DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

İki Yarım Bir Bütün

Sesli Dinle

Yıkılan hayaller dedim, hemen örnek vereyim. Hanım okurlarım, dostlarım, yakınlarım, sevdiceklerim kızmasın, küsmesin, ben demiyorum denileni ve bu sebeple incinmişliği, şaşkınlığı ifade etmek istiyorum.

İki Yarım Bir Bütün
19.12.2022
3.730
A+
A-

Saygı ve sevgiyle selam ederim siz satır dostlarıma. Mutlak kader takdirinde olan insanın yaratılışıyla belirlenen üç hal olduğunu söyler İslam âlimleri.

Birincisi doğum. Nerede, ne zaman, hangi aile üyesi olarak doğacağımız yaratılışımız evvelinde belirlenirmiş ve tabi ki buna etki etme müdahale etme ihtimalimiz yok.

İkincisi ise Ölüm. Nerede, ne zaman, nasıl öleceğimiz de yine yaratılışımız evvelinde belirlenirmiş. Yaşam şeklimiz ise bu zamanı uzatma veya kısaltma anlamında etkin değilmiş. Sadece belirlenmiş vakit gelene kadar ki yaşam kalitemizi etkilermiş.

Üçüncüsü ise evlilik. Aile büyükleri, çevrenizde bulunan eş, dost, arkadaş ve ahbaplar gibi manevi inanç kapsamında da tavsiye edilen, övülen, kıymet verilen evlilik yine yaratılış öncesi belirlenen gerçekmiş. Yani evlilikten kaçmak veya evlilik amacıyla telaş etmek nafile çabalardanmış. Mutlak kader yazgımızda var olan ne ise onu yaşarmışız.

Ben aile müessesine önem veren insanlardan olduğumu düşünüyorum. Bir bekâr olarak çevremde ki arkadaşlarımın, dostlarımın, tanışlarımın aile kavramına hassas olmasından ayrı bir haz alıyorum. Normalde kabul edemeyeceğim sorunlarda gerekçe aile ise direkt kabullenerek konuyu özel bir dokunulmazlık statüsünde değerlendiriyorum. Örneğin bir iş teslimi süresinin kaçırılması, bir görüşmenin iptal edilmesi veya gecikme hali gibi durumlarda kabul ettiğim ölüm dışında ki tek mazeret ailevi nedenler olur.

Evliliği kendimce bir çift ayakkabıya benzetiyorum. Birinin olmaması diğerini anlamsız kılabiliyor. Birinin hasarlı olması da yine diğerinin değerini etkiliyor. Hasılı evlilik yarımın bütün olması, eş tanımı ile somut eksiğin tamamlanması anlamına geliyor benim için.

Hem kadın hem erkek için kıymetli bir lütuf diyorum kendi kendime. Onca insan içerisinde, onca zaman diliminde eşini bulabilmek.

Mutlak kader gerçekliğinden ari olarak bekârlığıma sitem eden dostlarıma, cami çıkışında ayakkabılarımı bulamayan benden, yoğun ve kalabalık kaldırımda yolumu bulamayan benden, eşimi bulmamı beklemenize şaşırıyorum diyerek savuşturuyorum konuyu fıtratım gereği mizah ile.

Bir sosyal paylaşım ağında denk geldim. Kuranı Kerimde Karı – Koca tanımının zevç ve zevce olarak ifade edildiğine. Birkaç kez okumuş olmama rağmen fark edememişim bu durumu. Çift ve çiftin teki anlamına geliyormuş.

Hani deriz ya; “AİLE” en küçük “DEVLET” tir. Aynen; Devlet Büyük Ailedir dediğimiz gibi. Yani eşlerin tamamlanmasıyla, buluşmasıyla, yarımların tam olmasıyla oluşan yapının önemi farkında olduğumuzdan daha fazla.

