DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

800 Yıl Önceki Münakaşa

Sesli Dinle

Tarihimizde, çoğunlukla devşirmelerin farklı siyasetleri sebebiyle, Osmanlı İmparatorluğuyla aynı dine mensup olduğu halde ve hatta safi saf Türk oldukları halde bir sürü devlet tarihten silindi. Yüzlerce savaş oldu, on binlerce can telef oldu.

800 Yıl Önceki Münakaşa
21.07.2021
5.208
A+
A-

ALLAH DOSTLARI İHTİLAFA DÜŞER Mİ?

Geçen haftaki yazımda bir cümlede satır arasında; “İnsanlar birbirleri ile aynı dine mensup olmadıkları için savaştılar.” Diye bir bahis geçmiştim. Cümle tamamı ile gelişi güzel yazılmıştı ve yakışıklı bir cümleydi. (Noktalı virgül kapa parantez). Bu cümle, klavyeye döküldüğü zaman; “Hakkında bir sürü şey yazılabilir.” Diye kafamda da şimşekler çakmıştı. Çünkü bu topraklarda insanlar birbirleri ile aynı dine mensup oldukları halde savaştıklarına dair de bir sürü örnek gelmişti aklıma. “Bu konu da gelecek haftanın konusu olsun.” Diyerek o cümleyi bitirmiştim.

Girizgâhın gidişatı, aynı dine mensup olmadıkları için birbirleri ile savaşan taraflara ve olaylara örnek verilecekmiş gibi görünse de, aynı dine mensup oldukları için savaşan taraflardan konuşmak istedim çünkü geçmiş geleceğin aynasıdır. II. Abdülhamid Han’ın sözü buraya çok güzel oturuyor; “Tarih değil hatalar tekerrür eder.”

Tarihimizde, çoğunlukla devşirmelerin farklı siyasetleri sebebiyle, Osmanlı İmparatorluğuyla aynı dine mensup olduğu halde ve hatta safi saf Türk oldukları halde bir sürü devlet tarihten silindi. Yüzlerce savaş oldu, on binlerce can telef oldu. Bunlara örnek pek çok, ben bu hafta bu savaşların arasında belki de adı sanı pek bilinmeyen Mevlana- Ahi Evran savaşını kurcalayacağım. Yazıyı okurken çay mı içersiniz? Kahve mi? Bilmem ama yazı bittikten sonra bir bardak soğuk su içeceğinizi tahmin ediyorum.

O zaman buyurun cenaze namazına. Mevlana’yı bilmeyen yok dünyaya nam salmış bir büyüğümüzdür. Kimine göre Allah dostu, kimine göre gönüller sultanı kimine göre ise Moğol Ajanı. İsimlere takıntımız olduğu için gerçek ismini hatırlatıp devam edelim. Mevlana da Celaleddin de Rumi de lakaptır. Mevlana, kendi yazdığı Mesnevisinde ismini; Muhammed Bin Muhammed Bin Hüseyin El-Belhî olarak kaydetmiştir. Anlaşıldığı üzere şimdiki Afganistan sınırları içinde kalan Belh doğumludur.

Gelelim Ahi Evran’ın kim olduğuna; Asıl adı; Şeyh Nasiriddun Mahmud Bin Abbas’tır ve Azerbaycan’ın Hoy şehrinde doğmuştur. Anadolu topraklarında hala etkisi devam eden Ahî’lik kavramının mimarıdır. Ahî, kelimesinin iki anlamı olduğu tahmin edilmektedir. Arapça “Kardeş”, Türkçe “Eli açık, cömert”. Hangi anlamda olursa olsun Ahi Evran ki kendisi deri ustasıdır yani debbahtır, Anadolu topraklarında esnafları bir arada tutup dayanışmalarını sağlayan kavramı bu topraklara nakşetmiş ve esnafların refleks kazanmasını sağlamıştır. Bu esnaflık sistemi ile birçok gencin meslek sahibi olmasına da yardımcı olmuştur. Ahîlik sisteminin temelinin Kırşehir de atıldığı tahmin edilmekte olup zamanla Anadolu’nun birçok kentine ilçesine hatta köylerine kadar ulaşmıştır. Bu kadar organik bağlantıya sahip olunca ister istemez güç unsuru da olmuşlardır.

Hatta Ahi Evran’ın esnafları yetiştirdiği gibi eşi Fatma Bacı’nın da “Bacıyan” Teşkilatını kurarak kadınları kızları bacı adı alında yetiştirdiği bilinmektedir. Ayrıca Bacıyan teşkilatı da insanlık tarihinin bilenen ilk örgütlenmiş kadın teşkilatıdır.

