DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Keşke Herkes Biraz Nahif Olabilse

Sesli Dinle

İnsanlara karşı nahif çizgimizi hiç bozmayalım, severken dahi o kadar özenelim ki bizi de öyle sevsinler, üzmeye kırmaya kıyamasınlar…

Keşke Herkes Biraz Nahif Olabilse
09.11.2022
4.120
A+
A-

Naif olmak gerçekte ne anlama geliyor diye bir düşünce aklıma takıldı. Sonra gerçekten sözlük anlamını merak edip baktığımda naif ve nahif diye iki kavram olduğunu gördüm. TDK’ya göre naif kelimesinin üç farklı anlamı varmış. İlk anlamı: Zayıf, kolay incinen, çelimsiz, sıska. İkinci anlamı: Hassas, duygusal, kırılgan. Üçüncü anlamı: Saf, kirlenmemiş, masumiyetini korumuş olan kimse. Nahif ise ince, hassas, kibar anlamına gelir. Yani bir insana sıfat olarak kibar demek için bunu kullanmamız gerekirmiş.

Peki neden aklıma geldi bu kelime ya da gerçek anlamı. Çünkü günlük hayatta birine nahif dediğimizde aslında ona kırılgan, çabuk incinen gibi sıfatlar kapsamında kullanıyoruz bunu. Fakat benim bunu düşünmemdeki sebep bizim nahif diye tanımladığımız çoğu insan hayatta duruş olarak o kadar güçlüler ki aslında. Bazen insanın üstüne üstüne geldiğini düşündüğümüz hayatı onlarda yaşıyor değil mi? Evet kesinlikle hayat herkes için bir şekilde yorucu, stresli, beklenmedik sürprizlere gebe. Peki biz o insanlara çıt kırıldım, hassas oldukları için nahif demiyor muyduk? Bizim gibi hatta bazen herkese göre ağır hayat sürprizleriyle onlarda karşı karşıya kalıyorsa ve dimdik hayatlarına devam edebiliyorlarsa bence bu onları daha güçlü yapar. Çünkü o insanlar kibardır, karşılarındaki insanları kırmaktan imtina ederler, sakin sakin ve anlaşılır konuşurlar gibi bir dolu iyi özelliğe sahiptirler.

Hayata karşı duruşlarını bozmadan, karşısındakine benim bugün canım sıkkın, hayatım kötü gidiyor diye bağırıp çağırmadan, kırmadan iletişimine devam edebiliyorsa o insan benim için, ben güçlü bir insanın hayata karşı dik bir duruşum var gibi söylemlerle kendilerini ön plana çıkarmaya çalışan insanlardan kat ve kat daha dik duruşludur diyebilmek daha hakkaniyetli geliyor.

Hepimiz insanız ve birbirimizden çok farklı özelliklere ve karakterlere sahibiz, aynı anne babaya sahip kardeşlerimizle bile aynı olamıyoruz hiçbir zaman. Fakat bu kadar farklılığın karşısında bana hiç adil gelmeyen bir şey var ki o da şu: insanların benim canım sıkkın, bugün modum da değilim, gerginim gibi gayet insani durumların arkasına sığınarak insanları tersleme ve üzme durumlarını kendilerinde hak görmeleri. Evet yukarıda bahsettiğim tüm durumlar doğru ve geçerli olabilir o gün için fakat bu kimseye karşısındakini üzme ve kırma hakkı vermez. O zaman mesafeni koru ve insanlarla iletişim kurmamayı dene o gün. Üzmektense uzaklaşmayı dene. Etrafında ki insanlar zaten seni tanıyan ve iyi olmanı önemseyen insanlarsa onlardan uzak durmanı anlayıp ona göre davranıp ne zaman senin yanında olmaları gerektiğini bilirler. Ama tabiki onlar zaten beni biliyorlar diye de bile bile onları kırma, üzme ihtimali olan durumları ortadan kaldırmadan yapmaya devam etmek sadece kendini düşünmekten başka bir şey olmuyor.

İnsanlara karşı nahif çizgimizi hiç bozmayalım, severken dahi o kadar özenelim ki bizi de öyle sevsinler, üzmeye kırmaya kıyamasınlar… Nazım’ın Piraye’ye yazdığı şiirlerde görüyoruz bunu hele ki “Ve sana söylemek istediğim en güzel söz: henüz söylememiş olduğum sözdür…” dediği satırlar büyük bir özen göstergesi bence. İşte o şiirlerden bazıları:

 

Bu geç vakit
bu sonbahar gecesinde
kelimelerinle doluyum;
zaman gibi, madde gibi ebedî,
göz gibi çıplak,
el gibi ağır
ve yıldızlar gibi pırıl pırıl
kelimeler.
Kelimelerin geldiler bana,
yüreğinden, kafandan, etindendiler.
Kelimelerin getirdiler seni,
onlar : ana,
onlar : kadın
ve yoldaş olan…
Mahzundular, acıydılar, sevinçli, umutlu, kahramandılar,
kelimelerin insandılar…

…..

En güzel deniz :
henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk :
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz :
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz :
henüz söylememiş olduğum sözdür…

….

Dün gece rüyama girdin :
dizimin dibinde oturuyormuşun.
Başını kaldırdın, kocaman, sarı gözlerini bana çevirdin.
Bir şeyler soruyormuşun.
Islak dudakların kapanıp açılıyor,
sesini duymuyorum ama.

Gecenin içinde bir yerlerde aydınlık bir haber gibi saat çalıyor.
Havada fısıltısı başsızlığın ve sonsuzluğun.
Kırmızı kafesinde, kanaryamın : «Memo»mun türküsü,
sürülmüş bir tarlada toprağı itip yükselen tohumların çıtırdısı
ve bir kalabalığın haklı ve muzaffer uğultusu geliyor kulağıma.
Senin ıslak dudakların hep öyle açılıp kapanıyor
sesini duymuyorum ama…

Kahrederek uyandım.
Kitabın üstünde uyuyakalmışım meğer.
Düşünüyorum :
yoksa senin miydi bütün o sesler?

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.