Umut Edebilmek Gerek
Ah bir kere düştükleri yerden güçlenerek kalkmanın tadını alsalar, o noktadan sonra yolun nasıl daha da güzelleştiğini anlayacaklar. Ama bazen boşa geçen zamanı geri getiremiyor insan.
“İnsan bir anlamı olduğuna ikna olduğu zaman dayanılmaz acılara katlanabilir.” diyor Jung. Büyüdükçe daha çok anlamlanıyordur belki hayat ya da biz gerçek anlamın ne ve nerede olduğunu öğreniyoruzdur. Peki, dayandığımız acılar buna ne kadar değen acılar ya da o acılara hayatın önümüze çıkardığı çakıl taşları olarak bakıp ayağımızla sağa sola itip yolumuzdan çekip yürümeye devam mı ediyoruz?
Fernando Pessoa ne güzel de söylemiş. “Yolda ayağıma takılan çakıl taşlarını biriktiriyorum, ileride onlardan bir kale yapmak için.” Ne kadar güçlü bir cümle. Ayağına taş değmesin diye büyütülen çocuklar belki de o yüzden en ufak bir sarsıntıda tutundukları dallardan kopup yere düşüyorlar. Bulundukları durumlara kök salamıyorlar. Çünkü önlerine çıkan çakıl taşlarını anlamlandıramıyorlar. Hayatla olan bağları çok hızlı kopuyor.
Galiba umut etmeyi öğretemiyoruz çocuklara. Çok güzel hayal kurabiliyorlar ama bir kere olumsuz kötü bir şey olduğunda tekrar bir umuda tutunup ayaklanıp daha güçlü devam edemiyorlar. Pamuklara sarılan çocuklara toprak çok sert geliyor.
Ah bir kere düştükleri yerden güçlenerek kalkmanın tadını alsalar, o noktadan sonra yolun nasıl daha da güzelleştiğini anlayacaklar. Ama bazen boşa geçen zamanı geri getiremiyor insan.
Dinlediğim ya da okuduğum insanlar olgunluklarını hep daha çok sevdiklerini söylüyorlar. Bunun sebebi hayatın anlamının ne olduğunu keşfettiklerinden mi yoksa edindikleri tecrübelerden ve çektikleri acılardan daha da güçlenerek çıktıklarından mı bilmiyorum. İkisi de insana iyi gelen şeyler. Diğer bir yandan da kendimizi iyileştirmeyi öğreniyoruz veya iyisiyle kötüsüyle kendimizi kabul edebiliyoruz. Gerçeklerimizi kaç kat perde arkasına saklamaya gerek duymuyoruz büyüyünce. Şeffaflık hafifletiyor. Bu değişim ve dönüşümü gördükçe de daha çok umutlanıyoruz geleceğe dair. Turgut Uyar’ın “Umuttur” şiirinde dediği gibi:
“Sev beni, alış bana
Kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu
Sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev
Şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını
Bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi
Zorlayarak her bir yanı
Çünkü biraz sonra umut başlar her günkü, başlar
Aslında bir alıştırmadır umut
Öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı
-baharı beklemeye benzer-
Hain ve olmayanadır çünkü
Umutsuzluğu taşır yanında
Oysa nasıl olsa gelecektir bahar denen tarih
Önüne durulmaz mantığıyla doğanın
Yeşilden olma birim
Sudan gelme itmeyle
Umut yoktur
Kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek
Çünkü umut kaçınılmaz gelecektir
Bütün gümbürtüsüyle
Umut kaçınılmaz gerçektir çünkü
Biri Asya’da biterken sözgelişi, Şili’de öbürkü başlar”