DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Sırlar Ve Yalanlar

Sesli Dinle

Karar vermek gereken gerçeklik, arzu ettiğimiz ve gerekli olan şey;
“Yapıcı eleştiriler mi yoksa sırlar ve kulağa hoş gelen yalanlar mı?”

Sırlar Ve Yalanlar
22.11.2021
9.672
A+
A-

Selam ederim “Acaba bu hafta hangi konuda yazacak?” diyerek heyecanla bekleyen siz gönlümün kıymetlilerine.

“Erdoğan Öldü mü?” söylentilerinin ardından devam eden “Ayakkabıları özelmiş, çünkü dengede duramıyormuş” hikâyelerinden bahsetmeyeceğim.

Vakti zamanın biriciği, ülkemin ve ülkemin birbirinden değerli masum evlatlarının ömründen, varlığından tarifsiz çalıntılarının maşası Cizvit tarikatının kiracısı “Güldürmeyen, Gülen zehirlendi mi,  öldü mü?”  konusuna da girmeyeceğim.

“Memlekete hoş geldin” sözlerini duyduğunda cevaben “İmkân verilirse memlekete hizmet etmek isterim” diyen Abdullah Öcalan’ın kardeşi TRT’nin ünlü konuğu Osman Öcalan’ın ölümü de ilgi çeken başlıklardan değil.

İran’dan ülkemize gelerek suikast hazırlıklarında oldukları iddiasıyla yakalanan 11 kişi de satırlarımda yer almayacak.

Türkiye’yi ziyaretiyle gündemi meşgul eden Sayın Erdoğan ve Sayın Soylu ile görüşen Dubai Prensinin ziyareti sebebiyle, ifşalarıyla veya ifşa ederim şantajlarıyla twit fenomenliğine devam eden Sedat Peker’in eski Milletvekili aday adayı olan, halen görevdeki devlet büyüğünün korumasında olduğu, telefonlarının eşine bırakıldığı ve paylaşımların Avukat hanım tarafından yapıldığı, Peker’in ise farklı bir yere götürüldüğü iddiaları da bence bir önem taşımıyor.

Devlet büyüğümüzün yakın hizmetinde olan yetkili bir ismin özel kimlik kartı bastırarak iş adamlarına satması, devlet büyüklerinin programlarında o kart sahiplerinin davetli listesinde olmasalar dahi programa katılma imkânı tanınması, hazine arazilerinde ki tahsisler gibi birçok konu sebebiyle sorumlu bürokratın kebabı enfes şehre tayin edilmesi de ciddiye aldığım konulardan olamadı.

Devlet büyüğümüzün bir başka gözdesinin parti teşkilatında ki ablaları, ablalarının özel arkadaşları ile ittifakla bir iş adamına ağır ders vermeleri, bu konunun kayıt altına alınmış bilgileri de şaşırtıcı değil, satırlarda yer almamalı.

Pandemiden çıkma sevinciyle kontrolsüz, kontrollülükle geçirdiğimiz yaz ayında Azerbaycan başkanının kızının kaçırılarak, Antalya’ya getirildiği, yapılan operasyonla kurtarılan rehinenin Devlet başkan Yardımcısı olan annesine teslim edildiği iddiasına, “Aliyev ailesinin değil yakın bir dostlarının kızıydı” muammaları ve efsaneleri de satırlarımıza ulaşamayanlardan olacak.

A.B.D. tarafından üretilen, Suriye’de test edildiği söylenilen suni deprem silahının Türkiye’ye getirildiği konusuna girmek bana anlamlı görünmüyor umarım düşünceme katılırsınız.

Cumhur ittifakı ortaklarının kahvaltı ve ev ziyaretleriyle yoğun buluşmalarının gündemi olduğu iddia edilen konular da ilgi çekemeyen efsaneler listesinde kaldı ne yazık ki.

Tüm bu olaylar doğru olsa dahi özünde olgu’ ya hizmet eden olaylar olmaktan öte geçmeyecektir. En sade haliyle gerçek gündemi görmemizi engelleyecek yanıltıcılar olarak tanımlanabilecek gereksiz meşguliyetler denilebilir.

Şunu biliyorum ki tüm yalanlar ve olaylar elbet bir gün ortaya çıkacaktır. Buna Kötü olaylar ve suçlar dâhil değil dersek komik olmaz mı?

