DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Değer 2

Sesli Dinle

Şimdi ya teslim olmalıydı gerçekliğin cehennem yanına, ya da cenneti aramalıydı yorgun kaçışların soluk aralarında…

Değer 2
12.11.2021
6.080
A+
A-

Arabaya bindikten sonra bir süre kimsenin ağzını bıçak açmadı. Aslında Mehmet benden bir açıklama beklediği için merak ve biraz da öfkeyle susuyordu. Turgay ise yeni tanışmış olmanın verdiği çekingenlikle ikimizden birisinin neler olup bittiğini anlatmasını bekliyordu. Sonunda Mehmet dayanamayarak sessizlik duvarını yıktı.

“Ne olup bittiğini anlatacak mısın Değer? Mersin’de ne işin var? Başına ne işler açtın yine?”

Bu Mehmet’in şahit olduğu ilk vukuatım değildi. Sorularındaki sitemkâr hava bundandı. Olabildiğince soğukkanlı bir ses tonuyla Mehmet’in merakını ve öfkesini dindirmek için olan biteni anlattım. Fakat Fethi’nin adını duyunca Mehmet’in öfkesi daha da kabardı:

“O adamın adi bir mafya olduğunu sana defalarca söylemedim mi? Ne bekliyordun Değer? O aptal dizilerdeki gibi kötü çocuğu kendine âşık edip aile babası mı yapacaktın? Böyle adamlar değişmez kızım… Toysun, öğreneceksin ama umarım öğrendiğinde hayatın kararmış olmaz.”

Ne diyebilirdim ki haklıydı. Kafamı cama yaslayıp akıp giden yol ışıklandırmalarını saymaya başladım içimden. Yine kaçıyordum gerçeklerden. Beynim Mehmet’e hak veriyordu tam da bu sebeple beynimi susturmak için onu hep böyle saçma şeylerle oyalardım… Küçükken de ne zaman babamın bağrışlarını duysam halının püsküllerini ayak parmaklarımla ayıklar tek tek sayardım.

Adana’ya ulaştığımızda içimi tekrar sıkıntı kapladı. Fethi’nin bizden önce Adana’ya ulaşıp her yerde beni aradığına emindim. Sabah işe gidemezdim. Fethi’nin yapabileceklerini kestiremiyordum artık. Aklıma sürekli çenemin altında hissettiğim soğuk namlu ucu geliyordu. Gecenin bu saatinde eve de gidemezdim. Gitsem Fethi’nin yarım bıraktığı işi babam tamamlardı muhtemelen. Mehmet’in evine hiç gidemezdim. Karısı Fethi’den de babamdan da daha gaddar olabilirdi. Bu çaresizlik ve parasızlıkta tek seçeneğimin Turgay olması kaçınılmazdı. Öyle de oldu.

Sabaha karşı Turgay’ın evine geçtik. Arabadaki suskunluğun acısını çıkarırcasına öğleye kadar aralıksız konuştuk. Nedense anlattıkça rahatlıyor, anlattıkça Fethi’nin ensemde hissettiğim nefesini unutuyordum. Gün’le beraber içime de güneş doğuyordu. Biz Turgay’la hayat hikayelerimizi bir terapi seansı gibi birbirimize ayrıntılarıyla anlatırken Mehmet çoktan harekete geçmiş, savcı olan kayınbabasına Fahri’nin beyaz eşya dükkanını arama iznini çoktan çıkarmıştı. Biz Turgay’la terapi seansımızı tamamlayıp uyuduğumuzda Fethi’nin beyaz eşya dükkanına polis baskın yapmıştı. Baskın sonrası apar topar tutuklama kararı çıkartılan Fethi cezaevine düşmüştü.

Akşam saatlerinde gözümü açtığımda nerede olduğumu, kimde olduğumu, saatin kaç olduğunu idrak etmem biraz zaman almıştı. Telefonda Mehmet’in dokuz cevapsız aramasını görünce saniyeler içinde aklımdan onlarca ihtimali geçirip kalbimin nasıl hızlı attığını hala o an gibi hissederim. Kendimi toparlayıp Mehmet’i aradığımda Fethi’nin haberini ilk haberini alışımı da dün gibi hatırlıyorum.

Bir yanım büyük bir beladan kurtulmanın huzurunu yaşıyor, diğer yanım Fethi gibi heybetli bir adamın kalın bileklerine geçirilen kelepçeyi, cezaevine yakışamayacak kadar iri ve biçimli vücudunu düşünüyordu. Telefon sesine uyanan Turgay ise eliyle omuzlarımı ovalarken, sonbahar yaprağı gibi istemsizce başka bir çamura doğru savrulduğumu hissetmiştim. Turgay’ın fırsatçı merhametinin farkında olduğum halde ona sığınmaktan kurtulamayışım, yalnızlıktan amansız kaçışımın bana yaptırdığı hatalardan sadece birisi olarak kalacaktı.

Turgay’la o günden sonra da sıkça konuştuk. Kaçamadığım, belki de kaçmak istemediğim bir bataklık olarak çektikçe çekti beni içine. Çalıştığım giyim mağazasına bir daha gitmedim. Turgay’ın aracı olduğu medikal dükkânında işe başladım. Hayat bir kez daha sıfırdan başlamam için ya bana bir fırsat sunmuş ya da sonsuz bir girdabın içine sokmuştu buna hala karar veremiyorum. Hızlı kavrayan, gözü kara, genç bir kadın olarak orada da kısa sürede işi kavramış hatta vazgeçilmez eleman olmayı başarmıştım. Başarıya ve mutlu haberlere aç ruhum eksikliklerini o küçük medikal dükkânında tamamlıyordu adeta.

Bu süreç böylece sekiz ay devam etti. Fethi cezaevinden aracılarıyla bana mektuplar ulaştırmaya devam ediyor, Turgay’la yakınlaşmamız artık adı konulmamış bir sevgililiğe eviriliyor, babam ve erkek kardeşim ise en iyi bildikleri şeyi, “borç biriktirmeyi” sürdürüyorlardı. Aslında bu kısır döngüye bile razıydım. Hatta Fethi’nin beni, Turgay’ı ve Mehmet’i öldürme tehditlerini mektuplarla ulaştırmasından bile tedirginlik hissetmeyecek kadar belaya uzak olduğumu düşünüyordum. Ta ki Fethi’nin nasıl olduğunu anlamadığımız şekilde tahliye olduğunu öğrendiğimiz güne kadar. İçimden bir ses bu sefer sıfırdan değil eksiden başlayacağım bir denklemin içine düştüğümü söylüyordu.

Fethi blöf yapmayacak kadar sahici bir psikopat, bizse bu sahicilikten uzaklaştığımızı düşünen hayalperestlerdik. Fethi’nin cezaevinden çıkışı ile uzaklaştığımızı sandığımız hangi sancı var ise karnımıza bir ok gibi saplanmıştı.

Soğuk namlu sanki tekrardan çenemdeydi ve ben kaçtığım şeye doğru koşmuşum farkında olmadan… Şimdi ya teslim olmalıydı gerçekliğin cehennem yanına, ya da cenneti aramalıydı yorgun kaçışların soluk aralarında…

(devamı haftaya…)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.