DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Esasa Doğru

Sesli Dinle

“Polis, Asker, Öğretmen, Doktor veya vatandaş ne fark eder? Hepimiz bu vatanın evlatları değil miyiz?

Esasa Doğru
24.05.2021
5.368
A+
A-

Merhaba değerli dostlar, ilginç olayların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz dersem komik olur diye düşünüyorum. Okurlarım, takipçilerim bilir, bilmeyenler de okuyabilir. MevzuHaber’ de, köşemde sizlere seslenme imkanını bulduğum günden itibaren satırlara dökülen sözcüklere kulak vermişsinizdir. Satırlara dikkatle baktığınızda ve resmin tamamını birleştirdiğinizde kısmen de olsa bugünlerde yaşananları ve yaşanacakları olasılıklar dahilinde, olgu mantığıyla zikretmeye çalıştığımı görebiliyorsunuzdur.

Mevcut gündem ile ilgili genel bir yorum yapmak yanlış olur doğrusu. Zira henüz film bitmiş değil ki fikrimiz olsun, analiz yapabilelim. Olayları konuşmak ise olguya katkı sağlamayacaksa anlamsız olur.

Açıklamalarıyla kimilerinde şaşkınlık, kimilerinde rahatsızlık, kimilerinde heyecan yaratan, Z kuşağının eğlencesi olan Sedat Peker’ in dile getirdikleri olaylar, benim olgu diyerek bahsetmeye gayret ettiğim mantığın, olay örgülerinin parçacıkları olsa gerek.

Bu konuda fikirlerimi merak ederek, nasıl bir değerlendirme yapacağımı soran dostlara değerlendirmelerimi böylesine güzel takibe aldıkları için teşekkür ediyorum. Fakat şu an aslında dile getirilmesi gereken küçük ayrıtılar dışında bir şey söylemek gündemi gereksiz meşgul etmek olur diye düşünüyorum.

Bu arada bir yanılgı var ki bu vesile ile hemen onu da düzelteyim. Ben Sedat Peker’ i tanımam, hiç yan yana gelmedim, sohbetim olmadı. Birkaç sefer bazı dostlar, tanışmaya vesile olmak istediler hatta “Sana hediye edeceği tespihi biz alırız.” Diye şaka da yaptılarsa da ben kendisi ile konuşacağımız, paylaşacağımız bir konu tasavvur edemediğim için bu teklifler hep askıda kaldı. Birde tespih merakım olmayışının da etkisi var sanırım.

Her konuda olduğu gibi tespih kullanımı konusunda da yanlış bakış açılarımız var. “Tespih erkeğin silahıdır, tespih ağır adam aksesuarıdır.” Gibi sözleri duymuşsunuzdur. Bence burada bahsedilen tespih; “Hayatı tespih yaptım, sallıyormuşum.” Şarkı sözünde olduğu hal ile değil, tespih amacı içerisinde kullanıldığında bir silah veya bir ağırlık anlamı kazanır.

Bir yazımda bahsetmiştim, Sayın Soylu, Sayın Peker, Sayın Albayrak aynı kültürün, aynı bölgenin insanları. Karadeniz insanları. Sayın Albayrak ile Sayın Soylunun Ankara Kalesinde köfte yerken sürdürdükleri, tespih hediyeleşmesi ile biten bir sohbete tanık olmuştum.

Bu her iki ismin ortak paydalarının, aralarında bir hasımlık doğmasına izin vereceğini düşünemiyorum.

Hayatım boyunca Sedat Peker ile dolaylı olarak 4 temasım oldu. Arz edeyim.

Gençlik yönetiminde olduğum bir sivil toplum kuruluşuna, öğrenci okutma programına maddi bağışta bulunmaktaydı Sedat Peker. O zamanlar bu kadar ünlü değildi kendisi. Konsey Başkanımızın program bittiğinde bağış kabulünün kesilmesini istemesiyle de tüm irtibat kopmuştu.

İstanbul da bir dönem, bir şekilde ortağı olduğum bir tanıtım ajansı vardı. Bu ajans için gelen talep üzerine Sedat Peker’in ortağı olarak tanıştırılan bir kişinin isteği ile bir logo tasarım işi yapmıştı. Bu iş zahmetli iştir, zordur ve maliyetlidir. Bu çalışma sonrasında beğenilen bir logoda karar kılınmış ve anlaşma sağlanmıştı. Fakat daha sonra Peker’in o iş kolunda ki çalışması gelişmediği için bizim çalışmasını yaptığımız, teslim ettiğimiz logo ücreti de bizlere ödenmemişti.

