DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Ben Kıldım Oldu

Sesli Dinle

Hülasa nereden bilelim hangi âdemoğlunun son nefesinde imanı kâmil ile göçüp gittiğini bunu bir Allah bilir. Tamam, fazlaca septik paranoya gelebilir bu cümle, zinhar kimseye isnatta da bulunmuyorum. Biz halk arasında meşhur bir temenniyi ederek yazımızı bitirelim. Biz imtihan ehli değiliz, bizi imtihan etme Ya Rab.

Ben Kıldım Oldu
28.07.2021
7.628
A+
A-

Geçen haftaki yazımda konunun merkezinde âlim, Allah dostu olunca konuya epey dikkat çeken olmuş. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ayrıca Allah, dikkatli okuyucuların sayısını ve onların mutluluklarını arttırsın. Bu topraklarda mekteplisinin, alaylısının en çok kullandığı sanat, mübalağa sanatı olduğu için âlimleri, evliyaları hatta şeyhleri de biz uçuruyoruz yani aslında onlar uçmuyorlar. Hal böyle olunca da arif ile âlimi, âlim ile evliyayı, evliya ile Allah dostunu seviyor, toz kondurmak istemiyoruz. En önemlisi de bu tabirleri karıştırabiliyoruz? Yunus Emre Evliya mıdır? Arif midir? Allah Dostu mudur? Hacı Bektaş-ı Veli Allah dostu mudur? Evliya mıdır? Ulemadan mıdır? Sadrettin Konevi Arif midir? Ulemadan mıdır?

Örneğin; Âlim, “Bir konu hakkında en derin bilgiye sahip kişi.” Demek. Bu tanımdan âlimin imanı itikadı ve haleti ruhiyesi hakkında bir detay göremiyoruz. Keza Arif; “Sezgisi, kavraması, anlaması güçlü kimse.” Demek. Yani bu tanımda da kin gütmez, düşman olmaz detayını alamıyoruz. Yani demem o ki o tarihe nam salmış kişiler yani âlimler, arifler, ulemalar birbirleri ile öyle bir münakaşaya giriyorlar ki dostlukları gibi düşmanlıkları da fevkalade oluyor. Hatta nice evliyalar belki de imansız bir şekilde ölüyor, kiminin de cenaze namazı dahi kılınmıyor.

Ben bunlara birkaç örnek vermeden önce dikkatli başka bir okuyucumuzun geçen yazımızda fark ettiği bir bölümün detaylandırılmasını istediği bölümden bahsedeyim. “Mevlana’nın Hacı Bektaş’ı Veli ile de bir münakaşası olduğuna, hatta bir süre Hacı Bektaş-ı Veli’nin adını dahi duymak istemediğini, dost meclislerinde dile getirdiğinin laflarının bu zamana kadar geldiği…” bilgilerini sunmuştum.

Mevlana ile Şems sıkı sıkıya dost ve sırdaş oldukça Mevlevilerin bu dostluk hakkında buğz ettikleri aşikârdır. Bu durum Şemsi o kadar rahatsız etmiştir ki, Mevlana’ya sohbetleri bırakmasını söylemiş, Mevlana da sohbetleri bıçak gibi kesmiştir. Mevlana sohbeti bıraktığında Konya inanılmaz huzursuz olmuştur çünkü miskininden dervişine, zengininden fakirine sohbetlerden çok fazla faydalanan vardır. Ayrıca Konya’nın da, Mevlana’nın teveccühüne ihtiyacı vardır. Önce Sadrettin Konevi, sonra Ahi Evran en sonunda da Hacı Bektaş, Mevlana’nın sohbetlere dönmesini rica etmişlerdir. Mevlana ikna olmayınca üçü beraber gelerek şanslarını tekrar denemişler ve Mevlana’yı yine ikna edememişlerdir. En sonunda Hacı Bektaş, Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Alaeddin Keykubat’a giderek tatlı sert belki de naz makamında Mevlana’yı şikâyet etmiş, Sultandan sohbetlere dönmesi için Mevlana ile konuşmasını rica etmiştir. Alaeddin Keykubat konuya karışmak istemese de bu konu Mevlana’nın kulağına gitmiş olacak ki bundan sonra Mevlana, Hacı Bektaş’a kızmış ya da belki kırılmış, belki de gönül koymuştur. Belki kalpler incindikçe, geçen zamanın da etkisiyle soğumalar hızlanmıştır ki sekiz asır önce yaşanan bu kırgınlık söylentisi günümüze kadar gelmiştir.

