DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Rengarenk Konu

Sesli Dinle

Daha bir yıl önce o medeni ülkeler birbirlerinin kargolarına çökerken, birbirlerinin maskelerini gasp ederken bizler, onlarda dahil 100 ülkeye yardım yapmıştık. Kendi ülkemizde kendi vatandaşlarımız kısıtlamalarla, ekonomik krizle boğuşurken biz hayır, hasenat peşindeydik. Daha sayılabilecek birçok şeyde vardı üstelik.

Rengarenk Konu
01.11.2021
8.376
A+
A-

Selam olsun empati yapmaktan, naif davranmaktan yorulsa da vazgeçmeyen siz kıymetli şahsiyetlere.

Yıllar önce Başbakanlıkta yaşanan bir olay sonrası, bir dostun öğüt nazarında anlattığı hikâyeyi paylaşmak istedim.

Göç sezonunun gelmesiyle tüm sürüsünün yola çıkmasına rağmen, göç etmek istemeyen bir kuş varmış. Yalnız başına kalan bu kuş havaların iyice soğumasıyla göç etmeye mecbur kalarak, yola çıkmış. Ancak iyice soğuyan hava sebebiyle fazla ilerleyemeden, yarı donmuş vaziyette bir çiftliğin bahçesine düşmüş. Tesadüf ya, İneğin üzerine pislemesiyle tezek altında kalan kuş ölümü beklemekteyken, gübrenin ısısıyla canlanmış ve mutluluktan ötmeye başlamış. Sesi duyan bir kedi onu bulmuş, tezeğin içinden çıkarmış ve afiyetle yemiş.

Bu hikayenin ana fikri olarak üç madde anlatılmıştı;

  • Üzerine pisleyen herkes düşmanın olmayabilir,
  • Seni pisliğin içerisinden çıkaran herkes dostun olmaya bilir,
  • Pisliğin içinde de olsan mutluysan sesini çıkarma.

Zaman zaman aklıma gelir bu kimileri için bilindik hikâye.

Tecrübelerim ve bilgi birikimim ile edindiğim fikir, ülkenin siyasi lider ve isimlerinden önce toplumsal yapının, yapıcı olarak eleştirilmesi, gelişmesi olmuştur. Sorumluluk, idare yetkisini belirleyen vatandaştadır. Vatandaşın dürüstlük, adalet, milli, manevi inanç değerleri ve samimiyet gibi karakteristik özellikleriyle belirleyici olduğu siyasi tercihleri iktidar olur. İktidar ise elinde ki yetkiyle eğitim, sağlık, adalet, ekonomi, tarım gibi hayatın tüm alanında politika üretir, görevlendirmeler yapar. İhtiyaçlar doğrultusunda yapılacak yeni atamaların kriterlerini belirler. Yani yapı tabandan tavana doğru ilerler.

Son günlerde üst üste gelen zamlar, uzun süredir sübvanse edilen ekonomik hareketler üzerine birde siyaset dünyasının iktidar olma veya iktidarda kalma mücadelesi toplumu karma karışık bir hale getirmeye devam ediyor gibi.

Yakın tarihlerde duyduğum, federasyonlara yapılan devlet ödemelerinin, federasyonların çalışmayı tercih ettiği bankalarda değil, kamu bankalarına aktarılarak o hesaplarda tutulması bilgisine şaşırmamıştım.

Geçmiş dönemde sıfır küsürlü oranlarla verilen ancak ödenemeyen kredilerin bir küsür oranlarda yapılandırılması normaldi.

Son günlerde ise vatandaşın ihtiyaçlarının çözümü kredilerin, vade sürelerinin kısaltılması da anlaşılabilir durumdu. Tüm bu hareketler yeni yıl ile birlikte siyasi partilere verilecek devlet yardımlarından tutunda birçok anlamda devletin bütçesini arttırma çalışmaları olmalıydı.

Fakat yaşam bir bütündür diyoruz ya hani, o bütünlük etkisini gösteriyor. Günü kurtarmak adına yaptığımız söylemler, izlediğimiz yollar geleceği nasıl etkiliyor, önemli olan bunu muhakeme edebilmek.

Uzman dostlar bir ekonomi türküsüdür tutturdu. Neymiş efendim gri listeye girmişiz. “Nedir bu gri liste?” dedim. İyi bir şey değil dediler ve tane tane anlatmaya başladılar.

