Empati
Hassasiyet incelik üzerine söylenmiş o kadar çok söz vardır ki, en basiti Mevlana’nın “Asalet; boyda değil soyda, incelik; belde değil dilde. Doğruluk; sözde değil özde. Güzellik; yüzde değil yürekte olur.” Sözüdür.
Başkalarının adına mutlu olabilmek, onların mutluluklarını gerçekten içtenlikle paylaşabilmek ne kadar özel bir duygu değil mi? Şu kıskançlıkların, gösterişin günden güne arttığı sosyal medyadan o, “hayat bana güzel.” Paylaşımlarının iyice kontrolden çıktığı bu zamanlarda gerçek olabilmek sevdiğin insanların arasında olabilmek ne kadar da önemli? Hatta sevmek de önemli değil, başka insanlar adına, herhangi bir kıskançlık hissetmeden, onlar adına mutlu olabilmek, bazen mutluluktan gözlerinin dolması o kadar kıymetli ki.
İnsanın hayatında her zaman her şey istediği gibi olmaz. Hayatında sana göre ters giden bir dolu şey olabilir. Kimseyle paylaşamıyorsundur, kendini sıkışmış hissediyorsundur. Böyle zamanlar da bir telefon ya da mesaj geliyor ve arkadaşlarınla sevdiklerinle alakalı bir haber geliyor. Doğum, mezuniyet, sınav, evlilik ve daha bir dolu yenilikçi harika haberler. İşte o an verilen tepki insanın gerçek yüzünü gösteren bir sınavdır bence. İnsanın kendini test edebileceği, kendinin farkına varabileceği en önemli an o andır bence. Çünkü telefonda muhabbette insan karşısındakinin mutluluğunu sevincini paylaşabiliyormuş gibi davranabilir, rol yapabilir. Fakat o ortamdan ayrıldıktan sonra veya telefonu kapattıktan sonra hala gerçekten mutlu olabiliyorsan, bu yeni süreç seni de heyecanlandırıp başka insanlarda bunu duysun öğrensin istiyorsan, iyi dileklerde bulunup dualar edebiliyorsan işte o zaman iyi bir insansındır. Bu insana kendini iyi hissettirir, çoğaltır ve motivasyonunu yüksek tutar.
Tabi insanların başarı ve mutluluklarıyla alakalı da çok hassas olmamalıyız. Çünkü hep dediğimiz gibi bizi güçlendiren şeylerden biri de kendini korumaktır. Fazla duygusal, fazla verici olmamalıyız. Hassasiyetler bazen insanlardan da fazlasıyla götürüp, çürüten olaylara dönüştürebilir.
Hep konuştuğumuz, yazdığımız gibi sınırlar bizi koruyan duvarlardır. Kendimizden vermeden, önceliği kendimizden ve kendi önceliklerimizden almadan yaptığımız ve hissettiğimiz hassasiyetler yapıcıdır, fakat önceliğin bizden çıktığı hep karşı tarafın öncelikleri, sevdikleri olmaya başladığı zaman bu hassas olmaktan çıkıp hastalıklı bir ilişki şekline dönüşüyor. Etrafında bundan fazlasıyla faydalanan insanlar varsa bu insanı dibe çeken bir duruma dönüşür. Ama etrafında yapıcı, sana değer veren her zaman sana gerçeği ve objektif olanı söyleyen insanlara kulak asmak gerekir bazen.
Diğer bir bakış açısıyla bakarsak, herkes bizim kadar hassas olmayabilir olaylara ve kişilere karşı, ki olmak zorunda da değil. Kimseden böyle olmasını bekleyemeyiz. Herkesin ortamı, alışkanlıkları tepkileri farklı farklı değişkenlikler gösterir. O yüzden ne kendimizi problemli olarak algılayalım ne de karşımızdakileri bizim kadar hassas ve duyarlı olamadıkları için yargılayalım. Tek yapmamız gereken şey kendimizi yıpratmadan olduğumuz gibi olduğumuzu kabul edip yola devam edebilmektir. O zaman daha sağlıklı ve mutlu yol alabiliriz diye düşünüyorum naçizane. Oğuzhan Külte’nin şu dizelerini hatırlayalım:
Biz mi yanlış bakıyoruz hayata, diğerleri mi?
Yerimiz mi yanlış yoksa, zeminimiz mi?
Ya diğerleri keyfiyette ki öyle olmalı
Ya da bizler çok ciddiyiz, öyle değil mi?
Hassasiyet incelik üzerine söylenmiş o kadar çok söz vardır ki, en basiti Mevlana’nın “Asalet; boyda değil soyda, incelik; belde değil dilde. Doğruluk; sözde değil özde. Güzellik; yüzde değil yürekte olur.” Sözüdür. Fazla düşünüp de anın ve zamanın sadece düşünerek elimizden gitmesine müsaade etmeyelim. Her zaman dediğimiz gibi oluruna bırakalım en azından deneyelim…