DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Yargı Dünyası

Sesli Dinle

Operasyonel, akademik, idari anlamda sayısız başarıya imza atmış, emekli Emniyet Müdürü olan, şimdilerde hukukçu olarak hayatını sürdüren bir yakınımı ziyaret ederek, her iki tarafı da yaşayarak görmüş bu kimseden daha farklı bir yorum aldım.

Yargı Dünyası
14.02.2022
8.104
A+
A-

Bu haftanın gündemini merak eden siz gönül dostlarına selam olsun.

“Hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz, bilgilerimizin çoğunun yanlış veya saptırma olduğu, nefislerimizin etkisi altında kendimizce eklentilerle donattığımız İslam inancı hepimizin bildiği “Oku” emriyle başlıyor. Fakat okumak gibi alışkanlığımız yok veya okuduğumuzu anlamak konusunda bir hayli zorlanıyoruz” diyen dostumun konuyu nereye getireceğini merak etmiştim. Konu yargıymış. “Nerede o eski bayramlar” dercesine başladı serzeniş dolu sohbetimiz.

Adalet merhamet, adalet hak demektir, adalet zamanında tecellisi ile makbul, mağduriyetin engeli demektir” diyen dostum, sistemden önce kişilere sitem etti.

Emniyet, Jandarma, İstihbarat gibi kurumlarımızın personelleri, büyük risk altında suçun ve suçluların tespitini yapmak için çaba harcıyor. Yine aynı kurumlar doğru zamanda, doğru operasyonu yapabilmek için büyük uğraşlar veriyor. Gelgelelim ki bunca emek, bunca zahmet, bunca riskli mesailer heba olabiliyor” sözleriyle dertlenen dostumu dikkatle dinledim.

Yakın tarihlerde yapılan bir operasyonda, hukukçuların tabiriyle Sulh Ceza Mahkemesi mi, Sulh Ceza Hakimliği mi muammasına sebep olan farklı bir sistemle kurulan yapı, ilk yargılama işlemini yürütmüş. Hakim genç, siciline bakınca 3-4 yıllık mesaisi yok. Büyükşehirde, başkentte görev alabilmiş. Fakat operasyonlarda ki tutuklu suçlular tek celsede tahliye olabiliyor. İnsanların canları pahasına yaptıkları onca mesai tek cümlede boşa çıkıyor. Okumuyorlar mı, biz mi anlatamıyoruz?” diyerek hayıflanan dostumu sessizce dinledim.

Hafta içinde bir hukukçu dostuma uğradım. Sohbetimiz eğlenceli geçti. Dostum kurumlardaki tasfiyeler sebebiyle boşalan yerlerin adliye önünde arzuhalcilik yapan kimselerle doldurulmasının faydalı olacağı tezini dile getirince kahkahalarımız bulunduğumuz odayı aşmıştı. Hukukçu dostum bir dosyasında “Metin Şentürk dahi gördü” diyerek anlatmaya başladığı olayı detaylandırdı. “Dosya kapsamında Savcılık makamına anlatamadığım konuyu, itiraz mevkiine de anlatmak mümkün olmadı. Bas mührü geç şeklinde yapılan işlemler sadece vatandaşı değil bizleri de yoruyor. Son çare olan üst itirazlar, yüksek yargı veya kanun yararına yapılan itirazlarla dönen dosyalar için adalet tecelli etti demek vicdani değil. “Geç gelen adalet, adalet midir?” diye soran “okumuyoruz, okumuyorlar” cümlesiyle sözlerini bitiren kişiye itiraz eden olmadı.

Operasyonel, akademik, idari anlamda sayısız başarıya imza atmış, emekli Emniyet Müdürü olan, şimdilerde hukukçu olarak hayatını sürdüren bir yakınımı ziyaret ederek, her iki tarafı da yaşayarak görmüş bu kimseden daha farklı bir yorum aldım.

“İnsanlar bulundukları kurumun, topluluğun düşünce sisteminden etkilenirler.

Kolluk görevlileri açısından; emek sarf ederek hazırlık yaptıkları, operasyonlar sonucunda yakaladıkları kişilerin tutuklanma oranı ve tutuklu kalıp kalmamaları, başarılı çalışmanın ölçüsü olarak görülür. Adli süreçlerde, soruşturma ve kovuşturma makamlarında bulunan hukukçular ve konunun uzmanı akademisyenler ise, bu yaklaşımın hukuki ve profesyonelce olmadığını düşünürler.” Sözleriyle başlayan konu, verilen örneklerle derinleşti.

“Suçla mücadelede kolluk görevlileri yanan bir kömürü elinde tutan gibidir. Savcılık aşamasında, kömür yanmamaktadır, ama köz halindedir. Yargılama aşamasında ise köz iyice sönmüştür.

