İnsan
Başarı emek ve sabır istiyor, bana göre en önemlisi de “insan” kalabilmeyi gerektiriyor. Bunun için de gönül dilini biliyor olmak gerekir.
İnsan çektiği sıkıntıların karşılığında hayattan birçok şeyi bekleyebiliyor. Beklentisinin gerekliliklerini yerine getirmeden üstelik. Çekilen acıları geleceğe mahsup ederek, İstikbal’i tasarlamaktan kurtulmamız lazım insanlık olarak. Hayat Yeşilçam filmi değil ki hep mutlu son ile bitmiyor. Şöyle açıklayalım bu durumu; çocukluğumuzdan günümüze kadar yaşadığımız bütün maddi ve manevi yokluklar, hastalıklar, yaşama dair ne varsa, iyileri hak ettiğimizden ötürü yaşadığımızı düşünürüz. Bunun yanında kötüleri ise hak etmeden yaşadığımıza inanır, aklımızda tutar ve bunları yaşadığımız için daha konforlu daha mutlu bir hayat bekleriz. Ne kadar acı veya derde kedere maruz kalırsak beklenti o oranda artıyor. Oysaki hayat böyle bir şey değil ne yazık ki. Hayat emek istiyor çaba istiyor, özveri istiyor, hayat yenilik istiyor ama insan hayatın isteklerine karşı sürekli geçmiş yaşanmışlıkları öne sürüyor ve yeni bir şey bulamayınca eski acıların etrafında dönüp duruyor. Cümlenin başında belirttiğimiz gibi “Geçmiş” yani geçip gitmiş bitmiş, iyidir ya da kötüdür yapılabilecek en güzel şey ders çıkarmak. Aslında hayat geçmişte verdikleri ile geleceği tasarlamamızı beklerken, bizde hayattan bekliyoruz. Sorumluluklarımızı yerine getirmiyoruz ve üstlenilmeyen sorumluluklar yok olmaz. Bu sorumluluklar, borçlusunu bulamayınca kendisini toplumun borç hanesine yazar birikir ve tüm toplumca ödenir sonunda. Hayat bizden, biz hayattan bir şeyler beklerken zaman hepimizi ve her şeyi bitiriyor. Sadece mutlu olmak için gelmiş olamayız bu dünyaya, bir anlamı olmalı bunca yaşanan şeylerin. Kişisel arzularımızın, ruhumuzun arzularına uygun olmayabildiğini ve içeride hissettiğimiz tüm strese neden olan etken olduğunu anlamalıyız.
Günümüze iz bırakan sanatkârlar ya da iş insanlarının hayatlarını incelediğimiz zaman hemen hemen hepsinin ortak noktası yaşadıkları zorluklara göğüs gerip eserlerini ortaya çıkarabilmiş olmasıdır. Evet hayat herkese eşit şartlar sunmuyor olabilir fakat insanların sahip oldukları şartlardan memnun olmama durumlarının eşit olduğuna inanıyorum. Örneğin; Bir evi olan insan ile hiç evi olmayan insan, evi olanın ikinci bir eve ya da daha büyük bir eve sahip olma isteği ile hiç evi olmayıp başını sokacağı bir eve sahip olma arzusunun ve arzuladıkları mülkiyete sahip olamamanın yarattığı stresin aynı olduğuna inanıyorum. Farklı bir açıdan bakacak olursak milyon dolarlık aracı olan biri için arabası ne anlam içeriyorsa, otuz bin liralık araç sahibi için de kendi aracı aynı anlamı içerir. Yani mala sahip olma kriterini miktarı ya da kalitesi belirlemez. Farklı bir örnek daha verelim yurt dışında tatil yapabilen birinin o tatilden alacağı haz ile kendi köyüne gidip sevdikleri ile birlikte mangal başında eğlenen birinin alacağı haz da aynıdır. Ekonomik şartların genişlemesi bize küçük şeyler ile mutlu olmayı unutturup daha büyük olduğuna kendimizi inandırdığımız ve sahip olduğumuz da nefsimizin kendini daha iyi hissedeceği, egomuzun okşanacağı materyaller insan olduğumuzu unutturmak için birer vesile haline dönüşmesin.
Başarı emek ve sabır istiyor, bana göre en önemlisi de “insan” kalabilmeyi gerektiriyor. Bunun için de gönül dilini biliyor olmak gerekir. Hani diyor ya Rahmetlik Neşet ERTAŞ “Gönülden, gönüle gider yol gizli gizli” diye, Gönül dilinden olur ise emeğiniz, esriniz kalıcı olacaktır. Bunun için ise tertemiz bir gönül gerekir. İnce hesaplardan arınmış karşılıksız ve samimi.