DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Köyünün Süt Annesi

Sesli Dinle

Şerife Bacı yetişemedi. Elif’in ağlamaları yetişti. Sadece Elif değil, Seydilerli bütün bebeler öksüz kaldı.

Köyünün Süt Annesi
08.12.2020
12.360
A+
A-

Birkaç yazımda kendisinden ismen bahsettiğim kurtuluş savaşı kadın kahramanlarımızdan Şerife Bacı’yı anlatmak, yazmak, onun hissettiği gibi hissetmek ve hissettirmek istiyordum. Nasıl ve ne zaman yazarsam daha iyi olur diye konuyu kafamda dolaştırıp duruyordum. 5 Aralık Dünya Kadın Hakları günü olması nedeni ile hakkını teslim etme vaktinin geldiğini düşünerek yazayım istedim.

İsimlerini bilemediğimiz, unuttuğumuz ya da sadece adını bildiğimiz o kadar çok şehidimiz var ki. Gördesli Makbule Hatun, Adanalı Melek Hatun, Adanalı Kılavuz Hatice, Çete Emir Ayşe, Çiftlikçi Kübra Efe, Binbaşı Ayşe bunlardan sadece bazıları. Bu saydığımız vefakâr şehit kadınlarımızın adını daha yeni duymuş bile olabilirsiniz. Eğer daha önce biliyorduysanız ne mutlu size. Şehitlerimizin hepsi şehit, hepsinin fedakarlığı vefakarlığı tartışılmaz şüphesiz ama Şerife Bacı’nın hikayesi bana göre en müteessir edici hikâye.  Müsaadenizle Şerife Bacı’mızın hikayesini aktarayım.

1921 yılıdır ve savaş sertleşir, çatışmalar artar. Ülkenin belki de hemen hemen her sınırında bir cephe açılır. Zaten eksik olan Anadolu’yu eksik mühimmat, iç karışıklık, düşmanın teknolojik üstünlüğü yetmezmiş gibi bir de kış mevsimi vurur. Ankara’ya cephane, mühimmat ve silah lazımdır. İnebolu’dan Kastamonu’ya, Kastamonu’dan da Ankara’ya 300 km’lik bir güzergâh çizilir mühimmat taşımak için. Bu güzergaha da “İstiklal Yolu” denir.

Kastamonu’ya haber ulaşır, İnebolu’ya gemi ile gelecek olan mühimmatların İstiklal Yolundan taşınması gerekmektedir. Heyhat taşımaya ne araç vardır, ne araba vardır, ne de tren. İnegöl, Kastamonu arası şimdiki yollarla hesaplandığında 90 km. O zamana göre dağlık, taşlık, patika derken yol 120 km’ye tekabül eder. Mermilerin nasıl taşınacağına kafa yoran yetkililerin, askerlerin, paşaların yardımına Kastamonulu kadınlar koşar. Her köyden kendi imkanları ile köylüler gelmiştir tamamı yaşlı ve kadındır, savaşmaya göndermekten geriye sağlıklı erkek kalmamıştır ki. Bu ekiplerden birisi de Seydilerli Şerife Bacı, kucağındaki dokuz aylık Elif Bebe ve iki büyükbaşın çektiği kağnıdır.

Şerife Bacı’nın kaç yılında nerede doğduğu bilinmez. Yirmili yaşlarında gencecik bir kız olduğu bilinir. Anlatılana göre bir evlilik yapmıştır ve eşi evliliklerinin ertesi haftası ya da gününde cepheye çağrılmıştır. Cepheden şehit olduğunun haberi gelir. Yalnız kalmasın (buradan öksüz ya da yetim olabileceği varsayılabilir) diye köyde kalan en sağlam erkekle evlendirirler. Sağlam olan adam da Topal Yusuf adında bir ayağı savaşta kopmuş, bir gözü şarapnel parçası gelerek kör olmuş bir adamadır. Şerife Bacı’nın Topal Yusuf’tan yukarıda bahsettiğimiz Elif adında bir yavrusu olur.

Yeni anne olduğundan mıdır? Yoksa Topal Yusuf kendisine iyi baktığından mıdır? Elif’ini iyi besler, besledikçe sütü artar. Sütü arttıkça bebe sağlıklı büyür. Kendi sütü bakar ki çok, sütsüz besinsiz kalan komşu bebeleri de besler sütüyle.  Duyulur ki Elif Bebe’nin süt kardeşleri artıyor köyde o zaman süte ihtiyaç duyan bütün bebeleri besler. Böylelikle bütün bebelerin süt anası, Şerife anası olur.

