DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Mutlak Olanın Muğlaklığı

Nasıl ki hiçbir insanın parmak izi birbirine benzemiyorsa, doğrularımız da birbirine benzemeyebilir. Nasıl ki kendi gerçekliğimizin bir sebebi var ise, başkalarının gerçekliğinin de bir sebebi vardır. Her doğru, her gerçeklik saygıyı hak eder.

Mutlak Olanın Muğlaklığı
04.03.2022
7.664
A+
A-

Hepimiz bir gerçekliğin içine doğuyoruz ve çoğumuz içine doğduğumuz gerçekliği mutlak belleyip başka gerçeklik olabileceği ihtimalini göz ardı ediyoruz. Dahası başka gerçekler olabileceği ihtimalini düşünmek dahi istemiyoruz. Doğuştan edindiğimiz kimliklerimize sıkı sıkıya bağlanıyoruz. Aklımız erinceye dek sorgulamadan kabul ettiğimiz öğretilmiş gerçekliklerimizi, aklımız erdikten sonra sorgulamak ise çok kolay olmuyor.

Kimi zaman alışık olduğumuz, mevcut kimliğimizle kabul gördüğümüz, kısacası mahallemizden kopmanın getireceği yalnızlaşmadan ve bu yalnızlaşmanın konfor alanımızı bozacağını düşündüğümüzden ötürü korkuyoruz. Bu korku gayet insani, saygı duyuyorum. Yalnızlaşma ve baskı altındayken kendi gerçekliğini var etme mücadelesi vermek kolay iş değil. Fakat sorgulama bir kurt gibi içimize düştüğünde artık dönülmez bir yola girmişiz demektir.

Bugün Z kuşağı dediğimiz 1997 sonrası doğan gençlerin mevcut gerçeklikle olan bağ sorunu bununla alakalı.  Onların içine doğdukları gerçeklikten daha kolay sıyrılabilme becerilerini yalnızca sanallaşan dünyaya bağlamak kolaycılık olur. Çok küçük yaşlardan itibaren çok başka dünyaları görme, tanıma fırsatı yakalamış olmaları, önceki kuşakların belki kırklı yaşlarına kadar ancak göreceği çeşitlilikte insanı henüz yirmili yaşlarda görmüş olmaları ile alakalı. Bu bir sorun değil aksine erken kazanılmış muazzam bir birikim. Peki, öyleyse bu kuşak çatışması nereden kaynaklanıyor? İşin özü bu çatışmada haksızlığa uğrayan da mağdur olan da z kuşağı diyebilirim. Dünyanın hızlı gelişimine, alışkanlıkların hızlı değişimine, hayata bakışın hızlı farklılaşmasına ayak uyduramayan eski kuşakların bu hızlı değişimler karşısında öfkelenmelerini anlıyorum. Ama bu öfkelerini Z kuşağına yansıtmalarını anlayamıyorum ve haksızlık olarak okuyorum.

Çevremde hem eski hem yeni kuşaktan çok insan var. Onları gözlemlediğimde naçizane vardığım sonuç şu. Eski kuşak dayılar/teyzeler arasında hiç gayri müslim arkadaş edinmemiş, hiç anarşist, liberal, komünist, İslamcı, sosyalist gruplarla temas kurmamış, kendisini ve hayatını sınırlı çevresine hapsetmiş o çevrenin gerçekliğine kutsiyet atfedip sorgulama zahmetinde bile bulunmamış insanla, tüm bunları henüz yirmili yaşlarının başında keşfetmiş bir gencin ortak noktada buluşması çok zor oluyor. Ortak bir gerçekliği kabul etmesi ise çok çok daha zor oluyor.

Kuşak çatışması dediğimiz olay muhtemelen tarihin her safhasında vardı, bundan sonra da olacak. Ama tahminim odur ki bu çatışma hiç bu kadar derin olmamıştı. Çünkü değişimin kendisi de hiç bu kadar hızlı gerçekleşmemişti. Ben bile kendi serüvenime odaklanıp geriye dönüp baktığımda 32 senecik ömrümdeki değişime şaşıyorum. Sokak oyunlarıyla başlayıp, tetris, atari ile devam eden çocukluğum, ergenliğimde bilgisayarla tanışmam, ardından internet, sosyal medya, web tasarım derken şuan geldiğim noktada bu teknoloji serüvenine şaşırtıcı derecede adapte olduğumu görüyorum. Televizyona bağladığım tek boyut atariden, 3 boyutlu sanal gerçekliğe geçişim arasında 15 sene yok. Bu baş döndürücü ama gerçek. Bir de tabi yukarıda sözünü ettiğim siyasi ve dini çevrelerin onlarca fraksiyonundan insanla oturup kalkmışlığım, dinlemişliğim, tartışmışlığım var. Tüm bunların bana kattığı çokça şey oldu fakat en başta şunu söyleyebilirim; Birileri bir zümre hakkında kendisine öğretilmiş ezberiyle konuştuğunda ben konuştuğu zümrenin bizzat mensuplarından dinlediğim gerçekleri karşılaştırıp kendi doğrumu bulabiliyorum. Doğrularımın ise asla mutlak olmadığının farkında olarak değişime ve gelişime her zaman gönül kapımı açık bırakıyorum.

Sözün özü dostlar;

Nasıl ki hiçbir insanın parmak izi birbirine benzemiyorsa, doğrularımız da birbirine benzemeyebilir. Nasıl ki kendi gerçekliğimizin bir sebebi var ise, başkalarının gerçekliğinin de bir sebebi vardır. Her doğru, her gerçeklik saygıyı hak eder.

Her kuşak kendi doğrularında haklı olabilir; ta ki bunu mutlak gerçeklik olarak diğerine aktarmadığı sürece…

YORUMLAR

  1. Mücahiddin Aktaş dedi ki:

    👍 yerinde bir tesbit olmuş

  2. Hanifi Aktaş dedi ki:

    Çok teşekkür ederim