DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

İs Karası

Sesli Dinle

“Bu notu ve emanetleri ulaştırmama fırsatım olmadı, belki de hiçbir zaman olmayacak ama bu notu ve emanetleri bulup sana ulaştıracak iyi kalpli bir insanın varlığına inanmaktan başka çarem yok. Seni her zaman seveceğim. Ne yaptıysam sen ve iki kızımın geleceği için yaptım. Umarım bir gün beni anlarsınız. Seni çok seviyorum Nilgün. ‘Albay Erdinç Tunçbayır. ” 

İs Karası
15.10.2021
10.456
A+
A-

Her yolculuk nasıl içinde hüzün barındırırsa, her kış sabahı da aynı hüznü taşır; eğer yatağınız dışında evin geri kalanı ölüm soğukluğuna bürünmüşse… Her sabah ezanı, sela ürpertisi uyandırır ölümsüzlük üflenmiş ruhlarımıza… Tüm bunlara yalnızlık ve yoksulluk eklenince yeni günü sıcak bedenle karşıladığına lanet eder insan…

Vedat da her sabah bu hüznün ve bilinmezliklerin iç sıkıntısı ile küfür gibi bakan gözlerle, soba isinden kararmış duvara karşı uyanırdı. Bugün de yüzünü yıkamazsa, suratına sinen is lekeleri katmerleştirecek ve esmerliği tehlikeli boyutlara ulaşacaktı. Kendini ikna edip iki tahta ile duvara sabitlediği lavabosunda yüzünü yıkadı. Bir iki dakika aynada kendine acıyarak baktıktan sonra -ki bundan içten içe hep haz duyardı- pijamasının üstüne geçirdiği pantolonunun, yerde sürünen paçalarını katladı. Mutfağa geçtiğinde soğuğu daha derinden hissettiğini fark etti. Mutfağın penceresinin kırılan köşesini tamir etmeye vakit bulamamıştı Vedat. Sabah ezanı ile başlayan koşturmacası çoğu zaman akşam dokuz civarında son buluyordu. Eve geldiğinde aklına gelen tek şey yatağa devrilmek olduğundan yüzünü bile yıkamayı unuturdu.

Üşüyen parmaklarıyla yeşil renkli buzdolabının kapağına asıldı. Bu buzdolabı annesinden kalan tek mirastı; içindeki hiç açmadığı turşu konservesi ile birlikte. Buzdolabından çıkardığı zeytin ve peynirin yanına dünden kalma çayı koyarak kahvaltısını hızlıca bitirdi. Dışarda kar yoktu ama burun deliklerini yakan soğuğu iliklerine kadar hissetti Vedat. Otuz Altı yıllık hayatının çocukluk yılları hariç o evden hiç iki kişi çıkmamış, o evde hiç bekleyeni kalmamıştı. O kadar alışmıştı ki yalnızlığa kendi iç konuşmalarından dış sesini unutmuştu neredeyse. Sürekli düşünceli duran yüz ifadesi ondandı. Kıvırcık uzun saçlarının hemen bitiminden gürce fışkıran sakalları ve yüz ifadesi ona gizemli bir hava katıyordu. Duruşundaki gizemle inatlaşırcasına yaşantısı bir o kadar düzdü Vedat’ın. Sabah erkenden başlardı kâğıt toplamaya, ta ki kafasına iliştirdiği fenerin pili bitip de çöp içinde işe yarar parçaları seçemez olana dek sürerdi koşturmacası. Bugün de geri kalan bilmem kaç bininci gün gibi çekçek arabasını sırtlayıp yola koyuldu. Ama bugün o geride kalan bilmem kaç bininci günden çok farklı bir gün olduğunu anlayacağı İstiklal Caddesi’ndeki Kıymet Hatun Apartmanı’nın mavi çöp konteynerine henüz ulaşmamıştı.

Kaderini değiştirecek o çöp konteynerine ulaşmasına bir saatten fazlaca bir süre vardı Vedat’ın. Haki renkli uzun parkasının ceplerini yokladığında tütünün kalmadığını fark etti. Yarım saat ötede Ağrılı Murat’ın tezgâhından ucuza tütün alırım diye içinden geçirerek adımlarını çabuklaştırdı. Murat kendisini müşterilere hep Adıyamanlı olarak tanıtırdı. Onun Vedat’a Ağrılı olduğunu söylemesi bir samimiyet göstergesiydi. Bir çeşit garibanlık hukuku ile kısa sürede sıkı dost olmuşlardı. Vedat yanına ulaşınca başındaki müşteriyi çabuklukla savuşturup hiçbir şey demeden sararmış dişleri ile Vedat’a gülümsedi. Kısa süren sohbetin ardından Vedat İstiklal Caddesi’ne doğru yol aldı.

Yol üstünde çeşme gördüğünde yanında taşıdığı pet şişelere su doldurup ara sıra kartonları ıslatırdı Vedat. Ne kadar ağır gelirse o kadar iyiydi. Akşam kartonlarını satarken kilo hesabı ile satardı.

Nihayet Kıymet Hatun Apartmanı’nın mavi çöp konteynerine ulaştı Vedat. Ağır hareketlerle çöpten kartonları ve işe yarar parçaları ayıklamaya başladı. Kartonları çekçekin çuvalına bastırdıktan sonra tekrar konteynere yöneldi. Son kartonu kendine doğru çekerken, kartonla birlikte yüzeyi tozdan dolayı eskimiş gibi görünen ama içi saten geceliği andıran yumuşaklığı ve maviliği ile dikkat çeken bir kutu geldi eline. Merakla kutuyu açtığında kısa bir not, işlemeli bir yüzük ve bir de anahtar buldu. Merakı giderek artan Vedat, kâğıdı çöpün içinden çıkarmayı bile unutarak dirseğini yasladığı konteynerin başından notu hızlıca okudu;

“Bu notu ve emanetleri ulaştırmama fırsatım olmadı, belki de hiçbir zaman olmayacak ama bu notu ve emanetleri bulup sana ulaştıracak iyi kalpli bir insanın varlığına inanmaktan başka çarem yok. Seni her zaman seveceğim. Ne yaptıysam sen ve iki kızımın geleceği için yaptım. Umarım bir gün beni anlarsınız. Seni çok seviyorum Nilgün. ‘Albay Erdinç Tunçbayır. ” Notun hemen altında ise adres yazıyordu: Egemen Caddesi Bala Apartmanı No:25…

Vedat kutuyu parkasının iri cebine iliştirip konteyner yanındaki kaldırama çökerek el yordamıyla Murat’tan aldığı tütünü yoklamaya başladı. Gözleri bir noktaya dalmış her zamankinden daha düşünceli bir şekilde iç çekti…

Devamı Haftaya…

 

YORUMLAR

  1. Şeyma Şafak Kartal dedi ki:

    Valla içimde iyi niyete dair hiçbirşey yok. O mavi saten kaplı kutunun içine bakmadıysa belki götürüp vermiştir oda belki ama kutunun içinde dışı gibi gösterişli birşeylerle doluysa o soba isinden kararmış duvarlara bakmak artık zor gelmiştir Vedata. Sonuçta notu yazan kişi bile kızları için çok sevdiği Nilgün için bile teslim edememiş kendi elleriyle. Dilim varmıyor ama çatır çatır yemiştir diye düşünüyorum hikayenin devamında. 🙂

    1. Hanifi AKTAŞ dedi ki:

      Kutunun içinde yalnızca yüzük, not ve anahtar var Şeyma Hanım. Öyle çatır çatır yiyeceği birşey yok Vedat’ın… Devamında ne olacağını göreceğiz hep beraber.