DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Gıybet Kazanında Balık olmak..

Sesli Dinle

Varsayımlarda bulunmadan önce kendi gerçekliğinizi keşfetmeyi deneyin..

Gıybet Kazanında Balık olmak..
12.08.2020
9.792
A+
A-

Bu yazıyı okumak için gerekli malzemeler

2 adet kase

1 adet jumbo boy ayçekirdeği

Çocukluğumun geçtiği sitede yeni bir hayat kurdum. Neden bilmiyorum ama balkonda oturduğumda çocukluk anılarımı hatırlamak hala hoşuma gidiyor. Ellerinde büyüdüğüm komşularla selamlaşmaktan veya sohbet etmek keyif alıyorum.

Severek giydiğim, hatta bir kaç farklı rengini de bulundurduğum barış şalvarlarım vardır. Kurumsal hayat dışındayken her fırsatta onları giymeyi de çok severim. Garip bir özgürlük hissiyatı sağlıyorlar bana. Eh emeklilerle dolu bir yerde oturduğunda ve bahçede şalvarınla gezindiğinde de bir o kadar da söz oluyormuş tabi. Tabi siz sadece kızların etek boyunun konuşulduğunu sanıyorsunuz.

Geçenlerde bir arkadaşımın anne babasıyla karşılaştım. Yine altımda şalvarım, Caesar’I gezdiriyorum. Kendisi benim köpeğim olur. Teyzecim lafa hemen giriş yaptı; “bizim sürekli gördüğümüz sen miydin? Bizde siteye hippi kılıklılar doluşmaya başladı diye konuşuyorduk amcanla” diye arkamdan dönen konuşmaları aktardı hemen bana. Sonrasında da işte medeni durumumla ilgili öğrenilen bilgi üzerine soru yağmuruyla devam eden ve kaçmak istediğim bir dialog ortasında buluverdim kendimi…

Ne kadar garip değil mi?

Sürekli “Biri Bizi Gözetliyor Evi” gibi yaşantılarımızı, bilmediğimiz seyircilerle, jüri üyeleriyle ve  hatta bilmediğimiz bir puanlama sistemi eşliğinde yaşıyormuşuz gibi.

Haftanın birincisi miyiz değil miyiz?

Telefon oylarıyla dokunulmazlık mı aldık?

Aslında bakarsanız Kutsal Kitaplara bile konu olacak kadar eskidir, Gıybet sanatı…

Ne sanat hem de. Hiç bir beceri gerektirmeyen yeğane sanattır.

Yapanın mayasına göre şekillenir. İyi ya da kötü, yapıcı veya yıkıcı olması.

Bazı bazı birini vezir ederken, bazı bazı birini rezil eder.

Gıybet kılıçtan bile keskindir hatta.

Peki nedir onu bu kadar vazgeçilmez yapan? Vazgeçemediğimiz nedir?

İçine dahil bile olmadığımız hayatların veya an’lar hakkında konuşmayı, bastırılamaz müdahale etme isteği…

Hatta abartıp, Gizemli Kara kutu karşısında bile, Senarist’e müdahale ederek;“Ahhh kızım gitme oraya, bak güvenme ona” “ah yavrum ben sana söylemedim mi” diyerek çekirdek çitlememizin nedeni nedir?

Çünkü kolaydır, parçası olmadığın bir şey hakkında konuşmak. Kendi hayatının gerçeklerine sırtını dönüp, başkaları üzerinden var olmayı severiz hep. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla ama bak anla demeyi severiz.

“Çünkü ben seninle konuşamıyorum.” “Çünkü ben seni çok seviyorum” “Çünkü seni kaybetmekten korkuyorum.” “Çünkü bana kırılmandan korkuyorum.” “Bazı hareketlerini tasvif etmediğimi söylersem, ya beni daha az seversen?” “Sevgilinden ayrıldığında “Bırak kanka zaten hiç sana göre değildi” demezsem ya benden nefret edersen?”

Belki de bunların hiç biri değil de sadece birbirimizi zehirlemeyi severiz. Dedim ya insanın mayasına göre şekillenir. Don Miguel Ruiz’in Dört Anlaşma kitabında dedikoduyu “İnsanların iletişim biçimi ve birbirlerine zehir aktarım yolu şeklinde” tanımladığı gibi. Konular hakkında varsayımda bulunmaktan hoşlanırız.“Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklama istemekten korkutuğumuzda varsayımda bulunmayı severiz.” *

Soru sormaktan, tanımaktan, dinlemekten korkarız. En çokta kendimizden korkarız. Yargılanmaktan, suçlanmaktan, sömürülmekten korkarız. Reddedilmeden önce reddetmeyi seçer ve başkalarının hayatları üzerinden konuşarak, konunun merkezi olmaktan uzaklaşmaya çalışırız.

Özetle; hepimiz (ben dahil) gıybet kazanına balık atmayı çok severiz. Bu sayede kendi gerçeğimizden kaçarız. Kendimizden kaçarız. En çokta konunun bize gelmesinden kaçarız.

O nedenle bir sonra ki gıybet seansınızda konuştuğunuz konuyla ilgili gerçekten ne hissettiğinizi kendinize sormayı deneyin. Varsayımlarda bulunmadan önce kendi gerçekliğinizi keşfetmeyi deneyin..

Kim bilir belki de hakkında konuştuğunuz kişi kendinizden başkası değildir.

*Dört Anlaşma – Don Miguel Ruiz sf 70 – Varsayımda bulunmak

YORUMLAR

  1. namık dedi ki:

    Sayın Kara
    Yine güncel olduğu kadar seneler öncesinden gelen boş zaman doldurmaya yarayan en az iki kişiyle bile gerçekleşen gıybet her ne kadar asla yapmam denilse bile yapmayan yoktur ama sonuçta kişi karşısındakini kendinden bilir….