DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Sanal İktidar

Sesli Dinle

“Devlet affedemez.” sözünü fısıldadı. “Beni dolandıranı, vaktimi, malımı, umutlarımı çalanı, tecavüz edeni, yaralayanı, öldüreni, devlet affedemez.”

Sanal İktidar
26.07.2021
6.204
A+
A-

“Bir Ziyaretten Kalanlar” başlıklı yazımda verilmiş sözüm vardı, sözümüzü tutalım.

Sevgili dostlar, haber dışında ki yapılan röportajlar, programlar tarafların onayı ile son halini alır ve yayınlanır. Fakat bu sefer elde olmayan nedenlerle böyle olamayacak. Değerli büyüğüm, bilge kişi olarak kabul ettiğim dostumun sağlık sorunları sebebiyle görüşmemiz mümkün olmadı, kendisine acil şifalar diliyorum.

İnce belli cam bardakta, buharı tüten çayımızı, tarihin izlerini taşıyan koltuklarda içmeye başladığımızda, kapı çalınmıştı. Misafiri olduğum büyüğümün, misafiri gelmişti. Tanışma faslından sonra anladım ki çok yakın dostluk bağları olan bu misafir sohbetimize eşlik edecekti. Böylelikle herkes yerini aldığında sohbet de başladı.

Cübbeli mesai yıllarına dem vurarak konuya girdi, değerli büyüğüm. Cübbenin neden cebi yoktur? Neden cübbe de düğme yoktur? Bu soruların cevaplarını zarif ve net bir şekilde anlattı. Bahsettiğimiz cübbe, yargıç cübbesiydi fakat alim kabul edilen din adamlarının, ilim sahibi kabul edilen eğitmenlerin, akademisyenlerin de aynı kategoride olduğunun altını çizdi, bilge ihtiyar. Bu meslek dalının dünyevi ve ahiri sorumluluklarına dem vurdu. Bu konuda son cümlesi ise bu meslek dallarında ki insanlara Allah yardım etsin oldu.

Aslında bir hayli uzun bir konuydu fakat özetle Adalet, Hukuk kavramlarının öneminden bahsederek, “Devlet affedemez.” sözünü fısıldadı. “Beni dolandıranı, vaktimi, malımı, umutlarımı çalanı, tecavüz edeni, yaralayanı, öldüreni, devlet affedemez.” Diyerek genel af uygulamalarının yanlışlığına dem vurdu. Tabi sadece adli aftan değil, vergi affından da dem vurdu. Vergisini düzenli ödeyen ile ödemeyen arasında ki farktan ve bu afların oluşturduğu ahlaki çöküşten bahsedildi. Konunun aklımda kalan ikinci başlığı ise “Geç gelen adaletin hükmü yoktur. Kıymeti, değeri olmaz.” Sözü oldu. Güncel adalet sistemimiz hakkında ki yorumları sizlerin gerçekliğine bırakıyorum.

Konu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gelmişti. 1974’lü yıllar öncesi ve günümüze kadar olan zaman dilimine. Çaylar tazelendiğinde ben gibi misafir olan kişi, “Paşam siz çıkartmada görev yapmıştınız değil mi?” Diye sordu. Bu soru üzerine merhum Dr. Fazıl Küçük ile olan tanışıklığından başlayan, Rauf Denktaş ile süren uzun bir sohbet açılmıştı. Kıbrıs konusunda çok bariz, çok basit yanlışların nasıl olduğuna anlam veremediğini söylemişti.

Burada belirtmek isterim ki bu görüşmemizden çok sonra yapılan ziyaret ve verilen müjdeler, anlatılanların teyidi oldu. Kıbrıs’a yapılan program sonrası birçok dostumla görüşme imkânımız oldu. Kıbrıs Türkü, Türkiye’den Kıbrıs’a yerleşmiş olan kimseler, hem Kuzey Kıbrıs hem Türkiye devlet yetkilileri ve siyasiler sanki anlaşmışçasına aynı soruyu soruyordu. “Bu müjde ve ziyaret programını kimler planladı? Cumhurbaşkanları nasıl ikna edildi?” Sorusu önümüzde ki sürece dair çok şey anlatmakta. Biz sohbetimize dönelim.

Gündem sıcak siyaset olmuştu. Tabi bilgi ve tecrübeleri derya deniz olan ev sahibim bir dönem vekil olarak yer aldığı mecliste ki anılarını anlatmaya başladı. Kapalı oturumlar, vekillerin derin iç örgütlenmeleri, liderlerin denge ve güç mesaileri, mecliste kalma hedefleri ve daha birçok az bilinen durumlardan örnekler dinleme şansım olmuştu.