Karar vermek gereken gerçeklik, arzu ettiğimiz ve gerekli olan şey;

“Yapıcı eleştiriler mi yoksa sırlar ve kulağa hoş gelen yalanlar mı?”

Ölümsüzce yaşantımızın ve doyumsuz nefislerimizin teyit ettiği gibi, sanırım yaşamadan anlamayacağımız gerçekliklerin başında hepimizin her an ölebilecek olması geliyor.

Bu kışı geçirme telaşı ve korkusu devlet nimetlerinden yararlanmayan her vatandaşın gerçek gündemi, önceliği. Bulduğumuz doğalgazın, benzinin, enerji kaynaklarının fiyatlarının 3 katlaması mantığa tezat gelse de faturalar ortada.

Market ziyareti sonrası Sayın Ak Parti Genel Başkanının maaşına yapılan zam kimi sohbetlerde “Erdoğan fiyatları görünce maaşına zam yapmak zorunda kaldı” esprilerine kaynak oldu.

Dövizin uçuşu ise Türk insanın zekâsına hayran bırakan farklı kurgulu birçok videonun sosyal paylaşım ağlarında izlenme rekorları kırmasını sağladı.

Benim konuya yaklaşımım ise yine alışıla gelmişliğe uzak olacak.

Öncelikle işi sağlamaya alayım. Farklı bölümlerdeki üniversite eğitimlerimde defalarca kez derslerim arasında yer alsa da ekonomiye dair bilgim aşırı zayıftır, yani ben ekonomist değilim.

Bir dostum doların en az 15 TL olması gerektiğini ne kadar yüksek olursa o kadar avantaja dönüştüğünü iddia ederek girdi konuya.

Yüksek kur ihracatta ki kazanç oranlarını arttırır. Bu sayede ihracat ile çok ciddi rakamlar cirolarda yerini alır. İki farklı gerçeklik ise bu durumu krize dönüştürür.

Birincisi parasını dövizle, faizle, kripto para birimleriyle değerlendirmek isteyen grup piyasada ki nakit sıkıntısına katkı sağlar. Yani o paranın ülkeye pek bir faydası olmaz.

İkinci kriz ise ihracatın devamlılığında ortaya çıkar. İhracat kalemlerinin ham maddeleri gibi ithalata bağlı alımlar, üretim deki maliyeti artırır. Bu durumda kazanç düşer, ihracat arzına rağmen taleplere yanıt verilemez. Bu kriz bizim ihtiyacımızın ta kendisi denildiğinde anlamakta zorlanan ben, iyice odaklanmak zorunda kaldım anlatılanlara.

Hem tercih edilen strateji, politik hamleler hem toplumsal tercihler ile ülkemizde her alanda üretime yönelik yatırımlar bitti. Övgüye mazhar olan fabrikalar aslında montaj atölyeleri olarak özetlenecek yatırımcıklar, tarım ve ziraat alanında da durum farklı değil, alınan zirai ilaçlardan tutun tohumlara kadar her şey ithal.

Toplumsal olarak tercihimiz hazıra, kolaya meyil etmek. Az iş, az risk ve çok kazanım mantığımız üzerine iktidarın politikaları da eklenince manşetlere konu olan yatırımlar aslında ithalata muhtaçlığımızın itirafıydı.

Yüksek kurlu döviz ile kazancını arttıran ihracatçılar, gerekli üretimi yapabilmek adına ya ham madde ithalatıyla karlılığın düşmesini kabullenecek ya da yurt içinde gerçek üretim yatırımlarına yönelecek. Yani kriz gerekli olan üretime yönelmeyi zorunlu hale getirecek, üretim ise ihracatı arttıracak, artan ihracat ekonomik refahı sağlayacak. Tüm sistem değişiyor, değişmeli.

Bu sıra dışı yorumlar “Makamlarına bilgileri ile değil de maharetleri sayesinde ulaşan, mesailerini üstlerinin etrafında şirinlikler yaparak geçiren bürokratlar bu değişikliğe nasıl katkı sağlayacaklar?” sorusunu düşündürdü. Tabi aslında hiçbir yetkisi olmayan toplumdan uzak vekiller bu konuda nasıl faydalı olacak? Sorusu da akıllarda yerini almıştı.

Hasılı döviz kurunun yükselmesine mutlu olan, umut olarak gören bir kesim daha varmış onu görmüş olduk. Vatandaş cephesinde ise her şey muamma.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.