DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Kelimeler Kifayetsiz

Sesli Dinle

Afet bölgesine gönderilecek öncelikli kişiler; mühendisler, “İş Sağlığı ve Güvenliği” branşlı kişiler, operatörler, inşaat işçileri, madenciler,  sağlık çalışanları, afet krizi branşlı/eğitimli çalışanlar gibi öncelikli kişiler olmalıdır.

Kelimeler Kifayetsiz
13.02.2023
4.348
A+
A-

Güzel ülkemin güzel insanları, kelimelerin kifayetsiz kaldığı en derin ve büyük acıların yaşandığı büyük deprem felaketi ile yüreğimiz yanıyor. Felaket, afet diyoruz ve ekliyoruz “doğal”…

Doğal olan nedir?

Geçtiğimiz hafta bu afet yaşanmadan önce “Vicdan Kefeni” başlığıyla sizlere seslenmiş ve vicdanlarımızı kefenlere sarmayalım demiştim.

Marmara depremini yaşamış, kriz yönetiminde bulunmuş birisi olarak aradan geçen sürede birçok şeyin değiştiğini, geliştiğini görmenin yanında olmamız gereken gelişim noktasından da bir hayli uzak olduğumuzu müşahede ediyor ve üzülüyorum.

Kriz, afet veya olağanüstü hal nedir, kaç aşamadır, nasıl yönetilir?” konularına uzak olmak; enerji ve gücün, zamanın boşa harcanması demektir. Yani bu bilgilerden yoksunluk veya bu bilgileri pratiğe geçirmekte yaşanan eksiklikler/aksaklıklar başarısızlığı beraberinde getirir.

Uzmanlar daha iyi tanımlayacaktır elbet, fakat hepimizin bildiği sade ifadeyle “şok hali” diye bir gerçek var. Krizin ilk aşamasıdır. İnsanların yaşadıkları felaket sonrası girdikleri ruh halidir.

Depremzedelerin verdikleri tepkilere sert karşılık vermek doğru değildir. Yaşadığı acı, çaresizlik, umut, beklenti, güven arayışı gibi birçok duygusal refleksler yanlış cümlelerle dökülür o mağdurların dilinden.

Unutulmamalı ki Devletin tüm resmi kurumlarının il müdürlüklerinde çalışan kimseler de depremzededir. Valilik, emniyet, askeriye, yargı, belediye, kaymakamlık, AFAD ve tüm kurum çalışanları afetten etkilenen, teknik ve lojistik imkânlarını kaybeden kurum ve kişilerdir.

Kurumların merkezlerinde ise afete karşı organizasyon, plan, program ve lojistik hazırlıkları için, ayrıca bölgelere intikal için ne yazık ki gerekli bir süre vardır. Bu sebeple felaketin yaşandığı bölgeler ve mağdurlar için son derece önemli olan ilk zaman diliminde, ilk müdahaleler ne yazık ki bölgede aynı zamanda mağdur da olan kişiler/görevliler yardımlaşmasıyla başlar. Bu detay, kabulleri zorlasa da ne yazık ki gerçekliktir. Burada önemli olan merkezin ön hazırlıklarının olması, ilk sevkiyatlarda hızlı ulaşım yollarının kullanılmasıdır.

Örneğin hava yolu ile personel ve mümkün olan teknik ekipman sevkiyatının yapılması, ana desteğin ulaşması süresince zamanın doğru değerlendirilmesi için önemlidir.

Bölgelere; doğru personelin sevk edilmesi de önemlidir. Deprem felaketinde yığıntılar üzerinde veya içinde nasıl hareket edileceği, ilerleneceği, yol açılabileceği gibi teknik bilgilere sahip olan kişilerin bölgeye intikali sağlanmalıdır.

Afet bölgesine gönderilecek öncelikli kişiler; mühendisler, “İş Sağlığı ve Güvenliği” branşlı kişiler, operatörler, inşaat işçileri, madenciler,  sağlık çalışanları, afet krizi branşlı/eğitimli çalışanlar gibi öncelikli kişiler olmalıdır.

Marmara depreminde bir çadır kentte uluslararası basının ve yabancı heyetin önünde çadır içerisinde bulunan onlarca kişinin halimizi görün diyerek haykırması ile yetkililer büyük bir şok yaşamıştı. Hatta dönemin kriz koordinatör Valisi “Elin gavuruna rezil ettiniz bizi” diyerek ettiği sitemi bir yerel gazeteci gizlice çekip yayınlayarak yeni bir sorunun temelini atmıştı. Sonradan anlaşıldı ki 3 kişilik mağdur aileye tahsis edilmiş çadır ailenin bölgeye çağırdığı yakınlarıyla dolmuştu.

Bölgede yağmalar ise afetin üzerinden 15 gün geçmesi sonrası başlamıştı. Farklı illerden yardıma gelmiş görüntüsüyle yıkıntıları yağmalayan çok sayıda kişi ayrı bir sorun olmuştu.

Tabi depremzedelerin bir kısmının yardımları istiflemesi gibi sayısız olay da yaşanmış, tecrübe edilmiş bir durumdu.

Şu anda yaşadığımız felaket Türk insanının birbirine, ülkesine, devletine ne kadar güçlü bağlarla bağlı olduğunu gösterdi. On ili, yüzlerce yerleşim noktasını, milyonlarca insanı etkileyen afetin üzerinden geçen 6 gün içerisinde “bölgelerden temel ihtiyaç maddesine ihtiyaç kalmamıştır” duyuruları yapıldı. Depoların dolu olduğu belirtildi. Tek yürek olan Türk halkı, yurt içinden ve dışından halen bölgeye ulaştırılması için akın akın yardım malzemesi hazırlamakta.

