DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Gönülden Satırlara

Sesli Dinle

“Olayların, sözlerin birçok nedeni olabilir. Tek açıdan değerlendirmek eksikliktir, Atatürk hem asker, hem siyasetçi, hem diplomat, hem de bir devlet başkanıydı. Hangi sözünü, hangi unvanıyla, hangi sebepten, nerede kurduğu da önemlidir”

Gönülden Satırlara
24.01.2022
6.226
A+
A-

Selam olsun sabır ehli güzel insanlara.

Sadece ülkece değil tüm dünya insanları olarak zor günler yaşıyoruz. El birliğiyle anlık, günlük çıkarlarımızı büyük kazançlar sanarak heba ettiğimiz değerler, intikam alıyordur belki de. Hava, toprak, su, tabiat ittifak yaparak hesap soruyordur insanoğlundan. Kim bilir dünyanın yaratılışından bugüne kadar vatanları, toprakları, inançları uğruna can verenler de bu listede yer alıyordur.

Aynı ortamda bulunduğumuz, tanıdığımız bir kişinin kurduğu cümleyi veya hareketi anlayabilmek adına, “Ne demek istedin?” dediğimiz veya “Bunu neden yaptın?” diye sorduğumuz oluyordur muhakkak. Fakat aynı dönemde yaşamadığımız veya tanımadığımız insanlar hakkında yorum yapmak, yargılamak her birimizin vazgeçilmezlerinden.

Vakti zamanında Atatürk’ün yapmış olduğu bir açıklamayı öğrendiğimde anlam verememiştim. Konuyu paylaştığım büyüğüm “Sana katılıyorum” diyerek başladığı cümleyi “Atatürk o sözü nerede, nasıl, neden kurmuş?” diye sorarak bitirdi. “Bilmiyorum” dediğimde güldü, araştır konuşalım dedi.

Araştırdıktan sonra bilge büyüğüm fikrimi sordu. Halen söyleme katılmıyordum, mamafih yorum da yapamıyordum. “Olayların, sözlerin birçok nedeni olabilir. Tek açıdan değerlendirmek eksikliktir, Atatürk hem asker, hem siyasetçi, hem diplomat, hem de bir devlet başkanıydı. Hangi sözünü, hangi unvanıyla, hangi sebepten, nerede kurduğu da önemlidir” sözleriyle aldığım öğüt dünyamda çığır açmıştı. Ancak o zaman Atatürk’ün katılmadığım o sözünün neden söylendiğini anlayabilmiş, üstüne üstlük katılmıştım.

El Salvador Devlet Başkanı Türkiye’yi ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Konuk devlet başkanının Türkiye ve Türk insanı hakkındaki söylemleri gündemde yerini aldı. Bir taraf sözleri ve sahibini yere göğe sığdıramazken, “Elin adamı görüyor, içimizdeki kimileri göremiyor” gibi yorumlarla kendi insanına ağır eleştirilerde bulunurken; diğer taraf “Ne biliyorsun da konuşuyorsun?” diyerek karşı eleştirinin gözüne vurdu.

Her iki söylemin duayenleri gaza duyarlı Türk insanın duygularına dokunarak tepki vermesini sağlamak amacında olsa gerek. Misafirliğe gittiğiniz bir yerde ikramları beğendiniz mi sorusuna “Beğenmedim” diyebilen var mı?

Adam konuk olarak geldiği ülkede, konuk olduğu insanlara kendi devletinin çıkarları, kazançları doğrultusunda açıklama yapıyor. Nezaket çerçevesinde biraz diplomatik, biraz da siyasi…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Arnavutluk ziyareti sırasında yaşanan bir diyalog gündeme damgasını vurdu. Belli ki Sayın Erdoğan’a gidilen ülke lideri hakkında bilgi verilmemiş. Diyalog sırasında tercüme avantajı kullanmak akıllara gelmemiş.

Hani bir insan aklınıza geldiğinde sıcak bir tebessüm oluşur ya yüzünüzde, kalbiniz aklınıza o insan için hayırla anmayı, güzel dua ve temennilerde bulunmayı emreder ya… İşte öyle bir insanla hasbihal etme imkânı buldum yakın tarihlerde. Bu kişi zaman zaman ben de bir şeyler karalıyorum diyerek “Türküler” başlıklı yazısını paylaştı benimle. İşte o yazıdan bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Dostumun kendi sesinden, kendi kaleminden. Dostluğumuza itibar ederek izin istemeden. “Maddi fitre ve zekâtlarda oran vardır, ancak ilim ve bilginin tamamının paylaşılması zorunludur” der takva sahipleri. Ben de bu düsturla satırlara samimi duygularla nakşedilmiş o sözleri paylaşıyorum.

