DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

“N’oldu Be, Şimdi N’olacak?”

Sesli Dinle

Sahip olduklarımız bir süre sonra kaybetme korkumuzun sonucu olarak bize sahip olurlar… Kaybetme korkusunun mutluluk getirdiği nerede görülmüş? Neden gerçek “özgürler” deliler? Çünkü deliler

“N’oldu Be, Şimdi N’olacak?”
04.06.2021
6.856
A+
A-

“İstediğiniz bazı şeylere sahip olamamak, mutluluğun bir parçasıdır.”

                                                                                            Bertrand Russell

Mutluluğu sahip olmakla özdeşleştiren modern insanın yanılgısını tek cümle ile ne de güzel özetlemiş Russell. İstediği her şeye sahip olan bir insanın akıbetinin genellikle intihar olduğunu ilk olarak lise zamanlarımda takip ettiğim “K Dergisi’nde” hayretle okurdum. Dergi birçok sayısında intihar eden tanınmış edebiyatçı ve sanatçıların hayatlarına yer verirdi. Birçoğunun ortak noktası arzu duydukları ne varsa ulaşmış olmalarıydı. Peki neden intihar ediyorlardı? Derginin bu intihar dosyalarını ele alma amacı da bu soruyu irdelemekti sanırım. Çünkü sanılanın aksine her şeyin sahibi olmak, -ya da öyle olduğunu düşünmek- mutluluk getirir gibi bir formülden söz etmek mümkün değil. İçinde “insan” olan her denklem ne kadar da karmaşık değil mi? Dergiye konu olan intiharların sebebini ise şöyle özetleyebiliriz; amacı yitirilmiş bir hayat, ulaşacak bir menzilin kalmayışının yarattığı boşluk hissi, ardından hiçlik duygusunun zamanla yok olma arzusuna evrilmesi… Ve kaçınılmaz son “intihar”.

Sonra aklıma Kaybedenler Kulübü filmindeki şu harika replik geldi;

“Aslında kazanmak nedir ki?” En büyük zaferi kazandığında bir Antonious olduğunu düşün; Paris’e geldiğini ve o takın altında olduğunu ve bütün insanların senin altında olduğunu düşün ve gücün en üstünde olduğunu… Yalnız kaldığın o anda “n’oldu be, şimdi n’olacak?” diyorsan kaybedensin sen, kaybetmişsin. Yani o anda en büyük zaferin içinde kaybetmişsin. “

Hayatımızda ulaşılamayacak şey’lerin varlığı neden mutsuzluk kaynağımız olsun ki dedirtiyor bu replik. Çok arzuladığınız bir hedefe ulaştığınızı hayal edin. Zafer sarhoşluğu geçtiğinde replikteki soruyu kendinize sormaz mısınız? Hemen yeni kocaman hedefler mi koyarsınız kendinize? Peki ya sonra? Bu dipsiz kuyu misali arzuların bir sonu var mı ölümden başka?

Oysa hayat, sahiplik ilişkisi kurulmadan da irili ufaklı onlarca mutluluk sunuyor bizlere. Odak noktamızı büyük zaferlere dikmek, bu uğurda ömrümüzü heba etmek, ulaşınca “n’oldu be, şimdi n’olacak?” dememek için hayatın bu ufak mutluluklarına odaklanmalı. Haziran ikindisinin bunaltıcı sıcağında beklenmedik bir esinti ile gelen sakinlik ve kurumuş ter üzerinde rüzgârın varlığını hissetmek, sabah yatağın vücut sıcaklığından payını almamış bir köşesini ayağımızla keşfettikten sonra uyanmaktan vazgeçtiğimizde yüzümüzde oluşan tebessüm… Ne kadar ulaşılabilir ne kadar küçük ve ne kadar sahici mutluluklar değil mi?

Sahip olduklarımız bir süre sonra kaybetme korkumuzun sonucu olarak bize sahip olurlar… Kaybetme korkusunun mutluluk getirdiği nerede görülmüş? Neden gerçek “özgürler” deliler? Çünkü deliler sahiplenmeyi bilmez, bir deliye asla sahip olunamaz ve bir deli asla kaybetmekten korkmaz. Delilerin tek sorunları özgür olduklarını idrak edemiyor oluşları. Bizim sorunumuz ise özgürlüğü idrak edip gerçekten özgür olamayışımız. Hangisi daha acınası varın siz karar verin. Sahiplenme güdülerimiz ve ölümsüzlük istediğimiz, hükmetme ve güç isteğimiz bizim özgürlüğümüz önündeki engellerden yalnızca birkaçı…

Bugün hükmetme ve sahip olma güdüsüne teslim olmuş, sahibi olduklarını sandıkları gücün kölesi olmuş muktedirlerin kaybedişlerini ibretle izliyoruz. Kim bilir kaç zafer sonrası o hazin soruyu sordular benliklerine.  Haziran ikindisinin ılık rüzgârının mutluluğunu yaşayamayacak olmalarına mı, mühim zaferler peşinde koşarken en acı mağlubiyetleri içlerinde hissettikçe boşluk hissine ve ardından hiçlik tüneline girmelerine mi üzülmeli?

Umarım kendilerine “n’oldu be, şimdi n’olacak?” sorusunu bu defa samimiyetle sorarlar, ve özgürlükleri önündeki engelleri, mutlulukla aralarına çektikleri kalın duvarları yıkmaya niyetlenirler.

Mutlu kalın.

YORUMLAR

  1. Rıdvan dedi ki:

    Yazı mükemmel 👍
    İnsan sahip olduğunu düşündükçe azalıyor…