DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Babamın Bavulu

Sesli Dinle
Babamın Bavulu
08.04.2021
6.272
A+
A-

“Kemal VAROL, ÂŞIKLAR BAYRAMI”

Uzun bir yoldayım. Uzun bir yolculuğa misafirliğim. Bir baba, bir oğul ve tamamlanamamış, yarım kalmış, yara kalmış hikâyeler örüntüsünün tam ortasındayım. Kemal Varol ile birlikte Kars’a, Âşıklar Bayramı’na gitmek için düştük yola. Önce adımladık sonra arşınladık bu satırlarda. Önce emekledik sonra koştuk bu satırlarda. Önce yandık, bir od düştü yüreğimizin ortasına, sonra bir samyeli ile kavrulduk bu satırlarda.

Bu yolculuğumuzda gerçek bir yol hikâyesine davetliydik. Gerçek duraklar vardı. Nefeslendiğimiz tesisler, keskin kokusu ile benzinlikler vardı dinlendiğimiz. Yirmi beş yılın yokluğunu bir tahta bavula sığdırdığımız, kan bağı dışında bir bağı olmayan, can bağını tamamlayamamış bir oğul ve yokluğu dışında bir öğretisi olamamış bir babanın yolculuğuna refakat ediyoruz.

Gündüzün şerri gecenin hayrından evladır, derler bizim oralarda. Gecenin nurunda çalan bir zil ile başlıyor roman, bu sözün verdiği ürperti ile. Kapının ardındaki merak, kapının ardındaki boşluk hem gerçek hem izafi. O zile basan parmaklar hem var hem yok. Bir yoklar arifesine düşmüşsünüz de çıkamıyormuş gibisiniz o satırlarda.

Avuçlarında üç telli bağlaması ve yılların yükü dışında hiçbir ağırlığı olmayan bir bavulla, saz aşığı bir baba çalıyor kapıyı. Diyarbakır’dan Kars’a uzanan bir yol başlıyor, iki insan arasındaki Ağrı Dağı misali bir boşlukla.

Sonrasında geriye dönüş teknikleri ile avukat olmuş kahramanımızın, zamanında memleketin sancılarından da yara aldığını, sağ sol çatışmalarından dolayı hapis yattığını, bu yüzden kendisinin de bir yâri yarım bıraktığına şahit tutuluyoruz. Kars’a giderken ölümün avucuna düştüğünü bildiği, yabancı ama baba demek durumunda kaldığı bu adamın da annesinin dışında, tamamlanamamış hikâyeleri olduğuna, tanık olması anlatılıyor.

Biz bu roman bağlamından iki ana tema üzerinde hasbihal edeceğiz. Biri bu toprakların en büyük yarası olan babaları, diğeri Karacoğlan’dan Veysel’e; Muharrem Ertaş’tan Çekiş Ali’ye; Kağızmanlı Hıfzı’dan Şeref Taşlıova’nın tezenesine dökülen, nağmelerin piri türküleri.

“Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor,

En çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz.” Diyor şair şiirinde. Sevgili yazar bu dizeleri teyit edercesine baba hasretinin gölgesini ve onun, bir ömre sirayet edişini anlatıyor satırlarına davetli olan bizlere.

Bu memleketin ayazından mı, dünyanın bin bir yerinden gelen rüzgârlarından mı, poyrazından yahut melteminden mi bilinmez, bir sancıdır babalar çocuklarında. “Ardımızdaki dağ” olarak nitelendirilen bu ulu çınarların, heybetli büyüklükleri kadar sızılarının da büyüklüğünü anlatıyor. Ancak en büyük yaralarının yok olmaktan ziyade varken yokluğu yaşatmalarını, büyüseniz, yuva kursanız ya da koskoca insan olsanız dahi, varın yoku ile asla baş edemediğinizi anlatıyor.

Nihayetinde ise yirmi küsur yıla sığdıramadığın o yaşanmışlığı, birkaç günlük zaruri yolculuğa sığdırmaya çalışmanın anlamsızlığını anlatıyor. Aslında bu satırlar zamanında sorulmamış soruların, hesapların, belli vakit sonra yüreği ferahlatacak yanıtları olmuş olsa bile bir öneminin kalmadığını anlatıyor. Tıpkı zamanından önce açan çiçeklerin, ömrünü zamanında nihayete erdiremeyeceğini yahut geç gelen baharın, aynı rayihayı getiremeyeceğini bildiğimiz gibi koynunda.

Kitabın bir yerinde, “Baba dediğin tamamlanamamış bir kelimedir zaten.” Diyor sevgili yazar. Oysaki bir bebeğin ilk kelimelerinden biridir bu iki hece. Ba-ba! Yıllar ağrıtmasa, saçlardaki siyaha düşen beyazların ağırlığı kadar ağır olur mu bu iki hece? Tamamlananmış bir kelam olarak kalır mı satırlarda? Bir “ba-“ sına bir yokluğu, binlerce yaşanmamış ama hasreti çelikmiş yoksunluğu barındırır mı bir yumru gibi boğazda?

Bir de boğazdaki o yoksunluğun yumrusunu yüreğe har eden türküler var ki bu satırlarda benim en çok sevdiğimdi bir okuyucu olarak.

Türküler ki bir nefesti bana. Türküler ki gidilmemiş yollarıma yâren, varılmamış topraklarımın haritasıydı. O yüzden bu denli şevk duydum okurken. Her köşe başında bir ırmak çağladı sanki. Her ırmakta ayrı bir can buldum. Arındım. Duruldum.

Huma Kuşu ile yükseklerden uçarken bir turnanın peşine takıldım. Yeşil Ördek misali göllere daldım. Türküler ki yüreğimde bir çerağ oldu her nağmesi. Biri, bir yaraya merhem olurken bir diğeri, bin yara açtı duyumsadığı her yerde.

Beklenilen bir sonla mı bitiyor kitap derseniz, her okuyan ile çeşitlenir her okunan. Bu yüzden ne umarsınız ne bulursunuz yahut bulduklarınız sizi ne denli mutlu eder bilmiyorum. Ama bu iki ana konunun yanında kitaba dâhil edilmiş ve kimi zaman “geçiyordum, uğradım” hissi veren parçalar da yok değildi kitapta. Boşlukta asılı kalan bu kesitlerin kimileri sizin hayal dünyanıza katkıda bulunup olayları hayal dünyanız kadar ileri götürmenizi sağlıyorken kimileri de olduğu yerde asılı kalıyor.

Satırların bu yönü kitaba bakışınızı değiştirmiyor. İçinde türkü olan ve türkü kokan bir kitap ne kadar kötü olabilir düsturu ile yaklaşıyorsanız benim gibi…

Hâsılı ne anlatıyor bu satırlar diye merak edip sorarsanız?

Rahmetli Neşet’in, “İki büyük nimetim var.” dediği yerde, hürmeti devri daim ettiğimiz nimetleri; sevdaları; anaları ve bu toprakların en çok kanayan yaraları olan babalarını; tadına doyamadığımız, dimağımızda doyumsuz bir tat olup kalan türküleri; içimizde eksik kalan söylenmemiş sözcükleri; yarım kalan hikâyelerimizi doldurduğumuz bir babanın, boş bavulunu anlatıyor bu satırlar.

Okumak, dinlemek ve yola revan olmak dileyenlere tavsiye olsun.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.