En son yaklaşık bir yıl önce Peker’in “Kardeşim” dediği bir kimse yanımda ki sevdiğim bir arkadaşımla telefonda görüşmüştü. O sırada araçta olduğumuz için ses dışarı verilmişti ve tarafların bilgisiyle konuşmaya tanık olmuştum. O konuşmada benimde tanıdığım bir ismin Peker’in “Sefiri” olarak yayılan namından ve esasen bu nama yakışmayan bazı konulardan bahsedilmişti. Peker’in yakını olan kişi ise “Abi farkındayız ama Reis’ e anlatamadık, zamana bıraktık.” Demişti. Tasarım zamanında ki Peker’ in ortağı olan kişide, konuşmalar sırasında benzer bir ifade kullanmıştı. “Reis dinlemiyor, kendi bildiğini yapıyor.” Tarzında bir cümleydi.

Sedat Peker’ in açıklamaları konusunda ara ara tespitlerimi paylaşacağım fakat şu an olguya faydası olacağını düşündüğüm bir olayı paylaşayım siz değerli dostlarla.

Vakti zamanında askeri bir yetkilinin yanındayken sanırım “Cik Cik” diye tabir edilen bir kişi geldi. Bir hayli ilginç konular anlattı dostum olan değerli Komutana. Bu kişi çok güzel de ilgi görüyordu, ağırlanıyordu o sırada. Anlattıklarının sonunda Komutan’ a dönerek; “Bir ricam var çok önemli.” Dedi. Bir Büyükşehir’in önemli bir Emniyet Şube Müdürü’nün ismini verdi. Bu ismi korkutmak için yardım istedi, korkutma seçenekleri içinde bir hayli rahatsız edici olasılıklar da vardı. Komutan tamam hallederiz diyerek gönderdi bu kişiyi. Ben “Adı geçen Emniyet Şube Müdürü’nü yakından tanırım, güzel adamdır, devlet adamıdır.” Diyerek girdim konuya ve hallederiz sözünden duyduğum rahatsızlığı ifade ettim. Komutan bastı kahkahayı. “Polis, Asker, Öğretmen, Doktor veya vatandaş ne fark eder? Hepimiz bu vatanın evlatları değil miyiz? Şu an yürüyen operasyonda alınan bilgiler önemli, gönlünü yaptım sadece.” Dedi. Bir kez daha sevmiştim o dostumu. Hasılı tanık olduğum bu görüşme ve talep birkaç kez daha tekrarlandı. Dayanamadım ve dostumun da bilgisiyle ilgili emniyet şube müdürün aradım. Beni tanıyanlar bilir, açık sözün ötesinde, kalbiyle dili bir, net bir insan olmaya çalışırım. Konuyu anlattım ve sordum, bu hasımlık neden? Kalbimde karışmıştı, acaba aralarında bir ortaklık vardı da oradan mı geliyordu bu nefret? Müdür güldü; “Devletin her imkanı var şükür, son derece yiğit, uzman, yetişmiş personellerimiz de var. Fakat bazı personeller hazırcılığa alışmış, hazır fısıltılarla mesai yapıyorlar. Haliyle hem fısıltı kaynağı istediği şekilde fısıldadığı için eksik işler olabiliyor, hem de bu fısıltı kaynaklarına bazı müsamahalar göstermek gerekiyor. İşte ben bu tarz çalışmayı yasakladım, dolayısı ile müsamahası kalkanlar rahatsız oldu.” Diyerek özetle anlatmıştı konuyu.

Sizden ricam yazarlarımızdan Ahmet Çirkin in “Rüya Hali” başlıklı yazısını okumanız olacak. Özellikle yazının sonunda bahsettiği Abdülhamid döneminde yaşanan bir olay örneği var. Bir sonraki yazımızda resmi doğru görmemizi sağlayacağına inanıyorum.

Ha bu arada dördüncü temasımı sormayın, Sayın Peker’ inde dediği gibi her şey söylenemiyor.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.