DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Çalmak …

Sesli Dinle

İadesi olmayan iki şey var; zaman ve duygular. Telafisi olmayan bir şey var; Güven.

Çalmak …
04.01.2021
9.528
A+
A-

Fani dünyanın meşgaleleri sebebiyle, bana göre uzunca bir süre sizlere seslenememenin boşluğunu yaşadım kalbimde. Ancak bu süre zarfında birçok yeni olay yaşadım, birçok konuda analizler yapma imkânım oldu. Yazılarımı okuyan, Mevzuhaber’ i takip eden pek çok değerli kimseden, yazılarımın siyaset üzerine olduğunu düşündüklerine dair geri dönüşler alıyorum. Bana göre yaşam bir bütündür. Dolayısıyla olaylara değil olgulara önem veriyor ve yazılarımda bu bütünlük olgusuyla tespitlerimi, düşüncelerimi, analizlerimi siz değerli isimlerle paylaşıyorum. Yani siyaset ya da bir başka alanda sıkışmaktan öte bir dünyam var ve sizlere o dünyamı açıyorum.

Haydi son üç haftanın yaşanmışlıklarından yola çıkarak olguya gidelim, okuduğumda çok beğendiğim bir hikâye ile başlayalım mı?

Bir gün bir genç yolda atının üzerinde ilerlerken yaşlı bir adam yanına gelir;

Oğlum ben yaşlıyım bineğim de yok, izin ver de atına ben bineyim sen yaya yürü” der.

Genç:
Tamam amca gel bin”. Diyerek attan iner ve yaşlı adam ata biner.
Genç adam, amcanın yüzüne tebessüm ederek yanında yürür.
Yaşlı adam bir iki adımdan sonra atı hızlandırır ve kaçmaya başlar.
Maksadı atı çalmaktır.

Atının çalındığını gören genç adam ise arkasından şöyle seslenir:
Amca, sen benim atımı değil huyumu çaldın. Benim evde bir tane daha atım var, ben ona da binerim. Ama bundan sonra her kim benden atımı isterse asla vermem.” der.

Bir insanın güzel huyunu çalmak, onun kalbini bozmak, vicdanını fesada uğratmak, kişinin güzel cevherlerle donatılmış kalbini alıp pisliğe bulamak demektir. Bu davranışlar aynı zamanda dünyaya fesat tohumları serpmektir. Elbette ki o tohumlar gün gelip filizlenecek, ağaç olacak ve zehirli meyvelerini verecektir.

Son derece önemli mesajlar içeren bu hikâyeden kendi dünyama nasıl bir ilişkilendirme yaptım.

Siyasiler vatandaşın ekonomik, sosyal, iş vb. birçok durumunu, yaşantısını kendilerinin ki gibi sansa da, gerçek çokta öyle değil. Vekaletin, asalete üstün olduğu bir hal. Vekalet sahipleri ‘Namazın kazası var fakat Fırsatın kazası yok’ mantığıyla keserlerini sallarken, onlara yarenlik eden kimi yancılarıyla yiyebileceklerinden, giyebileceklerinden, kullanabileceklerinden fazlasını istif ederken, nüfusun büyük çoğunluğunun yaşamları ağır koşullar altında krize dönüşüyor.

Yakın tarihte bir vesile ile çok nadiren gittiğim bir yere gitmem icap etti. Bir bankaya. İşlemlerimi yapan hiç tanımadığım banka personeli son derece ilgili ve duyarlı bir kişiydi. İşlem süresince birkaç görüşme yapmak zorunda kaldık, beni tanıyanlar bilir, yazılarımda bahsetmiştim, konuları gezdirerek konuşurum ve bu gezintilerde hiç umulmadık şeyler öğrenirim, sürprizlerde yaşarım. Bankada ki işlemlerim olumlu mu olumsuz mu oldu önemli değil, neticede hesapla değil, nasiple yaşıyoruz. İşlemler süresince bana yardımcı olan müşteri temsilcimle yaptığımız bir görüşme de bankacılık adına aklıma takılan bir şeyler vardı. İşlemlerim anlamında ilişiğim kesildiğinde, kendisini arayarak sohbet ettim, amacım kafamda ki soru işaretlerini çözmekti. Bunu başardım fakat bir sürprizle baş başa kalmıştım Rastgele gittiğim bir banka şubesinde, rastgele görüştüğüm kişi, okul yıllarımdan daha eski, çocukluk arkadaşım, komşum çıkmıştı. Birlikte çocukluğumuzun geçtiği mahalleye gittik, anlatılması zor yaşanması keyifli, saf, temiz, masum yıllarımızı yad ettik, hatta o günlere döndük.

