DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Çekirgenin Serçe Kuşundan Ne Farkı Var?

Sesli Dinle

O Ömer’i dünya “Çöl Kaplanı” olarak, İngiliz casusu Lawrance de “Türk Kaplanı” olarak tanımlar. Gelin bu kaplanın hikayesini hatta gerçeğini beraber gündeme taşıyalım.

17.02.2021
14.501
A+
A-

O zamanlar Osmanlı sınırları içinde kalan şimdiki adı “Rusçuk” olan Bulgaristan’ın bir şehri var. Bu Rusçuk, Tuna Nehri’nden 20 metre yükseklikte bulunur. O yılda, o belde de bir köyde yaşayan Mehmed Naif Efendi ve Fatma Adile Hanım’ın bir erkek bebeği dünyaya gelir. İsminin de Ömer olmasını isterler.  O yılda doğan Ömer bebeği elli sene sonra bütün dünya tanır. O Ömer’i dünya “Çöl Kaplanı” olarak, İngiliz casusu Lawrance de “Türk Kaplanı” olarak tanımlar. Gelin bu kaplanın hikayesini hatta gerçeğini beraber gündeme taşıyalım.

Ömer, 1868 yılında bir Evlad-ı Fatihan torunu olarak dünyaya gelir. İnternet dünyasında hemen aranıp bulunacak Kaplanlıktan önceki görev özeti tam olarak şöyledir;

93 Harbi’nden sonra ailece İstanbul’a gelirler. Ömer, 1888’de Harp Okulunu 1891 de Erkan-ı Harbiye’yi bitirirerek orduda kurmay olarak görev almaya başlar. Balkan Savaşında gösterdiği Çatalca savunması ile Edirne’nin geri alınmasında rol oynar. Osmanlı Devleti 1914’te I. Dünya Savaşı’na girdiği vakit, Miralay rütbesiyle Dördüncü Ordu’ya bağlı 12. Kolordu kumandanı olarak Musul’da bulunur. 25 Kasım 1914’te Mirliva’lığa terfi ettirilir. 26 Ocak 1915’te 12. Kolordu’daki vazifesine ilâveten Dördüncü Ordu kumandan vekilliğine getirilir. Burada bir yandan tehcîre tâbi tutulan Ermeniler’i yerleştirirken bir yandan da Urfa, Zeytun, Haçin, Musadağı Ermeni ayaklanmalarını bastırır.

İşte bu görevden sonra Ömer daha çok ikinci adı olan Fahrettin olarak bilinecek tarihi görevini alır. 4. Ordu Kumandanı olan Cemal Paşa Medine’de İsyan çıkacağının söylentisini almıştır ve Ömer Fahrettin’in tez elden yeni görev yerine gitmesini ister. 28 Mayıs 1916 da yola çıkan Mirliva Fahrettin 31 Mayıs’ta Medine’ye ulaşır. Medine’ye ulaşır ulaşmaz istihbarat toplayan Mirliva Fahrettin bundan sonra Medine Müdafi olarak bilinecek olan Fahrettin Paşa namı ile faaliyete başlamıştır. İsyanın artık söylenti değil gerçek olacağının teyidini yapan Fahrettin Paşa, Cemal Paşa’ya haberi ilettikten sonra hazırlıkları hızlandırır.

1916 Haziran ayının başlarında Arapların dahi, şu an, hain olarak bahsettikleri Şerif Hüseyin ve oğulları İngilizlerin; lojistik, istihbarat ve silah desteği ile isyanı başlatır. İlk olarak demiryollarını ve telgraf hatlarını tahrip ederler. 6 Haziran gecesi Medine karakoluna baskın düzenlerler. Çöl bedevilerinin de destekleri ile sayıları 50.000’i bulan isyancı kuvvetlerine karşın 15.000 asker ile Fahrettin Paşa ilk saldırıyı püskürtür. Fahrettin Paşa, Merkezden yardım isterken savunmayı da bırakmaz. Asiler, İngilizlerin yardımları ile ikmal ve lojistik yollarını talan, tahrip ve kontrol ettikleri için yardım gelemez. Temmuz da Mekke-i Mükerreme, Ağustos’ta Taif, Eylül’de Cidde’nin asilerin kontörlüne geçmesi ile Fahrettin Paşa Medine-i Münevvere de yapayalnız kalır. Fahrettin Paşa, asilerin ortasında Medine-i Münevver’inin çevresine çember halinde bir savunma hattı oluşturur. Tarih notlarında savunma hattının 100 km’nin üstünde olduğu bilgisi tutuludur. Şanlı Paşa Medine’yi; yetersiz imkanlar, sayıca az asker, teknoloji bakımından eski silahlarla tam 2,5 yıl boyunca savunmuştur.

