DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Tebessümleri Yitirmek

Sesli Dinle

Yıllar sonra çocukların yüzlerinde anıların oluşturacağı tebessüm kaynaklarını yitirdik desek yanlış olmaz sanırım.

Tebessümleri Yitirmek
10.11.2021
6.192
A+
A-

Ben dört yaşıma gelene kadar köyde babaannemlerle beraber yaşamışız, babamda çoğunlukla iş için başka yerlerde olurmuş. Sonra ilçeye taşındık. İlçedeki ilk evimizi, kardeşimin doğumunu, diğer evlere taşınmamızı da hatırlıyorum. Fakat aslında o yaşları bu kadar net hatırlamazmışız zihnimiz anlatılan hikâyeleri birleştirip hatırlıyormuşuz hissi yaşatırmış bize.

İlçede en büyük teyzemlerle çok yakın oturuyorduk ilk başta. Kuzenlerimle de hala çok samimiyizdir ve teyzemin bizde yeri ayrıdır. Ama tabi ki köye sürekli gidiş gelmelerimiz devam etti. Arabamız yok, iki kardeş annem sürekli çantalar hazırlardı, sürekli bir göçebe hayatı desek yanlış olmaz. Bizim için köye gidip gelmek eğlenceydi. Köydeki kuzenlerimle oyunlar oynar, bisiklete binerdik.

En küçük kardeşim doğduğu sene babam kamuda işe girmeye karar verdi ve o sene sürekli sınavlar, mülakatlar, başvurular ile uğraştı durdu. Kardeşim doğunca kimliğini çıkartmadı, “Baba ne zaman çıkartacaksın kardeşimin kimliğini” dediğimizde, “İşe girince” dedi. 3 ay sonra işe girip memur oldu ve gidip kardeşimin kimliğini çıkarttırdı. Kendince neden böyle bir totem yaptı hiçbirimiz bilmiyoruz.

Sonra tabi ki biz yeni bir şehre gittik ben ilkokul üçteydim o zamanlar. O günden sonra hep aynı şehirde yaşadık. Ben ailenin en büyüğüyüm ve hayat şartları olarak tüm acemilikleri, elemi, kederi ben çektim diye düşünürüm. Üniversiteye gidene kadar hep sobalı evlerde yaşadık. Kışları kardeşlerim annem babamla beraber aynı odada yatardık. Benim hiç kendi odam olmadı, ödevlerimi hep televizyon karşısında yaptım. Misafir gelince ödev falan yapmak hak getire tabi ki.

Köyümüze bayramlarda, birde babamın senelik izin aldığı zamanlarda giderdik. Çok sevinirdim tabi ki, çünkü oyun oynamaya, kuzenlerimi görmeye, akşamları nohut ütmeye gidişlerimizdi benim tek düşüncem. Annem içinse kendisini bekleyen yoğun iş temposu, babaannemin bizim için yaptığı programları uygulamaya gitmekti sanırım. O zaman tabi ki bu kadar net anlayıp göremiyordum ama şimdi düşününce belki de bir kültürdü bu. O tatillerimiz de anneannemlere de giderdik fakat yatılı kaldığımızı hatırlamam. Planların içinde öyle bir gün olmazdı.

Üniversiteye başladığım yıllarda, doğalgaz kullanılan eve geçmiştik. Kardeşlerime ayrı ayrı odalar yapılmıştı. Benim içinde kız kardeşimin odasına bir çekyat koyulmuştu. Taşınmadan sonra ilk defa eve geldiğimde gördüm, “Bana neden yatak almadınız” dedim, sitem ettim. Ailem “Zaten okuldan pek gelemiyorsun, sonrada iş güç evlenirsin boşa gitmesin yatak diye almadık sana” dediler. Üniversiteyi bitireli on sene oldu kız kardeşim evlendi, ben ailemin yanına taşındım. Şu an evde tek çocuk odası var ve o odada ben kalıyorum.

Uzun zaman sonra kışın köye gittik, dedemlerin sobalı evde kalmaya. Onlarda yıllar önce ilçeye kaloriferli eve taşınmışlardı. O zamandan sonra ben bir belki iki kere ancak gelmişimdir bu eve. Gelir gelmez sobanın fırınına patates soğan atıp akşam yemeğini onlarla yedik. Teyzemlerin bahçeye uğradık, marul, maydanoz, tere kopardılar bahçeden akşam yiyelim diye. Şu an gözlerim evin her köşesinde geziniyor. Aynı çocukluğumda baktığım gördüğüm şeyleri hatırladığım halleriyle görüyorum. Bayramları kurulan uzunca yer sofralarını, kuzenlerle ortalarda koşturmalarımızı, çaydan sonra dışarı çıkıp saklambaç oynamalarımızı hatırlayıp yüzümde bir gülümse oluşmasına engel olamıyorum. Ne kadar büyürsek büyüyelim çocukluğumuzun güzel hatıraları yüzümüzü gülümsetiyorsa, o çocukluk anılarına sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum.

Yaşadığımız günün koşullarına baktığımda birçok anlamda gelişimi, değişimi, yenilikleri görüp bu gelişimlerin yaşantılarımızda kimi alanlarda çok şeyin yitirilmesine de sebep olduğunu düşünüyorum.

Günümüzde çocuklar bizler gibi koşup, oynayamıyor, teknolojinin nimetleri dediğimiz sınırlara hapsolmuş durumdalar. Evlerde oda, yatak atışmaları da yaşanmıyor, soba ise zaten nostalji olmak üzere, aile veya köy gezileri de yok denilecek kadar az olsa gerek. Yıllar sonra çocukların yüzlerinde anıların oluşturacağı tebessüm kaynaklarını yitirdik desek yanlış olmaz sanırım.

Yaşadığımız her an kıymetli ama çocukluğun yeri müstesna…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.