Sizlerden uzak kaldığım sürede daha neler oldu neler. Günümüz atı olarak kabul edilebilecek bir dünyalığı satarak ekonomik krizime çözüm aramaktaydım. Türkiye’nin diğer ucundan, hiç gitmediğim, görmediğim bir yerden nasip sahibi birisi aradı. Alıcı olduğunu söyledi ve çıktı geldi. Kendisine önce almak istediği malın bildiğim eksiklerini anlattım, kusurlarını saydım. Çözüm olasılıkları hakkında tavsiyelerde bulundum. Alışverişi tamamlarken, pazarlık sünnettir ya geleceğim diyerek geldiği, sözünü tuttuğu için bir indirim yaptım, gelirken çam sakızı, çoban armağanı diyerek hediye getirmiş olması sebebiyle, nezaketi, samimiyeti sebebiyle de ikinci kez indirim yaptım. İşlemler tamamlandıktan sonra bir kahve süresince sohbet ettik. Aksilik bu ya tanımadığım hayatımda hiçbir bağım olamaz dediğim alıcı, yaklaşık 2 yıl mesai yaptığım en az 5 personelimin birinci derece yakını çıkmaz mı? Tabi hemen o arkadaşlarımızı aradık sohbetimiz derinleşti, genişledi, uzadı.

Alışverişe tanık olan arkadaşım, “satmak isterken mal kötülenmez ki fiyat düşmesin, almak isterken kötülenir ki kar etmelisin.” dedi. Al git, sat git diyerek tavsiyede bulundu. Oysa ki işin aslı öyle olmuyor işte. Merhum babam çokluk önemli değil, bereket, huzur ve rıza önemli derdi. Örneğin önünüzde 5 kiloluk pasta olduğunu düşünün ancak tadı güzel değil, bir dilim enfes leziz pasta çok daha makbul olmaz mı?

“Bu yaşananlar ile hikayemizin ilgisi nedir?” diyeceksiniz, söyleyeyim.

İadesi olmayan iki şey var; zaman ve duygular. Telafisi olmayan bir şey var; Güven. Toplumu oluşturan bireyler olarak huylarımızı çaldırdık, huylar çaldık. Nefislerimizin anlık karları büyük başarı, kazanç olarak algılamamızı sağladığı büyük kayıplara temel attık, temel olduk.

Hal böyle olunca siyasette, bürokraside, ticarette, yaşamda kirlendi. Bizler ise o kirin içerisinde sıkıştık kaldık. Bir göz açıp kapatana kadar denir ya işte o kadarlık süreye sınırlı hayatlarımızı anlamsız, gereksiz acılara, yokluklara, yoğunluklara boğduk. Kolayları zorlaştırdık.

İncil’de ‘Sev’, Tevrat’ta ‘Yaşat’, Kur’an-ı Kerim’ de ‘Oku’ emirlerinden bihaber, tüm inançlarda ki hile, yalan, riya yasaklarına aykırı, yine tüm inançlarda ki ‘Çalma’ uyarısının aksine çalarak, talan ederek yaşıyoruz hayatı. Aynı kaynaktan insanlığa gönderilmiş öğretilerde farklı anlamlar arıyoruz.

Karşımızda ki insanları tanımadığımızı sanarak, onlarla geçmişte nasıl bir yakınlığımız, gelecekte nasıl bir bağımız olabileceğini muhakeme etmeden hoyratça yaşıyoruz. Rastgele gittiğim bankada ki personel çocukluğumun arkadaşı, rastgele gelen kişi aynı mesaiyi yaptığım birçok anılarım olan kişilerin amcası, dayısı olabildiğine göre, aslında hiçbirimiz birbirimize çokta uzak değiliz sanırım.

Toplum olarak, birey olarak sorumluluklarımızı idrak ederek, yaşantılarımızı revize etmediğimiz sürece idareyi verdiğimiz vekillerimize söylenmek nafile. Aldığımız gibi bırakamadığımız dünyanın gelecekte ki sahipleri çocuklarımıza nasıl bir miras hazırlıyoruz? Bugün hüzünlerine içimiz parçalanan çocuklarımıza gelecekte nasıl bir acılı miras bırakıyoruz?

Daha önceki ”Bumerangserisi yazılarımda ifade ettiğim gibi, önce yapıyoruz, sonra yaptığımızı yaşıyoruz. Huylarımızı çaldırmayalım, huyları çalmayalım.

YORUMLAR

  1. Cahit YALÇIN dedi ki:

    Okudum üstad ağzına sağlık