DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Kısa Hatta Çok Kısa Film

Sesli Dinle

Fani dünyada biraz daha yaşama hayaliyle akıl almaz ne çok zulümlerin sahibiyiz. Yalanlar, hırsızlıklar, gasplar, cinayetler ötesinde sırlarla örülü günahlar biz insanoğlunun icadı olmuş.

Kısa Hatta Çok Kısa Film
29.01.2024
2.996
A+
A-

Selam ederim siz değerli okurlarıma. Şunun şurasında 3 haneli rakamlara ulaşıldığında hayretler içine düştüğümüz hikâyeyi acılarla dolduruyoruz. İlk çeyreği adeta bilinçsizce, ikinci çeyreği telaşla geçen, ikinci ilk yarısı son düzlük çabalarıyla yoğun, son çeyrek ise “yahu ne çabuk geçti zaman” diyerek, keşkelerimize ek olarak bu sürece kadar hırslarımızla tükettiğimiz sağlık sorunlarımızla mücadele ederek geçiriyoruz ömür denen kısacık yaşamımızı.

Onlarca hikâyemiz bir yana adımız, varlığımız dahi en fazla ardımızdaki iki kuşak tarafından bilinecek yarım yamalak ta olsa kısa bir film tadında.

Bu kısacık süreyi ortak paydalarda buluşarak, bölüşerek, paylaşarak, huzurla geçirmek varken nefislerimizin emrinde doyumsuzluk hırsıyla yorgun ve yılgın olarak geçiriyoruz, yaşadığımızı sanıyoruz. Benzer tespitleri yazarımız Ahmet Çirkin de vaktiyle bir yazısında dile getirmişti diye hatırlıyorum.

Son günlerde duyduklarımıza inanamadığımız, inanmak istemediğimiz ne kadar acı olaylar gözlerimizin önüne serildi, kulaklarımıza dokundu ve yürekleri sızlattı. Geçmiş zaman bir yazımda “bizden ne çok şey aldınız, sokakta çocuklarımızı sevmekten, şakalaşmaktan, hediye vermekten korkar olduk” diyerek serzenişte bulunmuş ve hatta çocukların korkutulması, acı çektirilmesi ve ölüme sürüklenmesi yoluyla kanlarından edinilen sözde gençlik, sözde sağlık iksiri konusunu da lanetleyerek satırlarımda dile getirmiştim.

Şimdilerde ise sözde ibadethanelerde sözde dini ritüellerle gerçekleştirilen insanlığımızdan utandığımız ve “ey İsrafil üfle artık Sur’u, ey kıyamet kop artık, Mevla, insanlıktan çıkmış biz insanoğlunun varlığına son ver” diyerek haykırmanın haklılığına tanığız.

Fani dünyada biraz daha yaşama hayaliyle akıl almaz ne çok zulümlerin sahibiyiz. Yalanlar, hırsızlıklar, gasplar, cinayetler ötesinde sırlarla örülü günahlar biz insanoğlunun icadı olmuş.

Tabii bu tetiklenmelerle başlayan süreç dengeleri alt üst ederek birçok yeniliklere kaynak olurken ilahi takdir de tecelli ediyor. Sayısız şekilde saptırılmış, çarpıtılmış semavi dinlerin, inançların sözde temsilcileri, din adamları, inananları başta olmak üzere insanoğlu ölümden kaçınıyor, korkuyor. Çünkü Cenneti hak edecek, yaraşır takdiri kendi benliklerinde dahi veremezken Yaratıcı’nın Cennet lütfunda bulunacağına inanmıyor. Belki de gitmemek için nafile çabalarla direndiğimiz ebedi âlem buradan çok daha güzeldir.

Bu akıl almaz olaylar ucundan kıyısından çıtlatıldığında tabiri yerindeyse dünya ayağa kalktığında ilginçtir gündeme onlarca yeni olaylar manşet oldu. Gündem denilen şey hızlıca değişen, tükenen, unutulan hikâyeler anlamı taşımaktan öte geçmiyor zaten, en azından benim düşüncem bu yönde.

İran’a karşı savaş söylemleriyle başlayan süreç ABD’nin iç karışıklığıyla devam ediyor. Uzunca zaman önce “Sahte Savaş” başlığıyla satırlara nakşetmiştim İran gerçekliğini.

Mülteci konusuna ise çokça kez değinmiştim, bu konuda öngörülerimin doğru çıkmasının acısını yaşamıyor değilim. Aidiyet duygusundan yoksun, bilimsel olarak yaradılışları bizlere ve batı insanına göre daha ilkel, aile, vatan gibi en temel duygulara dahi uzak, kültürel olarak farklı olan insanların kendi coğrafyalarındaki mazlumlara karşı uyguladıkları zulümlerini bizim ülkemizde bizim insanımıza uygulayabiliyor olması yürek yaralayıcı. Ülke insanımız gibi devlet görevlilerinin de bu yeni iş yükü altında ezilmesi ise bambaşka bir gerçeklik.

Yerel seçim heyecanıyla meşgul ülkemin ve insanımın gündemine eşlik etmek için henüz erken diye düşünüyorum.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.