi hayata geçirilmişti. Bunun nedeni hatalı bir iş söz konusu olursa, silsile içerisinde ki bir vatan evladı, sorumluluğunun yükünü bilen hem dünyevi hem ahiri duyarlılığı olan bir kimse imzadan imtina eder ve bu sayede de yanlışa engel olunur düşüncesiydi.

Hangi ara böyle mi olduk? Telefonlarımızın garantisine güvendiğimiz kadar, inandığımızı söylediğimiz Yaratıcının garantilerine güvenmeyi bıraktığımız zaman desek nasıl olur?

“Komşum siftah etmedi, oradan al.” diyen esnaflardan, parasını peşin aldığı işi yapmaya gerek duymayan esnaflığa geçiş yaptığımızda olabilir mi?

Devlet mesaisine ara verdiğinde yanan devlet mumunu söndüren devlet görevlilerinden bugün rapor, izin gibi hakların suiistimal edilmesi de dahil birçok hal ile mesaisini aktif ticaret yapmaya ayıran, hatta kamu görev ve yetkileriyle ticaretinde fark yaratan kamu görevlilerine geçiş yapmamızın etkisi var mıdır?

Hiç gitmediğimiz, görmediğimiz kurumların yönetimlerine girip üçer, beşer maaş almayı kazanç saymamız da sayılmalı mı?

Çalıştırdığımız personellerin haklarından, ücretlerinden kısıp, iş yükünü arttırmalarımızı da eklemeli mi bu listeye?

Kılık kıyafetlere göre ayrıştığımız, Yaratıcının yerine hüküm verdiğimiz, farklı düşüncelere saygı duymadığımız gerçeğini de eklemeli acaba listemize?

Ahlak ve namus kavramını bedenlerde sınırlandırıp, zihinlerde ki fantezilerinde katkısı olmuşmuş mudur?

Yalan söylemekten korkmamanın veya yalan söylediğini fark ettirmemenin bir yetenek olduğuyla övünmemizin etkisi var mıdır?

“Hayat bir an, oda bu an, dün bitti, yarın meçhul.”, “Namazın kazası var, fırsatın kazası yok.”, “Yaşam şu an, ahiret yalan.”, “Yaratan affedicidir, bağışlayıcıdır, affeder.”, “Yalan parayla olsa kredi çekerdim.” gibi ruhumuza işlenmiş sözler bugünlerin temellerinden midir?

Listeyi sizin hayat tecrübeniz, bilginiz, vicdanınız ile sürdürelim, benden bu kadar.

Hasılı dostum olan Vali Bey kardeşime; “Yorgun görünüyorsun haydi biraz kafa dağıtalım.” Dediğimde, “hiç halim yok, ben bu ara biraz İncinik’im.” yanıtını almamla atılan kahkahalarımız zaten deşarjı sağlamıştı.

Evet aslında toplumca incinikik, fakat ortağımız bu durumu fark etmemizi, ifade etmemizi, çözümsel müdahalelerimizi engelliyor. Ortak kim mi? Tabi ki Nefsimiz. Her zaman her şeyi bildiğimize, her yaptığımızın doğru olduğuna, her zaman haklı olduğumuza, sonuçta zarardan kaçındığımız her yanlışımızın akıllılık olduğuna, kazanç adına her şeyin mubah olduğuna bizi ikna eden o değil mi? Yediğimiz, içtiğimiz şeylerden tat alamadığımız, mal ve varlığımızın huzur, makam ve mevkilerimizin haz vermediği, varlık içinde ki yoksunluğumuzun, doyumsuzluğumuzun hamisi Nefs.

Yine daha önce yazmıştım demek zorundayım, tabandan, tavana doğru ilerleyen bir süreç.

Siyasi isimleri, yöneticileri bu anlamda eleştirmememin nedeni işte bu gerçeklik. Sorumluluk, suçlamanın bittiği yerde başlayamıyor bir türlü.

Evli arkadaşlarımın telefonlarında eşleri “Aşkım, Hayatım, Eşim, Patron” vb şekillerde kayıtlı ve çalınca açılması zorunlu aramalardan oluyor, bekar biri olarak bu durumu, duyguyu farklı olaylara benzeterek anlamaya çalışıyorum. Yani değer vermek bir an için geçerli bir şey değil, süreklilik gerektiren, hassasiyet gerektiren, özen gerektiren, icraata dönüştürülen bir durum.

Hasılı bu satırların gönlümden döküldüğü bugün 18 Mart. Yayın süresi sınırlı sosyal paylaşımlarımız Aziz Şehitlerimizin anılmasına dair mesajlarla dolu. Manevi ve milli duygular dorukta. Yarın ise, “Bakara, Makara” içerikli basına yansıyan görüşme kayıtlarından anımsanan vakti zamanın Sayın Bakanı, şimdilerde Sayın Büyükelçi olan zat-ı muhteremi kimi hafızalarda tutan, sosyal paylaşımlarımızın gündemi olacağı, siyasilerimizin milyonluk araçlarla gideceği ve çıkışında o milyonluk araçlara hayranlıkla bakarak, ceket ilikleyecek sade vatandaşlarımızın “Keşke benimde bundanım olsa.” diyeceği o gün.

İğneyi ve çuvaldızı yerine bırakarak şimdiden hayırlı cumalar diliyorum. Tabi siz bu satırları pazartesi günü okuyacaksınız yani her şeyin geçici olduğu fani dünyada geçmiş Cuma’nız hayırlı olsun diyeyim.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.