Ocakta ki Yemek Telaşı
Şey de çok tuhaf değil mi sizce de, Aziz Nesin’in ülke hakkındaki malum oranı herkesin kabul edip kendini kalan yüzde kırklık tarafta görüyor olması, neyse sonuçta büyük fenomenimizin dediği gibi…
“Gönülden gönüle bir yol vardır görülmez…”
Yol yordam bilmeden yola girilir mi? Girdiğin yol gözle görülmez diyor işte, neyi anlamıyorsun?
Kimin hangi ayakkabıyı giydiğini gör, kim ne elbise giyiyor ona bak, zikrini dinle ne diyor gönül dili, neymiş eksiği ona göre, giy onun ayakkabısını, elbisesini, edin zikrini, bak bir daha aleme onun haliyle, ondan sonra söyle söyleyeceğini utanmaz isen kendinden.
Konuşursan öyle sokarlar seni o ayakkabı ile elbisenin içine.
Aslına bakarsan Lincoln de büyük adamdı, diyor ya “Diplomasi insanların kendilerini gördükleri gibi tarif edebilmektir” diye. Gör demiş adam, insanın açlığını, zayıflığını. Nereden bakarsan onu görürsün, olmak istediği yer ile bulunduğu yer arasındaki fark yapabileceği yanlışların büyüklüğü kadardır, olmak istediği yere gelince de bir üste zaten o gözünü diker, sen istediğini yine yaptır diyor daha ne desin adam.
“Gah çıkarım gök yüzüne seyr ederim âlemi, gâh inerim yer yüzüne âlem seyr eder beni.”
Korkardım, üzerinde uçarken köylerin. Öyle uzağa da gidemeyip bir serçe yavrusu gibi hemen dönerdim yuvaya, hazır olmadan uçulur mu? Belki de bunun içindi o küçük deneyimler kim bilir ?. “ Akıl yaşta değil baştadır, fakat aklı başa yaş getirir” dediği gibi Cenap Şehabettin’in belki de yaş gerekiyordu korkmamak için.
Daha önce olanlar gibi değil bu korkusuz ama heyecanlı, daha güzel ne yaptığını bilen bir hal üzerine, çıkarken titrer kendimden geçerim bir mavi göz’e doğru giderken, belki maviyi sevdiğimdendir mavi oluşu gözün, uzansam tutacak gibi ama bir türlü dokunamam, girerim bir eve kapıları kahverengi yerler mermer döşeli, benim mi?. Ferah büyük bir ev sıcacık içi, insanı ürkütüyor bir yandan da sahip olma düşüncesi.
Size de garip gelmiyor mu? Güçlü iken şiddeti sevip, zayıfken adaleti ve eşitliği talep edip arıyor olmak, acı veren ezilmek mi, ezememek mi ? Her iki durumda adaletin tecellisi ise peki, bilemiyor tabi insan. Belki de bundandır siyamların ayrılması, yüreğin yerinde bırakılıp kafanın bölünmek isteniyor olması. Aşağıda kedilerin toparlanıyor olması ve kedinin evinin başımızın üstünden geçen çizgiye denk geliyor olması pusulaları şaşırtıyor olması da hesap içinde hesabın olduğunu hatta onu öyle yapanın da elbet bir hesabının olduğunu bilerek tarafını seçmenin gerektirdiği bir dönem.
Şey de çok tuhaf değil mi sizce de, Aziz Nesin’in ülke hakkındaki malum oranı herkesin kabul edip kendini kalan yüzde kırklık tarafta görüyor olması, neyse sonuçta büyük fenomenimizin dediği gibi “herkesin hayatına hiç kimse karışamaz” Sonuç olarak “yazılan gelir, sağ olan baş’a, bir ayrılık bir yoksulluk bir de ölüm”.
Nasip, kısmet, neyse benim ocakta yemeğim var kendinize mukayyet olun.