Ankara’nın yardıma ihtiyacı olduğunun haberini alınca Şerife Bacı, kağnısını ve büyükbaşları hazırlar. Elif’i de emanet edecek birini bulamaz, alır kucağına gelir. Elinde sadece bir sütü varken o kadar köylü bebesine analık yapmış gencecik kız, Ankara yardım ister de gelmez mi? Gelir tabi; tek kağnısı vardır elinde, onu da alır koşa koşa gelir.

Aylardan Aralıktır ve mevsimler şimdiki gibi değil kar bir yağdı mı? Metrelerce yağar. 120 km hiç durmadan yürüyüş bir günden fazla sürer. Bu zorlukların hiçbiri gözüne batmaz Şerife Bacı’nın. Kastamonu’dan yola çıkılır, İnebolu’ya gelinir, o geliş yolu, o Küre Dağı nasıl aşılmıştır? Bir onlar bilir. Kaç gün sürmüştür? Ne kadar üşümüşlerdir? O kar kışta yabani hayvanlardan kendilerini nasıl korumuşlardır? Bir onlar bilir. Elif bebek kaç defa ağlamıştır? Ne kadar üşüyüp annesini istemiştir? Bir Şerife Bacı bilir. Bu işin empatisi yok. Empatisi yok bu işin. Ne yaşadıklarını bir o analar bilir.

Kağnılar zaten yavaştır ve geri dönüş yolunda ise yüklü olduklarından daha ağır ve daha yavaştırlar. Kar, tipi soğuk çok artmıştır. Köylüler; kağnılar Kastamonu’ya geldikçe, gidip-gelenlerin çetelesini tutarlar eksik var mı? Diye. Kimi iki günde gelir, kimi üç günde ama hepsi gelir. Bakarlar ki şerife Bacı yok, hala gelmemiş. Bir rivayete göre dördüncü gün sabaha karşı kolaçana giden askerler bir bebek ağlaması duyar, ilerde karartı görürler. Kağnı arabası durmuş; kağnıyı çeken büyükbaş ve diğer büyükbaşın yerine koşum takımlarını boynuna geçirip, kendisi çekerken Şerife Bacı donarak hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bir rivayete göre ise yine tek kalan büyükbaş kağnıyı çekmeye çalışırken, kendisi de kağnının arkasında bütün vücut sıcaklığını bebeğine verecek şekilde kapanmış ve donarak hakkın rahmetine kavuşmuştur. Taze anne, köyünün süt anası, Elif’inin annesi Şerife Bacı donarak şehadet şerbetini içmiştir.

Şimdi Şerife Bacı gibi hissetmeye çalışalım. Soğuktasınız, belinize kadar karın içindesiniz, 1 haftadır kar kış içinde; ormanda, dağlarda, tepelerde, yürüyorsunuz. Kağnıyı çeken büyükbaşlardan birisi artık yorgunluktan öldü. Kağnı arabasında, arkada dokuz aylık bebeğiniz var ve mermilerin yetişmesi lazım. Koşum takımlarını boynunuza geçirdiniz ve diğer büyükbaşla kağnıyı çeke çeke geliyorsunuz. Bebeğiniz ağlıyor, beslenmesi lazım. Ayaklarınız belki de morarmış, hiçbir şey hissetmiyorsunuz, mermilerin yetişmesi lazım. Bebeğin emmesi lazım. Mermilerin yetişmesi lazım, bebeğin emmesi lazım. Mermilerin yetişmesi lazım. Acaba o karın kıyametin içinde Şerife Bacı arkasına dönüp kızına sesini duyurmaya çalışmış mıdır?

“Az kaldı kuzum, az kaldı kızım, şu tepeyi aştık mı yetiştik. Seni de bütün bebeleri de beslerim. Az kaldı dayan.” Yanında ki büyükbaşa konuşmuş mudur? “Hadi Karaoğlan sende yarı yolda koma beni, az kaldı yetiştik. Az kaldı!”

Mermilerin yetişmesi lazım. Bebenin emmesi lazım. Az kaldı yetiştik. Az kaldı.

Şerife Bacı yetişemedi. Elif’in ağlamaları yetişti. Sadece Elif değil, Seydilerli bütün bebeler öksüz kaldı.

Bu yazıyı okuduktan sonra, sıcak evlerimizde, sıcak odalarımızda bir de Şerife Bacı’yı yad edelim, hakkını teslim edelim. Sadece 5 Aralık’ta değil, belki de her gün hakkının teslim edilmesini bekleyen dünya kadar kadın var dünyada.

Neşet Baba’nın dediği gibi; “Kadınlar insandır, biz insanoğlu.”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.