Yani kolluk görevlileri olayla karşılaştığı anda doğru hukuki kararı vererek, harekete geçmeli ve müdahalede bulunmalıdır. Savcılar, olayla ilgili süreçte düşünmek, karar vermeden önce araştırma yapmak için zamana sahiptir. Hakimlerin ise; yargılama sürecinde detaylı araştırma yapmak ve doğru kararı verebilmek için yeterince zamanı vardır.   

Örnek olarak; Elinde bıçak bulunan ve çevresindeki insanlara saldıran birisine müdahale eden kolluk görevlileri; bizzat saldırganla karşı karşıyadır. Saldırgan ve elindeki bıçağı karşısında, ağır hakaretlere maruz kalan, bu zor durumda vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak için kısa sürede en doğru müdahale tarzına karar vererek adım atmak zorunda olanlar, kolluk görevlileridir ve sorumluluğu vardır. Kolluk, yanan kömürü elde tutmaya çalışmaktadır.

Olayın devamında saldırgan gözaltında konulduktan ve sakinleştikten sonra, savcı ile muhatap olur. Gerekli tedbirler alınarak götürüldüğü Savcılıkta kömür köz halinde gelmiştir.

Yargılama aşamasında ise; Saldırgan şahıs ve ağır hakaretler somut birer varlık veya olay değil, kağıt üzerindeki harflerin oluşturduğu kelimelerdir. Mahkeme sürecinde bir şüphelinin hakaret ettiği, Mahkeme heyetine saldırmaya kalktığı hemen hemen hiç vaki değildir.

Karar vermek için kısa zamanı olan kolluk görevlisinin; Kitapları açıp, “meşru müdafaa şartlarına uyar mı, silah kullanma yetkisinin şartları bu olayda gerçekleşmiş midir?” şeklinde araştırma yapma imkânı yoktur.

Önemli olan bireysel/temel haklar ve özgürlükler, kamu düzeni ve güvenliğidir. Ne bireysel haklar ve özgürlükler için kamu güvenliği, ne de kamu düzeni ve güvenliği için temel haklar ve özgürlükler feda edilebilir…”

Programımda saygı duyduğum dost ziyaretlerimde mahsun bir kişi olarak gördüğüm misafirim vardı. Bu dostum da dertliydi. Covid dönemine rağmen her tebliğe katılan, derdini anlatmak için faklı birçok özel veya resmi kuruma başvurarak gerekli evrakları toparlayan bu dostum da masumca hayıflanmıştı; “Onca emek, zaman ve sonuç; yürek yaralayıcı” diyerek. Sözlerini “Okumak ve okuduğunu anlamak konusunda yetkin fıtratlara sahip değiliz” diyerek sonlandırmıştı.

Gündemin etrafımı sarmasıyla bir de karşı tarafa geçeyim istedim. Ziyaretine gittiğim dostum ile konuşacağım konu belliydi.

Dostum selamlaşma hal hatır sorma faslının ardından birkaç sayfalık bir evrak uzattı. Kendisine danışmak amacıyla bir yakını göndermiş. Sen anlarsın bu işlerden bir bak fikrini söyle dediğinde kendimi cübbenin içinde hissettim. Baktım fikrimi söyledim. Söze girdi masanın ardındaki samimi insan; “Demek ki bazı kimseler ya okumuyor ya da okuduğunu anlayamıyor, söze gelince iş yükü, haklarımız, maaşlara zam, sistem diye başlıyoruz. Vur öteye vur beriye, suçlu siyasetçiler olsun. Kardeşim devlet tüm makamlara, kurumlara ayna dağıtmalı, gerçi bu sefer de göremediğimiz gerçeği çıkar ortaya, mesailerimiz günahlarımızın kaynağı oluyor, onca insan bir gün bizden bu haklarını alacak, halimiz harap” diyerek bitirdi cümlesini.

Uzunca zaman önce söylenmiş, gerçekliği ve haklılığı olan bir cümle geldi hatırıma. Sayın Erdoğan kürsüden seslenmişti “Biz bu hayatın içerisindeyiz, biz de yaşadık, biz de tecrübe ettik” şeklindeki benzer bir cümleyle.

Belediyesinden, maliyesine, karakolundan, yargısına tüm kurumlarda haklarını alamayan, mağduriyetleri giderilemeyen insanların hakları yanıyor mu, yoksa katlanarak büyüyor mu? Sorusu aklıma düştü. Acaba haklarını kendi buldukları çözümlerle arayan insanların eylemleri suç olmuş ise bu suçun azmettiricisi kim, vebali kimde?

“Sorumluluk, suçlamanın bittiği yerde başlar” sözünü söylemeyeli çok zaman geçmiş.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.