Suç geliri nedir? Suç gelirleri neden aklanmalıdır? Suç gelirlerinin aklanma yöntemleri nelerdir? Derken uzun bir anlatımla aydınlandım. Ardından bu konuda ki uluslararası kuruluşlar ve bu kuruluşlarca riskli, tehlikeli, takip edilmesi, yaptırım uygulanması gerekli ve son olarak yasaklı ülkeler listesinden bahsettiler. Bu listeler, çoğu İslam inancına tabi ülkelerden oluşuyordu.

İşte o listelerden birinde Türkiye olarak yerimizi almışız. Bundan sonra yapılan uluslararası para havalelerimiz, hareketlerimiz izlenecekmiş. Bizim ülkemizde ki özel bankaların sadece isimleri Türk, sahipleri hep yabancı diyerek, Anadolu insanı sadeliğinde “Ekşi yemedim ki midem yansın” dediğimde, uzman dostlar kahkalara gark oldu, işte olay o kadar basit değil dediler. İfademi farklı bir tezle somutlaştırdım. ABD uzun yıllar Çin’e ambargo uyguladı fakat çikolata, kola ambargosu pirinç sevdalısı Çin halkına etki etmedi, bugün ise dünyayı saran illetin kaynağı Çin’e bırakın yaptırım yapabilmeyi aksine ülkeler kendi koydukları yasakları hızla kaldırarak üretici Çin mallarının yolunu gözler oldular dediğimde bana hak verilmişti.

Mali Eylem Grubu, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Basel Komite gibi yapılar bu işlere bakıyormuş. Aklıma takıldı sordum. Amerika ve Avrupa ülkelerinin oluşturduğu bu yapılar neden bizi Terör listesine alsınlar ki? Onlar bizim müttefikimiz, dostlarımız değil mi? Aynı coğrafyada, aynı dine, ortak geçmişe sahip olduğumuz ülkeler ile onların başlattığı, bitmeyen kavgada bizler taraf olmadık mı? Bu gri liste konusunun son damlası resmen kabul edilmeyen, fiziken vazgeçilemeyen KKTC gündemi olabilir mi?

Daha bir yıl önce o medeni ülkeler birbirlerinin kargolarına çökerken, birbirlerinin maskelerini gasp ederken bizler, onlarda dahil 100 ülkeye yardım yapmıştık. Kendi ülkemizde kendi vatandaşlarımız kısıtlamalarla, ekonomik krizle boğuşurken biz hayır, hasenat peşindeydik. Daha sayılabilecek birçok şeyde vardı üstelik.

Örneğin ülkemizde terörist kabul edilen yapıların yöneticileri hep o topraklarda saltanat sürmekteydi. Biz tatile, eş dost ziyaretine gitmek için o ülkelere giremezken, kaçak, göçek yollardan o ülkelere ulaşanlar Türkiye’deki terörist yargılanmalarını bahane ederek sığınma talep ediyordu ve bu kabul görüyordu.

Hasılı ayıp etmişler, dostluğa yakışmaz dediğimde dostlarım, uluslararası ilişkilerde dostluk yoktur dediler. Buna da aklım ermiyor, diyerek örnek verdim. Benim yeğen, ayaklarına farklı çorapları giyiyordu, eş olarak giymelisin dediğimizde “Neden, bu kuralın amaçla ne ilgisi var, bu kuralı kim çıkarmış?” diye sordu, verdiğimiz cevap “Aaaa bak kuş uçuyor olmuştu.” Bu dostluk olmaz kuralının mucidi kim, gerekçesi nedir dediğimde dostlar yine gülmeye başladı.

Terör, takip, gri liste filan mühim değil, bizim bir arsa var, kooperatif tasfiye yapmış ortada karar yok, üyelerden para toplamış, su kuyusu açmış, kuyuyu ilgisiz insanlar gasp etmiş, Devlet kanuna, imara aykırı yapılara izin vermem demiş, başkentte kamu kurumları bu yapıları seyreder olmuş. Adalet Bakanı yargılamalarda 300 gün süresini belirtmiş, acaba gerçek mi? Benim derdim bana yeter dedim. Arkadaşlar yazımın başında söylediğim sözleri hatırlattı. Tabandan, tavana ilerliyordu her şey.

Son cümlemiz kimi hükümetler halkını alkol ve uyuşturucu ile, kimileri ekonomik krizlerle, kimileri siyasi, dini ideolojilerle, kimileri de kaos, kargaşa, savaş ile meşgul ederler oldu.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.