Birçok durumun sanal olduğu düşüncesini, o anlatımlar aklıma düşürdü. Sayın Ak Parti Genel Başkanını 1980’li yıllardan yakinen tanıdığını, MHP Sayın Genel Başkanının bir zamanlar evinde verdiği mangal ziyafetlerine katıldığını, bir dönemin güç merkezi olan CHP’nin eski Sayın Genel Sekreteriyle olan çalışmalarını, ebediyete irtihal etmiş birçok isimle olan anılarını, merhum Doğan Güreş, merhum Eşref Bitlis gibi isimlerle olan mesailerini zaman zaman gözünden süzülen yaşları silerek, zaman zaman sesi titreyerek ve nadiren de olsa hiddetlenerek anlattığı olayları şaşkınlıkla dinledim.

Tüm bu sohbetlerden anladığım şey “Zehirlenmek” oldu.

Bir kamu görevlisinin aynı görev yerinde 5 yılı aşması durumunda o kurumun hizmet akışında ki kalite düşümünden, siyasi isimlerin 3 dönemi aşan görev süreleriyle doğan “Güç zehirlenmesinden” bahsedildi. Yetişen yeni neslin siyasetten, devlet memurluğundan neden uzak durduğunu farklı açıdan değerlendirdi. Yaşanan dejenerasyona dikkat çekerek “İnsanın olduğu yerde günahta vardır, sevapta, başarıda vardır, başarısızlıkta” diyerek anlatımlarına devam etti bilge ihtiyar. İhaleler, atamalar, torpil diyerek tabir ettiğimiz tüm haller, aklımıza gelecek hemen hemen her konuda, her zaman sıra dışı uygulamalar olmuştur, olacaktır. Fakat geldiğimiz nokta sınırları aşmış, kırılma noktasına dayanmış tabiri yerindeyse kabul edilebilirliklerin üzerine çıkılmış, sözüyle gündemi konuşmaya başladık.

Hızla iktidardan uzaklaştığı açık, iktidar partisine acil tavsiyeleri vardı. Siyasette değmemiş, mümkünse hiç siyasi mesaisi olmamış, bürokrat sınıfına girmemiş isimlerden oluşacak bir yapılanmanın tek çözüm olduğunu iddia etti. Bu tavsiyesi sadece iktidar partisine değildi, tüm siyasi yapılara tavsiyeydi. Diplomaların yanı sıra tecrübenin de önemine değinerek 30-45 yaş arasında ki kuşağın değerlendirilmesinin öneminin altını çizmişti.

Kamu görevlerini siyasi iradeyle ve ticari bağlarla olan ilişkileri sayesinde edinmiş isimlerin iktidarı hızla çökerttiğini ifade etti. Dikkate alınmayan bir bürokratın yayınlanan kanun taslaklarını kendi çıkarları ışığında hazırlayabildiği bir ortamda başarı veya memnuniyet beklenemez dedi. Benzer durum iş dünyası içinde geçerliydi.

Siyasi irade yetkilendirdiği kimseler eliyle çöküşte, bu planlı, bilinçli bir hal midir yoksa yetersizlik sebebiyle mi olmaktadır? Ayrı bir muamma diyerek, sebep sonuç akışına değinildi.

Mevzu Haber yayınlarını takip ettiğini bildiğim büyüğüm benim gibi konuğu olan diğer dostunu da şaşırtmıştı. Bizlerin gerçekçiliğine, doğruluğuna, ön görülerine dair tespitleriyle girdiği konu nefsime iyi gelmişti. Pandemi sebebiyle ara verdiğimiz “Fikrimiz Olsun” programında konuk olan Dostluk Kulüpleri Onursal Başkanı Sayın Gülseren Yüksel hanımefendinin konuk olduğu “Göç Simülasyonu” programını hatırlatarak yaşanan güncel olaylar konumuz oldu.

Dünya liderinin, gelişen, büyüyen ülkenin sınırlarına dikkat çekerek, başkentin sokaklarına kadar elini kolunu sallayarak gelen sözde mültecileri gören, duyan hiçbir yetkili olmamasını anlayamadığını belirtti.

Suriye, Afganistan, Afrika gibi ülkelerden gelen, gelmeye devam eden kimselerin Türkiye vatandaşlarına çok büyük sorun teşkil ettiğini ve edeceğini ifade ederek, ülke güvenliği adına da farklı sorunlar olacağının açık olduğunu benim bir yazımda, Recep Tayyip Erdoğan’ın hangi saatte nerede olduğu bilgisinin anında yurt dışından öğrenildiğine dair bir bilgiye yer verdiğimi anımsatarak konunun önemini belirtti.

MevzuHaber ailesinden Sevim ÖZDİNÇ ve Cüneyt ATİLA’nın yazılarını tavsiye etmesi ayrı bir haz vermişti.

Tabi muziplik yapmadan olmaz, büyüklerime söylediğim sözü söyleyerek ortamı neşelendirdim. “Makam ve mevkileriniz sayesinde edindiğiniz tecrübeleri aktarmak borcunuzdur, borcunuzu mu ödüyorsunuz günah mı çıkarıyorsunuz kalbinizi Mevla bilir.” Dediğimde ihtiyarların sevimli kahkahalarıyla sohbetimiz son buldu.

Ev sahibimin “Aydınlanmaya en yakın olunan zaman dilimi nedir?” sorusu halen kulaklarımda çınlıyor.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.