Bir Bütünün Parçalarıyız
İnsan içini güzelleştirdikçe dışı da fark etmeden güzelleşir denmesinin belki de en basit sebebi budur.
“Bu kenti sevdim dedim
Benim olsun demedim ki
Sevdim dedimse akşam kızıllığını
Gönlüm gibi akıp giden şu çayı
Şu ormanı şu denizi şu dağı
Benim olsun demedim ki
Vuruldumsa gözlerinin gül bahçesine
Yürek çizen şimşeklerse kaçamak bakışları
İşte buna sevmek derler dedimse
Çattımsa acıların en güzeline
Yedirdimse uykuları o tatlı kuşa
Benim olsun demedim ki
Bu akşam kan kırmızı şarap istiyor canım
Bu akşam dünyanın bütün şarkılarını
Bu akşam dünyanın bütün özlemlerini
Bu akşam beni yalnız bırakın
Bu akşam yalnızca onu düşüneceğim
Onu ve kendimi yalnızca”… Hasan Hüseyin Korkmazgil
“Hayat bir yolculuk, sinemada seyrettiğin bir film, kendine göre yarattığın bir simülasyon. Hayatta kaldığınız sürenin ne kadarını yaşadığınız sizin bu hayattaki becerinizdir.
Biz hepimiz bir bütünün parçalarıyız. Kumlar çölü oluşturuyor ve yakından bakınca hepsi ayrı ayrı bir kum. Uzaktan baktığında önemsiz ama yakından içine girdiğinde o çölün tamamı kadar eşsiz. Çöldeki kumlar birbirlerini tamamlamaz, bir araya geldiklerinde çölü oluştururlar. Ben kavramının biz kavramını oluşturması buradan geliyor.
Yağmur yağmasa ıslanmanın tadını nerden bileceksin, kurumanın zevkine nereden varacaksın.
Her şey iyi olsa iyiyi nasıl tanımlayacaksın. Her şey kötü olsa iyiyi nasıl bulacaksın. Hayatta yaşadığın her şey senin yaşayabilmen için” diyor Tolga Arman katıldığı ve hayat amacı nedir sorusuna cevap aranan podcast yayınında. Bu yayının devamında diyalektik yapıda iyi ya da kötü kavramlarının tamamen hangi taraftan bakıldığına bağlı olduğunu anlatıyorlar. Bu konu hep konuştuğumuz mevzudur aslında. Hayatta iyi ya da kötü yoktur her yaşanılan şeyin iyi ya da kötü olarak tanımlanması yaşanılan olayın zamanına, o andaki bizim algılayışımıza veya o olayda bizim hangi taraf olduğumuza bağlıdır.
Bugün dinlediğim Metin Akpınar yayınında da bunu dinledim. Hacivat Karagöz’ün tamamı ile bir felsefe olduğunu söylerken Metin Akpınar karakterlerin diyalektik itibariyle içlerinde iyiyi de kötüyü de barındırdığını anlattı. Bu aralar karşıma çıkan bu oluyor genelde. Biz insanları veya olayları iyi kötü diye kategorize edemeyiz ki insanlar hayatta kalma olayında en çok bunu yapıyorlar. İnsanlar kendilerini sürekli başka olaylar ve insanlar üzerinden var etmeye çalıştıklarından en fazla mesai harcanılan şeyde maalesef ki eleştiri oluyor. Çünkü içinde bulunulan durum insanı o kadar kırıyor ya da canını acıtıyor ki illa bir haklı haksız bulma ihtiyacı doğuyor ki bu haklıda genelde insanın kendisi oluyor. Çünkü insan varlığına tehdit olarak gördüğü her şeyi kırıp döker veya hayatından çıkarır ki hayatındaki sorunlar ortadan kalksın hayatı güzelleşsin veya içinde bulunduğu durumda tek haklı tek söz söyleyecek kişi kendisi olsun. Bu maddeler uzayıp gidebilir.
İnsan içini güzelleştirdikçe dışı da fark etmeden güzelleşir denmesinin belki de en basit sebebi budur. İnsan kendinden başka kimseyle uğraşmasa ne dedi ne yaptı bakmasa, tek rakibi ya da enine boyuna tanımaya çalıştığı iyileştirmeye çalıştığı kendi olsa, ne kimseyle derdi kalır ne kimseden haberi olur.
Belki de sadece Oruç Aruoba’nın Gündüz Yarasaları şiirindeki gibidir olay…
Geceyken de gündüzü,
Yitirebileceklerimiz yitiktir
Onlardan uzaktayken ama
Özleriz, döneriz yeniden
Yitirmeden
Yitirebileceklerimizi
Yitiremediklerimize.
Yitirebilirdik, deriz;
Ama yalnızca bir fiil çekimi bu
Tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü.
Gündüz yarasalarıyız biz.