Sayısız konaklama tesisi işletme sahipleri kendi istekleriyle tesislerinin kapısını depremzedeler için açtı, sayısız insan evlerinin kapısını açtı. Sayısız sivil toplum kuruluşu anlatmakla bitirilemeyecek çalışmalar yapmakta.

Rahatsız edici paylaşımlarına tanık olduğumuz Z kuşağı dediğimiz genç neslin görmediğimiz büyük bir kısmı yardım merkezlerinde gönüllü olarak aç, susuz şekilde tüm gün çalışıyor. Gözyaşlarıyla yardım malzemelerini paketliyor, taşıyor ve paketlerin içine kendilerinden bir mektup, bir eşya koyarak moral olmaya çabalıyor.

Afet bölgesine yardım amacıyla çırpınan bu güzel insanlar gibi deprem bölgesinde enkaz altından borçlarını, üzerlerindeki emanetleri sıralayarak yakınlarına bunların ödenmesini isteyen güzel insanlar, kendisine uzatılan yardımı bu çok diyerek veya ihtiyacı olanlara verin diyerek geri çeviren ihtiyaç sahipleri de var. Devlete, millete söz ettirmeyen cenaze sahipleri, depremzedeler, mağdurlar da ortada.

Ezcümle güzel insanların varlığı bu fani dünyayı yaşanılabilir kılıyor.

Bu acı afet ile sığınmacı sorununun boyutlarını daha net bir şekilde görebildik. Ancak burada da bir ayrıntı var. Sığınmacı olan mazlum çok kimse de korkudan sesini duyuramaz halde. Zamanında toplama kamplarında kendi hemşerilerinin tecavüzlerinden kurtulmak için hiçbir şeyi olmadan şehirlere kaçan mazlumlar şu an yağmacıların zulmü sebebiyle çaresizce mağduriyet üzerine mağduriyet yaşamaktalar.

Yağmalama dediğimiz şey bir enkaza veya bir yapıya girip bir şeyler almakla sınırlı değildir. Yardım çadırını aracına park çadırı yapan, yardımları istifleyen kişiler de yağmacıdır.

İlaç, gıda, giyinme gibi ihtiyaçlar için yapılan eylemler yağma değildir. Tokat Milletvekili Yücel Bulut bölgede bir eczaneden toplu şekilde ilaç aldı ve depremzedelere dağıttı. Kendi sosyal hesaplarından eczane sahibine ulaşmaya çalışarak durumu ilan etti ve aldığı, dağıttığı ilaçların parasını karşılayacağını belirtti. Eczane sahibine ulaştı helalleşti.

Bu güzel insan gibi, bu vekil gibi birçok vatandaş benzer eylemler yapmaktalar. Bunlara yağmacı muamelesi yapmak yanlıştır.

Devlet ve hükümet farklıdır. Devletin tüm kurumları bölgeye intikal etmiştir, etmektedir, hükümet gereği için çabalamaktadır. Yüzlerce noktaya, milyonlarca insana bu zor şartlarda ulaşmak kolay değildir. Bilmediğimiz, sayamadığımız yüzlerce konu ise ayrı bir gerçekliktir. Yabancı yardım kuruluşlarının bir kısmının Türkiye ve Türk halkı aleyhinde faaliyetler yapmaya çalıştığı, acımızı suiistimal etmeye uğraştığı da ne yazık ki acı gerçeklerdendir. Devlet askeriyle, polisiyle, jandarmasıyla, istihbaratıyla tüm kolluk güçleri ve kurumlarıyla birlikte bir yandan afetle mücadele etmeye çalışırken diğer yandan yabancı menşeili organizasyonlarla, yerli veya sığınmacı yağmacılarla mücadele etmekte.

Her bir eksikliğin can kaybına neden olduğunu idrak ederek bölgede birçok eksikliğin olduğunu kabul ederek el birliğiyle hareket etmeliyiz.

Bölgede yetkililer nerede diye haykıran kimselerin şok haline anlayış gösteren, bölgeye ilk anda gitmeyen, gittiğinde çalışmalara tıkaç olmayan, iktidarı veya muhalefeti övmeden ya da eleştirmeden soruna odaklanan, çözüm için çabalayan tüm siyasetçilerimize, sivil toplum kuruluşlarına, kamu görevlilerine, vatandaşlara teşekkür etmek şarttır.

Önümüzde ki süreç için koordinasyon eksikliklerini gidermeli çalışmalara hızla devam etmeliyiz.

Bununla birlikte, son derece üzüntü veren, son derece büyük acılara sebep olan bu büyük felaket sonrası müşahede ettiğim önemli bir noktanın da altını çizmek istiyorum. İnsanımız, hangi dili konuştuğu, hangi partiye oy verdiği, hangi inanca sahip olduğu, hangi takımı tuttuğu, hangi memleketten olduğu fark etmeden yardım toplayarak birlik içinde, yine hangi hangi dili konuştuğuna, hangi partiye oy verdiğine, hangi inanca sahip olduğuna, hangi takımı tuttuğuna, hangi memleketten olduğuna bakmaksızın ihtiyaç sahiplerine hep birlikte yardım etmeye gayret ediyor. İşte sağlıklı ve huzurlu bir toplum olabilmenin, birarada yaşayabilmenin formülü de, ayrışmak ve ayrıştırmak değil, farklılıklara saygı duyarak asgari müştereklerde buluşabilmektir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.