Gelelim diğer örneklerimize;

Tarihte “Bersisa” olarak bilinen bir karakter var. Rivayete göre 200 yıl ya da 200 yıl boyunca aralıksız ibadet etmiş. Sonra İblisin öyle bir oyununa gelmiş ki son nefeste imanının elinden alınıp, ölüp gittiği anlatılagelmektedir. Örneğe bakıldığında ömrü ibadet ve amel ile geçmiş arif ve salih bir kul tanımı görebiliriz.

Rivayetten vesaike geçecek olursak; Ebû Hanife-i Sani, Muallim-i Sani, Allame-i Kül gibi lakapların sahibi 28 yıl Şeyhülislamlık yapmış olan Ebbussud Efendi, Yunus Emre’nin şiirlerini tehlikeli olduğunu hatta şiirlerini okumanın açıkça küfre girdiğini hatta sufilerin mürted olduğuna dair fetvaları vardır. İyi ki Yunus Emre ile aynı dönemde yaşamamış Ebussud Efendi, belki kellesini bile aldırabilirmiş, belli mi olur? Yani yeter ki yetki olsun fetva ile bir yol bulunur.

Bir diğer âlimler arasında yaşanmış ihtilaf mevzusu da İmam Gazali ve İbn-i Sina – Farabi’dir. İmam Gazali “Felsefecilerin Tutarsızlıkları” kitabında ayan beyan İbn-i Sina ve Farabi’nin dinden çıktıklarının hatta kâfir olduklarının fetvasını verir.  Bu fetvadan sonra İbn-i Rüşd de İmam Gazali’ye reddiye verir.

Sayın okuyucu, bu zatların hemen hemen hepsi hafız, her biri kendi konularında uzman, arif, âlim. Demem o ki; her ne kadar âlim ulema da olsalar nihayetinde insandırlar. Kızarlar, darılırlar, üzülürler belki de kin dahi güdebilirler. Düşmanlıkları da dostlukları gibi meşhurdur. Örneğin; İmam Azam, Abbasi Emevi çekişmesinde taraf olmamış, Emeviler tarafından kendisine teklif edilen makam, mevki, hediyeleri kabul etmemiş, bundan dolayı günlerce kırbaçlanmıştır. “Beni öldürmeye gücünüz yeter ama tekliflerinizi kabul ettirmeye gücünüz yetmez.” Diyerek vakarlı duruşunu korumuştur. Ayrıca Abbasi halifesi Ebu Cafer El Mansur, imamı kendi safına çekmek için Emeviler gibi makam mevki teklif etmiş imam bu teklifleri de geri çevirmiştir. En sonunda halife imamdan adaletsiz bir fetva istemiş fetvayı vermeyince de imam hapse atılmış, kırbaçlanmış bir rivayete göre de El Mansur tarafından zehirlenerek hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Dedik ya nihayetinde hala insandırlar, hala iki kaşlarının arasında “nefsleri” orada durur. Ölene kadar da kendilerini disiplin altında tutmalı, talebelerine, ihvan ve ahavatlarına örnek olmalılar. Nefslerini terbiye ettikçe daha olgunlaşırlar, olgunlaştıkça daha kâmil olurlar, kâmil oldukça da meşhur olurlar, meşhurlaştıkça da daha bir güç ve etki sahibi olurlar işte bundan sonra asıl imtihanları başlar. Zaten kendileri de bunun farkında oldukları için çevrelerindekileri bu şekilde yetiştirir ve buna göre eğitmeye çalışırlar. Somuncu Baba’nın evliya olduğu ortaya çıktıktan sonra terki diyar etmesinin sebebi budur. Somuncu Baba’yı bilen azdır kendisi Hacı Bayram Veli ve Molla Fenari’nin hocasıdır.

Hülasa nereden bilelim hangi âdemoğlunun son nefesinde imanı kâmil ile göçüp gittiğini bunu bir Allah bilir. Tamam, fazlaca septik paranoya gelebilir bu cümle, zinhar kimseye isnatta da bulunmuyorum. Biz halk arasında meşhur bir temenniyi ederek yazımızı bitirelim. Biz imtihan ehli değiliz, bizi imtihan etme Ya Rab.

Bektaşi’ye sormuşlar; “Akşam vakti girdi mi?” Diye? Ben kıldım oldu demiş. Noktalı virgül kapa parantez.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.