DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Sanmaktan Kaybetmek

Sesli Dinle

Sorgulamadan yapılan paylaşımlar adeta “Bir deli bir kuyuya taş atıyor, elli akıllı çıkaramıyor” sözünü teyit ediyor.

Sanmaktan Kaybetmek
02.08.2021
6.787
A+
A-

Selam olsun kalbinin güzelliğini, yaşantısına nakşeden siz dostlara. Sanmak, aldanmak, yanılmak, şaşırmak ve benzeri tanımlamalar ile kaybedişe giden yoldan bahsedelim istedim.

Bu duruma, birçok neden sayılabilir elbet. Biz başlıca olanları satırlara dizelim.

İzlediğim bir diziden kesit ile başlayayım. Birlikte çalışan birkaç arkadaş, kazara bir cinayete karışırlar. Aynı mesaiyi yaptıkları başka arkadaşları o sırada olaya karışmamıştır. Cinayeti örtbas eden bu arkadaş gurubu, haliyle derin bir sır sahibi ve cinayet zanlıları olmuşlardır. Cinayetten kaçınmak adına o gün yapılan bir etkinliğe gidilmiş görüntüsü vermek için birkaç resim çeker ve sosyal hesaplarında paylaşırlar, kazara katil olan bu arkadaşlar.

Olaya karışmayan ve haberi olmayan kişi ise arkadaşlarının sözde paylaşımları ile eğlenceye gitmiş olduklarını görür, kendisini dahil etmedikleri için doğan nefret hissiyle, bilmeden bir yığın kavganın, sorunun kaynağı olur.

Cinayete karışan arkadaşları, bu arkadaşlarına kızamazlar, konuyu anlatamazlar, saldırgan tavırlarına karşılıkta veremezler.

Olgunun temelini bir hikayeden özetle atalım ne dersiniz? Filmden kesit olan örnek duygularımızı tetiklemeyecektir, biz konuya biraz maneviyat serpiştirelim.

Vaktiyle namaz kılmak amacıyla camiye giden bir kişi, lavaboda abdest alırken, cami hocasının tuvaletten çıktığına, sonrasında abdest almadan direkt camiye geçtiğine şahit olur. Olaya tanık kişi, namaz süresince hocanın abdestsiz oluşunu düşünür.

Bir süre sonra konuyu dostuyla dertleşir. O kişide kendi dostları ile, onlarda başka dostları ile konuyu paylaşınca muhitte; “abdestsiz hoca” namını kazanır cami imamı.

Haliyle ayyuka çıkan dedikodular imamın oradan ayrılmasına, hatta ailesinin dağılmasına neden olur.

Hocanın tuvaletten çıkarak abdest almadan direkt namaza çıkışına tanık olan ve bu söylentinin de yayılmasının kaynağı olan kişi, yıllar sonra sağlık ocağında yaptırdığı aşı sonrası camiye gitmiştir, namazını eda etmek için. O sırada aklına sorular düşer. Acaba iğne sebebiyle kanama olmuş mudur? Abdesti bozulmuş mudur? Tuvalete gider, kontrolünü yapar, kanama olmadığını görerek camiye geçer ve namazı kılmaya başlar. İşte o sırada aklına düşmüştür, o muhterem insan olarak bilinen hocada acaba benzer bir nedenle mi tuvaletteydi? Acaba hoca abdestliydi de bir yanlış anlama ile mi zan altında kalmıştı?

Hikâyenin özünde sorunun cevabı “EVET” olmuştur.

Olayların bildiğimiz, bilmediğimiz o kadar çok açısı olabiliyor ki.

Sosyal medya, sosyal paylaşım ağı, adı her ne olursa olsun anı yaşamamıza engel olarak, anı paylaşmamızı sağlayan ortamlar o kadar çok yanılgının temelini oluşturuyor ki, şaşırmayı geçtim, iğrenmemek elde değil.

Sorgulamadan yapılan paylaşımlar adeta “Bir deli bir kuyuya taş atıyor, elli akıllı çıkaramıyor” sözünü teyit ediyor.

Şehit haberleri geliyor, afet haberleri geliyor, felaket haberleri geliyor, hemen sosyal hesaplarımızda süslenmiş bir görselin altına, alıntılanmış güzel bir cümle yazıp paylaşıyor, insanlık vazifemizi tamamlıyoruz.

Daha öncede dile getirmiştim, afet bölgelerine siyasiler neden gider? Onların faydasız ziyaretleri sebebiyle bölgede ki birçok çalışma durmakta, yavaşlamakta, çok değerli olan zaman ve insan gücü boşa harcanmakta. Ama değişen bir şey yok maalesef. Çaylar şirketten.

Zaten unutma konusunda yüksek performanslı insanlarız, birde bu yoğun sosyal paylaşımlar girince dünyamıza, unutmak daha hızlı ve kolay oluyor.

Şuan coğrafyamızda birçok ülkede ve ülkemizde yaşanan yangın felaketlerine tanık oluyoruz, içimiz parçalanarak. Bunların terör bağlantılımı gerçekleştirildiği, yoksa el birliğiyle her geçen gün daha çok katlettiğimiz dünyanın, iklim sebebiyle mi gerçekleştiği tabi uzmanların sorumluluğunda ki konu.

Bu durum bize ne anlatıyor peki? Ankara’nın göbeğinde 20 araçla gezen bürokratların, seçim zamanı hemşerimiz, komşumuz, kankamız, kurtarıcımız olan siyasilerin işlerini ne kadar iyi yaptıklarını anlatıyor değil mi? “Audi makam araçlarının yanına, passat makam aracımı park ederken utanıyorum.” Diyen belediye başkanları, lojmanda başlayan hayatlarını lojmanda bitiren bürokratları, binalara, katlara sığmayan makamları görmemizi sağlıyor mu?

Yoksa sadece slogandan ibaret, saray söylemleriyle mi standartlarımızı koruyoruz?

Ülkede olan tüm güzel şeylerin başarısının iktidar olan siyasi parti ve hükümet üyelerine ait olduğu gibi, yine tüm olumsuzlukların sorumluluğu da aynı adrese ait değil mi? Hele ki yola çıkarken Hz. Ömer adaletinden bahsederek başlandıysa. Ben yine de sorumluluk paylaşımını geniş tutmaktan yanayım. Siyasiler sayesinde atanan bürokratlar ve siyasileri seçen vatandaşlar ve iktidara gelişim için motivasyon sağlayamayan muhalefette paylarını almalı bu vebalden.

Birkaç güzel söz ile sona gelelim.

“Orkestrada önde oturmak, senfoni besteleyeceğin ya da yönetebileceğin anlamına gelmiyor.” Sözü anlamlı geliyor.

“Yaratılış mucizesini, yaşam içine yaydığımız türlü vahşi eylemlerle kirletmiyor muyuz?” sorusu.

Sanırım “Hiç ölmeyecek gibi dünya için, her an ölecek gibi ahiret için yaşamalıyız.” Sözünü de yanlış anladık. Ahiret işini “Gidince bakarız” mantığıyla dünyaya mesai harcıyoruz doyumsuzca.

Canım ülkeme, canım halkıma, geçmiş olsun dileklerimle…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.