Sevilmek Güzel Duygu…
Aklımızı ve hislerimizi iki farklı birey gibi düşünürsek, eksik hissettiğimiz zamanlarda ikisini hizalamayı beceremiyoruz yani aynı fikre inandıramıyoruz.
Sevilmek insanı en güvenli hissettiren duygulardan bence. Kendini o sınırlar içinde korkusuz, ya da içinde her şeyi yapabilecek kadar kocaman bir güç hissedersin. Bazen o kadar çok sevildiğini hissettiğinde ise birisi beni böyle kocaman ve tarifsiz sevebiliyorsa ben tüm insanlığı sevecek gücü bulurum içimde dersin. Yani bir sarmaşık misali küçücük bir fidandan belki bir filizden köklenerek büyüyen o kadar güçlü bir duygu. Her şey daha güzel ve daha anlamlı.
Geçen birde Özen Yula şöyle yazmış: “Bazı yazarların eseri yarım ve hatalıdır, hayat gibi. En çok onları sevdim ben. Tamamlanmış gibi duran, kerameti kendinden menkul, kibirli eserleri değil. O nedenle eksik, yoksun, kırgın kesik eserler hep güzel geldi bana. Öyle insanlarda. Çünkü en çok hayata inandım. Yarım bırakılmış rakılar gibi, yarı açık pencereler gibi, örtülememiş perdeler gibi. Çünkü bilirim ki insan hep bir şeyleri yarım bırakır gider hayattan aşkı, annesiyle babasını, evladını, bir önceki aşkını hep yarım bırakıp gider. Anlattılar ki dünya böyle bir. Hayatta ve sanatta eksik ya da yarım kalmayan hiçbir şey yok, hiç kimse yok. Eksik olduğumuz kadar insanız.”
İşte insana yarım kaldığı yerden tamamlandığını hissettirir sevilmek, o yüzden güçlü hissedilir o yüzden hayatta her şey yolundaymış gibi gelir. “Hayattaki mutluluğunuz, düşüncelerinizin niteliğine bağlıdır.” Demiş Marc Aurel. Mutluysak ya da tam hissediyorsak zihnimizden geçen düşüncelerde gökkuşağı gibidir rengârenk, olumlu anlamlı ve güzel. Fakat yarımsak ya da eksik hissediyorsak o zaman her şey flulaşıyor çoğu zaman zihnimizden geçen ve elimizi attığımız her şey elimizde kalacakmış bir daha hiçbir şey yolunda gitmeyecekmiş gibi bir his kaplıyor içimizi.
Aklımızı ve hislerimizi iki farklı birey gibi düşünürsek, eksik hissettiğimiz zamanlarda ikisini hizalamayı beceremiyoruz yani aynı fikre inandıramıyoruz. Aklımız mantıklı olacak olanı gayet güzel bilirken hislerimiz hep kötüyü, olumsuzu düşünüyor çünkü kırgındır üzgündür. İkisini aynı telden çaldırmayı başarabilirsek o zaman sakinleşiriz ve yeniden bir umuda tutunup onun peşi sıra hayatımıza devam edebiliriz. Diğer türlü sanki hayat o mutsuz olduğumuz noktada donup kalmış ve güneş yeniden doğmayacak gibi hissediyoruz. Oysa güneşi seviyoruz diye gidip güneşin yanına yanaşmaya çalışmıyoruz. Çünkü yakar bizi. İşte başımıza gelen olaylara da bu şekilde bakmayı becerebilirsek yolumuza devam edecek gücümüzün de içimizde olduğunu görürüz.
O zaman bu haftaki yazımı L. Witgenstein’in bir sözüyle bitirelim. “Bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan bir kapıyı boyuna çekiyor, itmek aklına gelmiyorsa, o insan bulunduğu odada hapistir.”
Bütün Kırılmış Şeylerin Nihayetinde
Aynaların Ardında Sır
Yalnızlığın Peşinde Kuvvet
Evet Nihayet
Bir Adın Kalmalı Geriye
Bir De O Kahreden Gurbet
Sen Say Ki
Ben Hiç Ağlamadım
Hiç Ateşe Tutmadım Yüreğimi
Geceleri, Koynuma Almadım İhaneti
Ve Say Ki
Bütün Şiirler Gözlerini
Bütün Şarkılar Saçlarını Söylemedi
Hele Nihavent
Hele Buselik Hiç Geçmedi Fikrimden
Ve Hiç Gitmedi
Bir Topak Kan Gibi Adın
İçimin Nehirlerinden
Evet Yangın
Evet, Salaş Yalvarmanın Korkusunda Talan
Evet, Kaybetmenin O Zehirli Buğusu
Evet isyan
Evet, Kahrolmuş Sayfaların Arasında Adın
Sokaklar Dolusu Bir Adamın Yalnızlığı
Bu Sevda Biraz Nadan
Biraz Da Hıçkırık Tadı
Pencere Önü Menekşelerinde Her Akşam
Dağlar Sonra Oynadı Yerinden
Ve Hallaçlar Attı Pamuğu Fütursuzca
Sen Say Ki
Yerin Dibine Geçti
Geçmeyesi Sevdam
Ve Ben Seni Sevdiğim Zaman
Bu Şehre Yağmurlar Yağdı
Yani Ben Seni Sevdiğim Zaman
Ayrılık Kurşun Kadar Ağır
Gülüşün Kadar Felaketiydi Yaşamanın
Yine De Bir Adın Kalmalı Geriye
Bütün Kırılmış Şeylerin Nihayetinde
Aynaların Ardında Sır
Yalnızlığın Peşinde Kuvvet
Evet Nihayet
Bir Adın Kalmalı Geriye
Bir De O Kahreden Gurbet
Beni Affet