Acıları Sarabilmek
Dilerim canlarımızı sevdiklerinden ayıran her türlü afet dünyamızdan uzak olsun.
Her sabah olduğu gibi eşimle kahvaltımızı balkonda yapmış, kahvelerimizi içmiştik. Masayı toplayıp içeri geçtim, eşim televizyon izliyordu. Üst komşumun ‘Ayşe abla çıkıınnn’ dediğini duydum. Eşimle birlikte apartmanın üst katlarına doğru koşarak çıkmaya başladık, sonrasını hatırlamıyorum, Akşama doğru kepçeyle kurtarmışlar bizi. Gözümü açtığımda bir kalabalığın içindeydim be kızım, Güzel evimiz, Bozkurt’umuz gitmiş meğer.
Annem su geliyor diye bağırıp abimi ve beni kucakladı, bizi ipe sarıp kurtardılar. Ama annem.
Çok özledim annemi ama artık yok, yok işte.
2 yaşında bir kızım var onunla birlikte evdeydim, eşim dükkânda çalışıyordu. Dışarıdan sesler duymaya başladım başımı cama uzattığımda kocaman bir su kütlesinin evlerimize doğru geldiğini gördüm. Kızımı kucağıma aldığım gibi apartman kapısına koştum, ancak apartman çoktan su almıştı, Giderek yükselen su seviyesini görüp korktum. Bulunduğum apartmanın üst katlarına doğru çıkmaya başladım. Komşularımla birlikte bütün akşam apartmanda bekledik, Apartman penceresinden dışarı baktığımda suyun etrafımızdaki her şeyi götürdüğünü gördüm, eşim aşağıdaydı onu görünce kurtulacağımızı hissettim.
Bütün bunlar bir güne sığan anılar. Bu kez acının adı Bozkurt, Abana, Kastamonu, anne, baba, evlat, sulara karışıp kaybolan onca hayat…
Daha önce bir afeti yaşamamış olmanın bilinmezliği vardı içimde. Bozkurt’u görünce anladım ki yaşamayanların bilebileceği bir şey değildi afet. Birkaç dakikanın senden götürdüklerinin ağırlığını yaşamadan anlayamazsın zira. Tanımadığın onca insanın acısına ortak olduğunu düşünmek, söylemek hatta anladığını sanmak bile içi dolmayan bir boşluk sanki.
Afetin adı çaresizlik, umutsuzluk, endişe, afetin adı yalnızlık oldu Bozkurt’ta. Kiminin de o bitmeyen umudu, ışık oldu bizlere. Yeniden inanabilme gücümüzü tazeledi, belki bir yerlere sığınmış da kurtarılmayı bekliyorlardır, diyenler oldu kayıplarına. İnsan sevdiklerinin yokluğuna inanmak istemiyor, öylece aniden kaybedişlere alışamıyoruz.
Şimdi yaraları sarmak düşüyor her birimize, yaşadıklarını anlamlandırmaya ihtiyacı olan miniklerimize gönderilen bir oyun, bir hikâye olmak; evladının arayıp sormalarına hasret kalanlara telefonun ucunda bir ses olmak düşüyor, kardeş arayana, kardeş olmak, dost arayana, dost olmak düşüyor bize. Yaşanılan acıları, kayıpları unutturmadan da tamir edebiliriz kopan parçalarımızı. Birlikte olmak, hiçbir ayrıma gitmeden can olduğu için yanında olmak, bir sığınak olmak, bir sıcak çorba olmak, sarılan iki kol olmak, var olmak ve birlik olmak işte şimdi…
Dilerim canlarımızı sevdiklerinden ayıran her türlü afet dünyamızdan uzak olsun.
İyi gelelim birbirimize tüm renklerimizle birleşelim, iyi şeyler yazalım, iyi şeyler konuşalım ve iyilik için buluşalım. Geçmiş Olsun Bozkurt, Geçmiş Olsun Çocuklar.