DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

LŞMK Hormonu 2

Sesli Dinle

Ayşegül hocamın dediği gibi LŞMK kişiden kişiye değişiklik gösteriyordu. Kişi bu LŞMK’yı amacına göre tutarsa bir disiplin olurdu…

10.02.2021
11.383
A+
A-

Kaldığım yerden devam edeyim.

O zamanlar hayatımızda internet, arama motoru diye bir şey yoktu. Teneffüse çıkıp iki dolanıp gelmiştik. Sayısal sınıf olmamıza rağmen merakımızı ateşleyecek bir şey de yoktu ki merak edip araştıran dahi olmamıştı sebebi aslında belliydi. Dersin biyoloji olmasıydı. Fizik geometri olsaydı kesinlikle konuyu kovalardım ama sanırım yine dersin biyoloji olması ilgimi çekmemişti. Hocanın ilk dersi bir hafta sonraydı. Konuyu tamamen unutmuştuk.

Ayşegül Hoca içeriye girer girmez arka sıra gevezelerinden birisi bağırdı. “Hocam LŞMK hormonunda kalmıştık.” Diye. Gözlerini kısarak gülmüştü hoca, çantasını masaya koyup yoklamayı almadan konuşmaya başladı.

“Evet arkadaşlar LŞMK hormonunda kalmıştık yeni konumuza başlamadan bitirelim.” Diyerek tahtayı ortalayacak şekilde durdu. Bir giriş yapacaktı ama “Nereden başlasam.” Der gibi bir hali vardı. Sınıfta çıt çıkmıyordu ve biz bu müfredatta olmayan konuyu, hakkını tam teslim etmeden merak ediyorduk. Hoca devam etti; “Geçen hafta da dediğim gibi bazı otoriteler hormon olarak kabul etmemektedir. Bu hormonun tam adı.” Kalemi alarak tahtaya döndü ve büyük harflerle “ALIŞMAK” yazdı.

Dürüst olayım o zaman içimden “Bu ne şimdi ya ne alaka.” Dedim. Adım gibi eminim o zaman arkadaşlarım da benim iç sesime benzer şeyleri hissetmişlerdi. Ondan sonra konudan kopacakken hoca izin vermeden sesini yükselterek konuştu. “İnsan için en tehlikeli ve en iyi şey alışmaktır. Sevmeye alışırsınız, sevmemeye alışırsınız, sevilmemeye alışırsınız. Yokluğa, varlığa, hastalığa iyileşmeye alışırsınız. Yalnızlığa alışırsınız, yalnız kalmamaya alışırsınız. İnsan vücudunun en önemli özelliğidir, işte bu yüzden hormon olarak değerlendirilmemektedir. Çalışmaya bir başlarsınız ve alışırsınız bir de bakmışsınız ki başarılı bir öğrenci olmuşsunuz. Tembelliğe bir tutulursunuz bakmışsınız ki iyice tembel olmuşsunuz ve alışmışsınız. Acıya yakalanırsınız, ilk önce çok acır ama sonradan alışırsınız.” Biraz nefes arası verdikten sonra devam etti. “Aklınızda kalsın diye kodladım, müfredatta zaten yok böyle bir şey. Bu bir hormon dahi değil. Bu bir karakterdir, huydur, bir disiplindir arkadaşlar.” Dedi. Sonra derse başladık konu o zaman orada kaldı. Yani deyim yerinde ise hoca lafını ortaya söyledi gitti.

O zaman biyoloji hocamızın neden rehberlik hocası gibi konuştuğuna anlam verememiştik ama hayatımın belki de en önemli mentörlük konuşmasını yapmış olduğunu şimdi anlıyorum. Hepimizin hayatında, geçmişinde yapamam edemem dediği birçok şeyi yaptığı olayı, anısı vardır. Cesaret edemediğimiz şeylere cesaretimizi toplayıp cesaret ettiğimiz, korkarız dediğimiz şeylerden korkmadığımız anılarımız olmuştur. Cesareti toplamak başaracağımıza inanamaya alışmakla başlardı zira korkmamaya başlamak da. Bütün bu alışmalar sadece bir dip dalgasına bakıyor. Kendimden örnek vereyim sigara içmeye çok çabuk alışmıştım yıllarca birbirimizi tükettikten sonra bırakmam da çok çabuk olmuştu. İçmeye de alışmıştım bırakmaya da.

Ayşegül hocamın dediği gibi LŞMK kişiden kişiye değişiklik gösteriyordu. Kişi bu LŞMK’yı amacına göre tutarsa bir disiplin olurdu. Aksine amacına göre gevşek bırakırsak karaktere dönüşebilirdi. Tabi tamamıyla kişinin kendi amacı ile değişiklik gösterirdi.

Ayşegül hoca bize mesajını vermişti ama biz uyak oyuncularının alışamadığı bazı şeyler vardı. Amacımıza göre sınıflandıramadığımız alışamamalardı bunlar. Mesela ben Eylül ayına alışamam. Oldum olası da alışamadım. Ben Arif değilim ama Arif ehli bilir Eylül ayının hüznünü. Mesela ben nerede ağlayan bir çocuk görsem gidip elimi uzatmak ister derdine çare olmak isterim sırtımı dönüp gidemem. Mesela ne zaman şehit haberi duysam ne zaman bir bebe yetim ya da öksüz kalmış duysam, ciğerim cız eder. Bu haberlere alışamam.  Ne zaman Necip Fazıl’ın adını ya da dizelerini duysam hatta hatta onu anımsatan konular duysam ona ait olduğu tahmin edilen; “Savaşta komutansız kalmak gibidir hayatta babasız kalmak.” Sözü gelir aklıma. Babamla, adam akıllı iki lafın belini kuramamış olmaya mı alışamamak yoksa yokluğuna mı alışamamak orasını kestiremem.

İnsan ne kadar karmaşık bir canlı. Bazıları için bir yokluk bir hüzün sebebi iken bazıları için aynı yokluk sebebi bir şükür olabiliyor belki de.

Neyse sayın okuyucu duydum ki sarılmak insanda dopamin (Ayşegül hocanın dersinden aklımda kalmış adı) hormonunun salgılanmasına neden oluyormuş. Çevrenizde varlığından minnettar olduğunuz biri varsa sarılın derim, eşinize sarılın. Babanız hayatta ise ve varlığına şükrediyorsanız, kalkıp sarılın derim ya da annenize. Ne bileyim; abinize, ablanıza, çocuğunuza, kedinize, köpeğinize. Sarılın işte.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.