DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Nerede Bu Devlet ?

Sesli Dinle

Şimdi arkamıza yaslanıp bir düşünelim ve “Devlet nerede?” sorusunu cevaplayalım.

Nerede Bu Devlet ?
27.02.2023
3.934
A+
A-

Siz güzel insanlara, okurlarıma saygı ile selam ederim. Acılarımızı daha acı hale getirdiğimiz insani ahlaki ve manevi değerlerden uzak eylemleri, söylemleri gördükçe iç dünyamızda yaşadığımız serzenişler tarifsiz kalıyor.

Tabiatın doğal halleri bizlerin hataları ile felaketlere dönüşüyor, sayısız acılara sebep oluyor. Yaşadığımız deprem afeti ne yazık ki büyük bir felakete dönüştü, tüm ülke insanı bu acıdan payını aldı.

Deprem bölgesindeki mağdurları ve onların yakınlarını yaşadıkları acı sebebiyle anlamamız gerekli, dudaklarından dökülen sözleri doğru yorumlamamız gerekli. Ancak bu özel hali diğer kimseler için uygulamamız mümkün değil.

Yaşanılan acı ile suçlu arayışımız, çokça duyduğumuz bir sözle kendisini gösterdi. “Devlet nerede?”

En baştan başlayalım o zaman.

Büyük dedelerimizin boş görerek yerleştiği, sınırlarını çizdiği arazileri yıllar süren değişim ve gelişim ile sahiplendik. Çıkan yasalar ile aslında kendimize ait olmayan yerlere tapu sahibi olduk. Zamanın imkanları ile yapılan gecekondu dediğimiz küçük yapıları yıkarak veya üzerlerine eklentileyerek daha büyük konutlar yaptık.

Müteahhitlerle anlaşmamız toprak sahibi olarak bir verip on almanın hırsıyla yapılacak mülkün yarısından aşağı olmadı. Bu aç gözlülüğümüzde sorumlu kim?

Ticaret ehillerinin İslam’da belirtili karlılık oranından bir hayli yüksek hesaplamaları icraatlarında kendisini gösterdi. Anlaşma yapılan müteahhitler yapının yarısını baştan kaybetmişlerdi, kalan yarısında tüm maliyeti çıkarmak ardından kar etmek zorundaydılar. Başlayan ivme gelişerek sürdü.

Malzemeden ve imalattan kar etmek zorunluluğuyla yapılan inşaatlar bir bir dikildi.

Bu inşaatların çalışanları maliyet hesabı sebebiyle ya yeterlilik sahibi kimseler değildi ya da ünlü “bu kadar paraya bu kadar iş” düşüncesinin sahibiydiler. Yeni mezun mühendisler, mimarlar maaşlarını veren patronların emrinden şaşmadılar. Tecrübesiz fakat diploma sahibi imza yetkili bu kimseler inşaatlarda kalfaların gönlünü hoş tutma sorumluluğundaki getir götür elemanı olmaktan öteye geçemediler. Süreç daha bitmedi, ivme artmaya devam etmekteydi.

İnşaatların denetimini yapmakla mükellef kimseler paralarını müteahhitlerden alıyor. Bu sebeple denetim; uzlaşılacak rakamdan öte geçmeyen,  kağıt üzerinde yerine getirilmesi gereken bir prosedür olarak kaldı.

Kamu kurumları ne yaptı? Kazancı sadece toplantı başına verilen ödemeler olan ancak uzun yıllar verilen emeklere ek milyonlarca lira seçim harcaması yapan meclis üyeleri ve belediyeler verdikleri ruhsatta özel koşullar uyguladılar. Bu koşullara uyan kimseler ruhsatlarını kolayca alabildiler.

Bitti mi, tabi ki hayır. Genel seçimlerle iktidara gelmek ya da iktidarda kalabilmek isteyen taraflar halkın hoşuna gidecek uygulamalar ile oy toplamak zorundaydılar. Aflar, görmezden gelmeler hoşa giden jestler hepimizi mutlu etti.

Kentsel dönüşüm projelerinde durum farklı mıydı? Daire sahipleri olarak ayakta duramayan yapıları daha geniş daha modern yapılara dönüştürme fırsatını tepmedik mi? Mevcut dairemizin üzerine ek daireler istemedik mi?

Kentsel dönüşümü fırsata çevirmedik mi? Örneğin 5 katlı binayı yıkarak aynı zemine, aynı alt yapı üzerine 25 katlı binalar yapmadık mı?

Yapıya aykırı peyzajlarla fark yaratan gösterişli yapılar ve süslü isimler ayrıcalıklarımız oldu. Sadece birimizin eşsiz zekâsıyla başlattığı “bir ver on kazan” mantığı, takip eden silsile ile büyüdü. Herkes mutluydu. Toprak sahibi işgal ettiği arazideki bir göz yapıyı, on gösterişli daireye çevirebilmişti. Müteahhit kendisine kalan yarım hisse ile tüm maliyetleri karşılayabilmiş üzerine büyük kar etmişti. Taze mühendisler, mimarlar özgeçmişlerine güzel projeler ekleyebilmişti. Kalfalar, işçiler gibi tüm çalışanlar paralarını kazanmıştı. Denetim firması da kazananlar arasındaydı. Ruhsat verme yetkisindeki kurumların çalışanları mutlu ve kazançlı olanlar kervanına katılmıştı. İktidar hedefli siyasi partiler halkın desteğini kazanmıştı. Ve daha nice kazananlar vardı.

Dere yataklarına yapılan yapılar, uygunsuz zemine uygunsuz yapılan yapılar, tabiatı gasp eden o şatafatlı devasa yapılar, mutlak gerçekle yüzleşti. Gaspa itiraz eden tabiat sel, deprem gibi sayısız doğal hal ile kendini gösterdi.

Şimdi arkamıza yaslanıp bir düşünelim ve “Devlet nerede?” sorusunu cevaplayalım. Biz ne için nelere sebep olduk? Bu yıkımın, acının, kayıpların müsebbibi kim? Bir kişiyi, bir tarafı suçlayarak masum olabilecek miyiz? Her birey, her bir Türk vatandaşı devletin kendisidir. Bugünlerin müsebbibi bizler, yaşam bütünlüğünün her alanında eylemlerimizle soralım, neredeyiz?

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.