Fakat birde gerçekler var işte, teori ile pratik arasında ki uçurum olarak ifade edilen. Uçurumun birçok nedeni olsa da en başta bireysel cehalet, bireysel çıkarcılık, bencillik, ego diyerek tanımladığımız haller geliyor sanırım. Yakın tarihlerde bir paylaşım izledim. Çok şükür teknoloji aldı başını gitti, sosyal paylaşım ağları sayesinde eline mikrofon alarak sokaklarda gezen sayısız kişiyle, sayısız konuda insanların düşüncelerini iletebilmesine imkân tanır oldu. Bu halin faydaları kadar zararları da olduğunu düşünüyorum. Zaman zaman yanlış bilgilerin, yanlı söylemlerin gazetecilik, yayıncılık eğitimi ve etik kuralları, mesleki ahlak anlayışı ötesinde kimi zaman kasten, kimi zaman cehaletten yayınlanır olduğuna tanık olunca üzülüyor insan ya da yapılan yorumlar hayallerin yıkılmasına neden olabiliyor.

Yıkılan hayaller dedim, hemen örnek vereyim. Hanım okurlarım, dostlarım, yakınlarım, sevdiceklerim kızmasın, küsmesin, ben demiyorum denileni ve bu sebeple incinmişliği, şaşkınlığı ifade etmek istiyorum. Tabi ki bu durumu genelliyor, tamama yayıyor, bütün olarak kabul etmiyorum ancak demek ki sorunlar gündemlerimiz arasında belki de fark edemediğimiz bir konu daha var.

Mikrofonu elinde tutan arkadaşımız sokaktaki vatandaşlara soru soruyor. “Eşiniz için bir böbreğinizi verir miydiniz?”

Hanımlardan gelen cevap beni şaşırttı, üzdü, korkuttu. Aynı yastığa baş koyan, önemini az önce satırlara nakşettiğimiz yapının parçası, toplumun büyük kısmını oluşturan, diğer kısmını ise doğuran, eğiten kadınlarımız eşleri için “Hayır” diyebildi. Hiç duraksamadan, endişe etmeden, düşünmeden hatta bazı hayırlar ağır ifadelerle netti, kırıcıydı.

Aynı soruya erkekler ise “Veririm, iki böbreğimi de veririm, karaciğerimi veririm” diyenler ve hatta “Canımı veririm” şeklinde cevaplar verdi.

Aynı sokak röportajında diğer soru “Azrail gelse sizin mi canınızı alayım yoksa eşinizin mi?” dese sorusuna cevaplar yine şok ediciydi.

Soruları yanıtlayan kadınlarımız hiç duraksamadan “eşimi” diyebildi. Erkekler ise aynı hızla hiç duraksamadan “benim canımı al” derim dedi.

Bu kısacık paylaşım beni düşündürmüştü. Bir genelleme yapmak elbette yanlış olur ancak en azından bu hanımların yetiştirdiği çocukların bencil, çıkarcı, egoist olması şaşırtıcı olur mu? Bu hanımların eşleri ömürlerini nasıl bir yalnızlıkta heba ediyor?

Tabi diğer iki olasılıkta düşüncelerim arasında yer aldı. Bu söylemler icraatta nasıl hayat bulur acaba? Önemli olan icraat elbette. Bu hanımlar iş ciddiye bindiğinde tereddütsüz eşlerinin yanında ve destekçisi olabilirler belki de.

Bir diğer gerçeklik ise aynı şekilde erkeklerin söylemleri ile icraatları arasında ki uyum gerçekliği sorusunun meçhul cevabın da gizli.

Aklımı kurcalayan bir başka olasılık ise erkeklerin böyle bir düşünceye, böyle bir söyleme nasıl neden oldukları muamması oldu.

Uzunca bir süre önce duymuştum “Mevlanın kullarına dünyada ki en büyük lütfu hayırlı eş, en büyük sınavı ise hayırsız eş” sözünü.

Mevla tanımına, önemine layık güzel, mutlu, huzurlu ömür geçireceğimiz eşler nasip etsin. İşte benim bu haftaki gündemim bu konu oldu. Ekrem İmamoğlu, Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu, Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli olmadı. Siyaset, politika, kapıya dayanan genel seçim, ekonomi, kriz gibi başlıklar gündem değildi. Baktığımızda harf olarak, kod olarak karşılığı nedir bilemiyorum fakat yaş aralığı 18 ile 30 arası kimselerinde gündemi değil bu saydıklarım. Gündem Devletin en temel yapısı “Aile” oldu.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.