Gelelim tanımları bir araya getirmeye birleştirmeye. Anadolu Selçuklu İmparatorluğunun dağılma aşamasına geçmesi ile Moğollar Anadolu’yu istilaya başlamıştır. Mevlana’nın Babası Bahaeddin Veled’in, Moğol taraftarıymış gibi yaptığı açıklamaların etkisi ile belki de Şems Tebrizi etkisiyle Mevlana’da Moğol istilasına karşı koymamış hatta Moğolların gelmesi tarafını tutmuştur. Tarih bir süreç, yorumlarken o zamanı dikkate almak gerekiyor malum. Bilmediğimiz ne durumlar var ama Mevlana bu konuda kendi politikasını pasif direniş göstermekten yana kullanmıştır. Moğollar’ın çok uzun ömürlü olmayacağını, gelip gideceklerini o sırada da Moğol askerleri kendi saflarına çekerek adam kazanacaklarını ve Moğol belasını yumuşatarak atlatmayı düşünmüştür. Hatta dediği gibi olmuş bir sürü Moğol askeri silah bırakarak Mevlevi olmuşlardır hatta bunlardan birisi Ca’ca Bey’dir. (Nurreddin Cacabey karıştırılmasın sadece isim benzerliği vardır.) Kendisi neredeyse Mevlana’nın sağ kolu olacak duruma gelmiştir.

Moğollar Anadolu topraklarını kan gölüne çevirirken asker gibi yetişmiş Ahîler ve Bacılar her şehirde örgütlenerek şehirlerini savunmuşlardır. Ahî’ler şehirlerini canları pahasına savunurken Mevlevilerin ve Mevlana’nın bu istilalara sessiz kalması Ahi Evran ve Mevlana’nın arasını açmıştır. Çünkü Selçuklu Devleti ortada kalmadığı gibi ortalıkta neredeyse asker dahi yoktur, şehirleri savunan esnaflar yani halktır ve her şehrin düşmesi ile kırılan da direk olarak halk, millet ve töredir.

Bu iki isim de yazımızın başında verdiğimiz tanımlaya örnektir. İkisi de Türk’tür ki Mevlana kendi eserlerinde safi saf Türk olduğunu yazar. İkisi de aynı dine mensuptur ve aynı dili konuşmaktadırlar, ikisinin de beldeleri düşman ayağı altındadır yani birçok ortak noktaları vardır. Heyhat, ikisi de güttükleri politika gereği bir birleri ile düşman olmuşlardır. Hatta örneği şöyle budaklandırayım. Mevlana; Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Ahi Evran ile sıkı fıkı olmalarından dolayı kendi meclislerinde Hacı Bektaş’ın adını dahi duymak istemediğinin söylentileri bu zamana kadar gelmiştir.

Bu iki âlimin, özellikle Ahi Evran’a da âlim diyorum çünkü Sadrettin Konevi Hz. ile fikir alış verişleri neticesinde Sadrettin Konevi’nin, Ahi Evran için; “Bütün ilimlerde söz sahibidir.” Demişliği ve kitaplarında konuya yer ayırmışlığı vardır. Bu iki âlimin bir birleri ile düşmanlığı o kadar artmıştır ki Ahi Evran bir rivayete göre; Mevlana’nın oğlu Abdullah Çelebi’nin(kendisi Ahî’dir.) Kimya Hatuna olan sevgisini kullanarak Şems Tebrizi’yi öldürtmüştür.  Mevlana da yukarıda bahsi geçen Ca’ca Bey’in yardımı ile Ahi Evran’ı Kırşehir savunmasında öldürmüştür. Hatta Ca’ca Bey Mevlanın oğlu Abdullah Çelebiyi bile öldürmüştür. O kadar ki Ahi Evran’ın devlete karşı gelip isyan ettiği ayaklandığı, kararı alınmış ve cenaze namazı dahi kılınmamıştır çünkü İslam’da devlete isyan edenin cenaze namazı kılınmaz. Ahi Evran öldükten sonra Mevlana 45 Beyitlik şiir yazmıştır ve Ahi Evran için burada yazamayacağımız bir sürü satır hakaret etmiştir.

Bundan sonra Ahîler İç Anadolu’dan öyle bir kazınmıştır ki uzunca bir süre debbah yetişmemiştir. Ahîler batıya şehirlerin uç noktalarına kaymışlardır. Bu ahilerden bazıları Şeyh Ede Bali ve Orhan Gazi’dir. Tevafuka bakın, Osmanlının kurulmasın en çok etkisi olan iki karakterdir kendileri. Osmanlının kuruluşundan sonra her padişah sahip oldukları mesleklere göre ahi defterlerine isimlerini kaydetmişlerdir.

Söz bitecek gibi değil elbet lakin ben biraz toparlayayım siz de sıkılmayın. Aslında aynı cephede ve aynı yolda olmalarına rağmen, empati mi yapamadılar, nefislerinden arınmış bu alimler yoksa bilmeden nefislerine mi yenik düştüler bilinmez. Geçen zaman içerisinde dönüp baktığımızda aslında her iki grubun da, grup başlarının da aynı amaç için uğraştıkları görülüyor. İşte tarihteki bu izler de bizim kulağımıza küpe olmalı aslında. Zira kimin ne yaptığı bazen ikinci planda kalabiliyor. Yani demem o ki Allah dostları da ihtilafa düşebiliyor hem de öyle bir ihtilafa düşüyorlar ki. Selametle.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.