Görülmeyen Köy

Selam olsun siz satır dostlarıma. Kimileri için dönüm noktası olan içinde bulunduğumuz süreç vatandaş için son derece önemli olmakla birlikte dönüm noktası değerinde değil. Farklı söylem ve şekillerde olsa da her bir bireyin temel düşüncesi aynı. Huzurlu, sağlıklı, mutlu, sorunsuz bir yaşam. Eğitim, sağlık, iş gibi hayatın gerçekliklerinin zorlukla ulaşılmadığı, yaşamı idame ettirmenin korkuya dönüşmediği sadelikte bir yaşam. İnançlara, düşüncelere saygı duyulan ortam arzusu her bireyin en temel, en öncelikli beklentisi.

Ülkede birlik ve huzur, devletin bekası tüm bireylerin vazgeçilmez duası, dileği elbet.

Başarı için gereken mutlak şartlardan birisi de sizi doğru, adaletli, hakkaniyetli ve yapıcı şekilde eleştirecek, eleştirirken çözüme dair makul tekliflerde bulunacak rakiplerinizin olmasıdır.

Ne yazık ki Türk siyasi tarihine baktığımızda sayabileceğimiz fazla bir isim yoktur. Bunun nedenleri arasındaki en temel gerçeklik zayıf muhalefet sayılabilir. Liste krizini aştığı şaibeli muhalefetin seçim vaatleri ve söylemleriyle de toplumu tatmin etmekten uzakta olduğu düşünülmekte. Kürsülerde birbirlerine elleri, parmakları ile kalp figürü yapmayı öğretmeye çalışan, bizlerin vergileriyle edinilmiş parti bütçeleriyle veya belediyeler gibi tüm kamu imkânlarıyla yürütülen kampanyalarında eylemleriyle zıt söylemlerle seslenen isimler ne yazık ki halk tarafından soru işaretlerinin kaynağı olmaktan kurtulamamışlardır.

Düşündüğümde biten görev süresinin ardından siyasi arenadan kendi istek ve rızasıyla ayrılmış lider ismi aklıma gelmedi. Bir ömür siyasetle meşgul olmuş bu isimlerin hayatın gerçekliği karşısında benzer durumda olmalarına rağmen birbirlerine olan ithamları kimi fikir sahiplerini üzüyor.

Merhum Bülent Ecevit’i Başbakan yapan, oy vererek iktidara taşıyan vatandaşlar sağlık sorunlarının baş göstermesi sonucunda ağır eleştirilerde bulunmuşlardı. Siyaset dünyasında yer almak aşırı yoğun stresli bir yaşam şekli demektir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın bir yayın sırasında rahatsızlanması sonrası kimi paylaşımları, kullanılan dili yakışır bulmayanlardanım. Esasen olayın sanıldığı gibi olmadığı da olaya tanık kaynaktan edindiğim bilgi. Erdoğan, program öncesi aşırı yorgun ve rahatsız olması gerçekliğiyle programın iptalini isteyen görevlilere hayır diyor. Ardından program sırasında yere bir miktar istifra ediyor, bu sırada burnundan da az miktarda kan geliyor. Yani bayılma, insanların üstüne veya kendi üstüne istifra etme, düşme gibi sayısız iddia asılsız. Kaldı ki öyle de olabilir, sağlık gerçekliğinin önüne ne geçebilir ki?

Bir diğer konu ise miting meselesi. Oldum olası anlamsız gelmiştir şehirlerin merkezi yerlerinin kilitlenmesi, on binlerce memurun görevlendirilerek yıpratılması, halkın istiflenmesi, trafikteki konvoylarla trafiğin tıkanması, hayatın akışının engellenmesi, sayısız mağduriyetin görmezden gelinmesi. Bu seçimlerde tüm siyasi tarafların mitinglerindeki katılımlarda ciddi bir azalma görüyorum. Geçmiş yüzyılın kampanyaları gelecekte olmayacak, olmamalı diyeli çok olmuştu zaten. Düzenlenen miting sahibi tarafların sayısız şekildeki müdahalelerle katılımları yüksek göstermesi, diğer tarafların ise aynı şekilde katılımı eksik göstermesi de yine yakışıksız bulduğum hallerden.

Kullanılan oy pusulalarının paylaşılması ise ayrı bir yanlış diye düşünüyorum.

Cumhurbaşkanı adaylığı gazına getirilemeyen Belediye Başkanlarının, Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı gazına getirilmiş olmasının ise kendilerine önümüzdeki dönem halk tarafından fatura edileceği düşüncesindeyim. Yağışlar sebebiyle Ankara ve İstanbul’da yaşanan sorunlar Belediye Başkanlarının görevleri başında olmayışı halini daha büyük daha kalıcı soruna ve tepkiye dönüştürmemiş midir?

Yurtdışında olmanın rahatlığı ile paylaşım rekorları kıran sayısız iddia sahipleri ise ne yazık ki bir doğrunun yanına ekledikleri üç yanlış ile ve konuları insanların sürekli duyması haliyle bağışıklık kazanmasına sebep olduklarını, yani gerçekten önemli konuların öneminin yitirilmesinin sebebi olduklarını anlamak zor olmasa gerek. Bu paylaşımların gerçekten muhalefeten yapıldığından şüphe edenler yok değil.

Hasılı kimilerinin hararetle geçirdiği seçim süreci kimileri için pek te bir şey ifade etmiyor. Uzman olmayarak birçok nedene bağlı olarak sanırım Ak Parti 40-45, CHP 24-28- İyi Parti 8-10, MHP 7-9, civarında oy alarak meclise taşınacak. Cumhurbaşkanlığı ise ikinci tura kalmak bir yana şu zamana kadarki en yüksek oyla belirlenecek. Geçmiş zaman yazılarımla birlikte ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır.

Yüksek Mahkeme Yargıcı olan bir dostumun “Haklı olmak Mahkemeyi Kazanmak Demek değildir” sözünü sizlerle paylaşmıştım. Bu hafta değerli bir hukukçu, akademisyen olan bir dost ile sohbetimiz de “Haklı olabilirsin, davayı kazanırsın ancak karlı çıkman mümkün olmayabilir, hele ki muhatabın devletse” diyerek farklı bir aydınlanmanın kaynağı oldu. İslam âlimlerinin “Dünya adalet vaat edildiği bir yer değil adaletsizlik yüzünden isyankâr olma” sözü de bu şekilde teyit edilmiş oluyor sanırım.