DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Derdimi Haykırsam Ortak Olur musunuz?

Sesli Dinle

Vatanına sahip çıkmayan, kadınlarını, çocuklarını, yaşlılarını bırakarak kaçan kimselerin topraklarımıza yerleşmesine razı değilim, bu vatan evlatlarının gelecekte yaşayacağı gerçekleri öngörerek, endişeliyim.

Derdimi Haykırsam Ortak Olur musunuz?
30.08.2021
6.140
A+
A-

Selam olsun, evvela iğneyi elinde tutan siz dostlara. Sığınmacı, mülteci, göçmen… Adı, tanımı, tarifi ne olursa olsun. Hz. Adem’in atamız ve ilk peygamberimiz olduğuna inandığımız, zaman içinde anlamsız insani reflekslerle ayrıştığımız, din, dil, ırk, mezhep farklılıklarına bölündüğümüz ve finalde aynı fanteziye koştuğumuz kardeşleriz elbette.

124 bin Peygamberin en akılda kalanları, Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Davut, hak ve son peygamberimiz Hz. Muhammed’in öğretilerine, sahih hadislerine, yaratan tarafından tebliğ edildiğine şüphe etmediğimiz kutsal kelamlarına da dikkat ve itibar ederiz.

Bugün fani, insani düzenle oluşturduğumuz ve ayrıştığımız sınırlar, kurallar, menşeiler mevcut ve bunları muhafaza etmekte şart.

Demem o ki, Acı Gerçek ve Katranı Kaynatınca başlıklı yazılarım sebebiyle sanıldığı gibi ırkçı, kafatasçı bir kişilik değilim, ancak gerçeklikleri görmek gibi bir hastalığım var. Taraflılığımda acımasız veya sertim, kimi dostların tabiriyle.

Savaş mağduru kimselerin ikamet, barınma, konaklama imkânları olması gerekenden çok daha yanlış oldu diye inanıyorum. Birde 250 metre kare konutlar yapalım, bahçesi de olsun açıklamalarını dinledikçe 70 metre kare evlerde yaşayan, vergi veren, bedel ödeyen, Türkler adına zıvanadan çıkıyorum.

Türk evlatları iş bulamazken yabancı menşeili kimselerin hükümdar olmasını, kamu görevi yapmasını, özel sektörde dahi yer almasını kabullenmem mümkün olmuyor. Hiç anlamadığım futbol dünyasında, yabancı kökenli bir futbolcu, kendi topraklarımda, kendi takım arkadaşına, milyonlar önünde saldırabiliyor ve bu topraklarda gezebiliyor mu gerçekten?

Şimdi size bir mezar taşında ki doğum ile ölüm tarihleri arasında yer alan çizgiden bahsedeceğim.

1940’lı yıllarda, ailenin en ufak fiziki yapısında ki evladına, tarla işi yapamaz düşüncesi ile okumasına izin verilir, zaten o kimsenin de hayallerini süsleyen şey okumak, tahsil yapmak. Desteği olan ablasına sevgisi de buradan geliyordur belki de.

Bu kişi, köyünde okuduğu 3 yıl sonrası, ilçede devam eder tahsiline. Zaten bu sebeple kıymet verir erkek kardeşine. Kar’ dan kapanan yollarda, katır üzerinde erzak getirirken hasta oldu diye.

Sonrasında geldiği büyükşehirde abisinin yanında bir nevi mülteci olur. Şartlar zor, imkânlar kısıtlı. Fakat abisine ve yengesine, anne, baba kıymeti verir, zor zamanlarında zor zamanlarıma çare oldular diyerek.

Zaman geçer, kendi evine taşınan bir talebe olduğunda, çözemediği soruları sokaktan geçen kimselere sorarak çözmeye çalışır, ikiye böldüğü günlük azığı olan bir simit tokluğuyla.

Masraflarını karşıladığı evinde, kendi gibi maddi imkânsızlıkları olan kimseleri barındırır, onlara sunmadığı şeyleri kendisi de kullanmama pahasına. Bu kimseler hâkim olur, yüksek yargı başkanı olur, polis olur, emniyet müdürü olur, devlet başkanlarına, akıl veren kimseler olur, parti başkanı, holding başkanı olur. Ev sahibine vefa ile dönen bu kimseler hiçbir talep görmez.

Öğrenim sonrasında iş bulamazsa, köyüne döneceğini öğrenen öğretmeni sayesinde hayatına, karayollarında mutemet olarak başlayan bu kimse son nefesine kadar bu öğretmenini dualarından eksik etmez. Ailesine anmaktan vazgeçmez. Sadece öğretmenler gününde değil, anneler gününde de aramayı, sormayı ihmal etmez.

Mesaisine başladığı ilk görevinde talep edilen uygunsuz imzayı atmadığı, tüm teklifleri geri çevirdiği için kendisinin başaramadığı tayin işini, görevinden ayrılmasını isteyenler sağlar.

Zaman sonra, öğretmenlik yazılı kaderi hayat bulur. Türkiye’nin zorlu yıllarında kimine göre sağcı, kimine göre solcu öğretmen olur. Bahtında inançsızlık yaftası da varmış, onu da yaşar, esasen bu ehli tarik. Bu dönemde yazarlığa, gazeteciliğe de başlar. Türkiye’deki ilk sahte para basımı haberi gibi birçok ilklere imza atmasına rağmen, yayınlarından rahatsız olan kimselerin baskısıyla, modern matematik sisteminin ilk öğretmenlerinden olan bu öğretmen, evlatlarım dediği öğrencilerinden ayrılır, ikinci kez istifa eder kamu kurumundan.