Kalplerdeki vatan, millet sevgisini, milli ve manevi değerleri ölçecek, tartacak cetvel veya terazi yok. Her birey kendince en yüksek sevgiye sahip elbet. “Türküler” başlıklı yazı tüm değerlerimizin en yüksek seviyede ve hassasiyette satırlara dizilmiş hallerinden olsa gerek.

Seslendirmede eksiklikler olabilir. Bence önemli olan anlatılan şey ve anlatan kişinin samimiyetidir. Bu sebeple seslendirmedeki eksiklikleri siz dostların hoşgörüsüne havale ediyorum.

 

Türküler…

Şifahi Kültürümüzün asırlar boyunca dilden dile gönülden gönüle dolaşan mihenk taşı türküler. Herkesi tek tek kucaklayan, hiç kimseyi sahipsiz bırakmayan türküler.

Burada cümlesine yer var, şühedaya, yetime, öksüze, mecnuna, kereme, haleti ruhiyemizin ritmine münasip bir türkü illaki vardır. Hani ara sıra dünyevi bütün sesleri bir kenara atıp sesini sonuna kadar açtıklarımız var ya onlardan bahsediyorum. Kiminde sevda kiminde hasret kokar nakaratları, kiminin ayak sesinden bellidir dökeceğimiz gözyaşları. Edep duruşu ile dinlenir bunlar uzun oturarak değil. Elimiz çenemizde gözlerimiz yerde ara sıra kafamızı sallayarak canlandırmaya çalışırız manzarayı. Gözyaşlarımız haddini aşarak dökülüverir dert havzasına. Öyle bir acı feryat kopar ki ağıtlardan, sanırsınız vicdanların mahşer yeri, dağları sallayan bir temaşa, çetin bir hesaplaşma kaçamazsınız gelin bu muhasebeyi seyredin.

Civan gibi Mehmet Ali’nin namert eliyle katli. Mehmet Ali geride bağrına taş basan bir ana, vakur bir baba ve bedelini canıyla ödediği, kanıyla suladığı bu cennet vatanı bıraktı. Bu kıymetleri tartabilecek bir terazi yoktur. Kefenin birinde Mehmet Ali var, diğer tarafa boş laf koyamayız.

Şehit ile katili karşı karşıya görürsünüz adeta, katilin ibretlik perişanlığının yanında şühedanın uhrevi güzelliği kamaştırır yüreğinizi.  Daha hemen başındayken ocağın üzerindeki yemeğin kokusunu alırsınız, yerdeki kilimin desenindedir sazın tezene ile olan hasbihali ilmek ilmek dokunur kilimler.

Mehmet Ali’nin haberi ile iğne orta yerinden kırılır, kırık iğne ile devam edilir örülmeye. Bundan sonraki desenleri anlamak için iki göz yetmez esaslı iki gönül kulağı da lazımdır. Dağlanan yürekleri, el ayalarına çıkan disk kalıplarını, direkten asılan sazın dile gelişini elden ele, el yetmez ise dilden dile aktarırlar. Nasıl bir yürek yangını Allah’ım yankılandığı dağlardaki kayaları parçalayan kırk sirke küpünden daha keskin feryatlar. Kocatepe’ye, Çanakkale’ye, Sarıkamış’a, Kop Dağı’na bir de bu gözle bakın, bakın ki neler vermişiz.

Uğruna yakılan ağıtları alınamayan muratları, babasız doğan Mehmetleri, ana rahminde katledilen Ahmetleri, biz bu türküleri nasıl elde ettik. Öyle cep telefonu animasyonları ile yaptığımız abuk subuk tebrik mesajları gibi gudubet çizimlerden bahsetmiyorum.

Türkülerin altında koskoca bir tarih yatar hem de ne tarih. Irmaklar kefen olsa yine de saramazlar bu cesameti. Öyle elimizi öpene toprak bağışlama devri yok, toprak alana türkü bedava biz o kampanyayı balkanlarda bitirdik.

Bu vatana gözünü dikenlerin önce bu toprakların hasılı olan türkülerin telif haklarını ödeyeceklerini bilmeleri lazım. Artık nasıl öderler bilemem, Sakarya’nın döküldüğü denizi mi kurutular, Sarıkamış’ı yaz kış 25 derece sabit mi yaparlar, lakin benim bildiğim bir şey var sadece konma bülbül için bile kırk sene harp etsek azdır. Bunu göze alamayan karşı tarafa geçsin karşılarında bizi bulacaklar, onlarda nergis dalı, bizde bülbül, vuran vurana…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.