Yıl 1919’u göstermeye başlayınca Osmanlı İmparatorluğu iyice güç kaybeder ve durumun vahametini anlayan Paşa zaten az olan askerinden 2000 askere görev vererek Kutsal Emanetleri İstanbul’a ulaştırır. Cephelerin kaybedilmesi ile sınırlar iyiden iyiye kaybedilmiş olur ve Medine’ye en yakın askeri merkez at arabası ile 4 gün sürmektedir, bu da takribi 1200-1300 km’ye denk gelmektedir.

Şehir artık hiçbir yerden yardım alamaz duruma gelmiştir. İçeride kalan halk ve asker arasında açlık ve hastalık hüküm sürmeye başlar. Bu güç şartlara rağmen Fahreddin Paşa şehrin müdafaasını bırakmaz. Son kalede direnen Paşa’ya, kaleyi tahliye etmesini teklif eden İstanbul hükümetine, tarihe geçecek şu cevabı verir. “Medine Kalesi’nden Türk bayrağını ben kendi elimle indirmem, eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin. Takdîr-i ilâhî, rızâ-yı peygamberî ve irâde-i pâdişâhî şeref-müteallik oluncaya kadar Medine müdafaası devam edecektir.” Der. Hatta çevresindeki askerlerin sonrandan öğrenilen hatıratlarında; “İngilizler’le Araplar’a teslim olmaktansa kendimi havaya uçururum.” Diye yeminler ettiğini bahsedenler olmuştur.

Paşa açlıktan kırılan askerleri ve bir avuç kalmış destekçi Araplarla yanındaki cesareti kırılmış yaralanmış askerlere, dışardan gelen baskılara rağmen şehri savunmayı bırakmaz.  Bu sırada, “Gökten bir nimet yağar.” Der Paşa. Olay vesaikler de şöyle geçer;

”Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Yalnız tüyü yok? O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Bitki ile besleniyor. Serçe gibi huysuz, serçe gibi asabî. Yediği şeyleri itina ile seçiyor ve temiz şeyler yiyor…” diyerek genelge yayınlatır ve günlerce çekirge yerler güçlerini toplayıp tekrar savunmaya devam ederler.

Paşa sık sık Peygamber Efendimizin huzuruna çıkıp, “Sizi bırakmıyorum Ey Allah’ın Resulü, Sizi bırakmayacağım Ey Allah’ın Resulü. Beni bıraktırmaya zorluyorlar ama ben sizi bırakmayacağım Ey Allah’ın Resulü.” Diye bağıra bağıra dile geldiği hem bizim askerimizin hem de Arapların şahit olduğu tarihe düşülmüş bir nottur.

Paşa, Peygamber Efendimizi bırakmak istemez ama Mondoros Mutarekesi imzalanır. Buna rağmen 2 ay daha direnir. İngiltere tekrar savaş başlatırım tehdidini savurunca mecbur müdafaayı bırakır ve askerlerden Peygamber Efendimizle vedalaşmalarını ister.

Fahreddin Paşa’nın ihtiyat mülazımı İdris Salih Bey’in hatıratında geçen vedalaşmayı aynen nakledeyim.

“Kimi kolsuz, kimi bacaksız kalmış askerlerin, birbirlerine sokulup yardım ederek halsiz, mecalsiz bir durumda, son defa Ravza’ya yüzlerini sürerek dualar eşliğinde yaptıkları veda, görülecek şeydi. İngiliz altınları ile beslenerek Türk’e diş biler hale getirilmiş bazı Araplar bile bu manzara karşısında gözyaşlarını tutamamış, hüngür hüngür ağlamışlardı.”

Yine İdris Salih Bey’in Medine’den ayrılırken Peygamberimize, kendi yazdığı şiirin ilk iki ve son mısraını paylaşarak yazıyı bitireyim. Olur da şanlı Paşa’yı ziyaret etmek isterseniz kendisi Aşiyan Mezarlığında metfundur.

Bir ulü’l emr idin emrine girdik;
Ezelden bey’atli hakanımızsın.
Az idik, sâyende murada erdik,
Dünya ve âhiret sultanımızsın.

Unuttuk İlhan’ı, Kara Oğuz’u;
İşledik seni gözbebeğimize,
Bağışla ey şefî’ kusurumuzu
Bin küsûr senelik emeğimize.

Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz,
Can verir, cânânı veremez Türkler.
Ebedi hadim’ül haremeyniniz,
Ölsek de Ravza’nı rûhumuz bekler…

Selametle…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.