Milli Savunma Bakanlığında ‘da görev yapar. Öğrencilik yıllarında Kurmay Başkan lakaplı kişi ile müşterek mesaisi de olur. Zaten yıllar sonra kurmay başkanı olan o kişi onlarca insan önünde “Tanıdığım en namuslu kişisin.” Sözleriyle tanımlar bu köylü çocuğu.

Omurga, zorlu bir organ. Değerlerine ters düşen sebeplerle yine ilişik keserek,nasibi olan bir başka kurumda mesaisine başlar. Sonrasında, devletin birçok farklı kurumunda, farklı görevlerle 36 yılı devirir devlet mesaisinde.

Özlük dosyasında bir yığın kopukluklar olduğunu ilgili personeller söylüyor, nedenini ise ehiller idrak eder diyor.

Makam arabası kullanmadan, makam kapısını kapatmadan, makam imkânlarının tadından kaçınarak, en basit hediyeleri ret ederek, yaşanan bir ömür. Bursiyeri olduğu kişinin, görev alanında kendisini tanıtmadan geçen bir mesai.

Tüm maddi varlığı, mirasçılarının husumet yaşamayacağı kadar sade. Gerçek mirası kendisi gibi bir gazeteci, bir öğretmen, bir gelişimci, yazılımcı olan 3 evladı.

Hayatında ki eksileri ile artıları ile kabul görmüş, itibar görmüş bir Adem oğlu.

1980’ li yıllarda ulaştığı, görüştüğü siyasilere ,yazık bu vatan evlatlarına diyerek haykıran, idam sehpasına çıkarılan akrabalarını korumak için dostları ile hasım olan, kimsesiz yetimlere karşı yapılan uygunsuzluklara direndiği için suikasta uğrayan, zorla 6 kez emekli edilen, 7 kez göreve döndürülen, her dönüşünde devlet bayrağının dalgalandığı her yer bizim diyerek, görevinde ilklere imza atan bir memur.

Ülkenin en önemli anlarında perde arkasında görev alan bir vatanperver.

Rahatsızlandığında hastaneye kaldırılır. Kaldırıldığı hastane doktorları bir sır gibi fısıldar, hastanız için imkânlarımız yetersiz, teşekkülü bir yere sevk ettirmezseniz, sabah hayatta olmayacak sözlerini.

Hasta yakınları özelinden, resmisine tüm sağlık kuruluşlarıyla konuşur. “ Size dilemek var ben acil şifa, fakat yer yok burada” sözleriyle onlarca hastaneden kapatılır telefonlar.

Sonu gelmeyen o gecede daha ne çok şey yaşanır, kelimelerin tarif edemeyeceği, yüreklerin kabullenemeyeceği.

Duaların ve gönüllerin vazgeçilmezi olan kimselerin vesilesiyle nakledildiği hastanede 24 saatini geçiren bu fani, ebediyete irtihal eder.

Sağlık camiasında ki adaletsiz işleyişe çaresizce direnen, Türkçe bilmiyor diyerek sağlık sorunu olduğu şaibeli yabancıların, dokunulmadan canı istediği kadar, yatmasına, yiyip, içip gezmesine tanık olan, gecenin yarısı, takdiri ilahinin tebliğiyle baş başa kalan merhumun evladı tek bir söz haykırır, gözle görünen ve görünmeyen tanıkların huzurunda, gökyüzüne.

Hz. Adem’i, Hz. İsa’yı, Hz. Musa’yı, Hz. Davut’u, Hz. Muhammed’i elçi tayin eden, yoktan var eden yaratan, her kim ki Devlet’e hain sokuyor, her kim ki kalemini hainlik için mürekkebe batırıyor, her kim ki saltanatı ile devlet, vatan, millet diyen kimselerin hakkına zulmediyor, düşmanı sen ol, hasımı sen ol, hesabı sen gör, kahhar ismine havale ettim.

Benzer acıları yaşayan her insanoğlu gibi, bir hastane bahçesinde, dimdik ayakları üzerinde sessizce durduğu sanılırken, dizleri üzerinde, çığlıklar atarak, haykırarak göğe seslenen ben, sözümün ve duamın tekerürrürcüsüyüm.

Kazım Karabekir’in yaveri, bir asker olarak cepheden cepheye koşan bir istiklal gazisinin oğlu, ömrünü devlet hizmetine vakfetmiş, vefatı ilanında “Milliyetçi, Muhafazakâr ve Demokrat camianın büyüğü” ifadesiyle başlayan tarifin sahibi,   üst düzey bir devlet adamının gördüğü muamele buysa, biz gibi sade vatandaşların göreceği muamele şaşırtıcı olmamalı.

Devlet ata, ana, millet evlat ise evlatlarına atalık yapmadan, etrafına ağalık yapmayı kudret, itibar veya ibadet sayan tüm mürekkep sahiplerine haber olsun.

Vatanına sahip çıkmayan, kadınlarını, çocuklarını, yaşlılarını bırakarak kaçan kimselerin topraklarımıza yerleşmesine razı değilim, bu vatan evlatlarının gelecekte yaşayacağı gerçekleri öngörerek, endişeliyim.

Babam merhum Hasip Özben ve tüm merhumlara dualarımla…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.