DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Barlas’ın İstibdat ve 150’likler Fantezisi & Aksakallı Görmek

Türk milleti hâkimiyetini 24 Temmuz 1923 yılında Lozan antlaşmasıyla emperyalistlerin elinden aldığından günümüze kadar arada darbelerle kesintiler yaşansa da hep cumhuriyet ve demokrasiden yana olmuştur.

Dönem başkanlığını Türkiye’nin üstlendiği 8. Türk Konseyi zirvesine Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Macaristan devlet başkanları katıldılar. Bu ülkelerle tarihsel bir bağımız olmasına rağmen günümüzde ilişkiler duygusal yani ekonomik olduğu için aksakallıların varlığının bir önemi yok.

02.12.2021
9.016
A+
A-

Yandaş basın ve yazarlarının hükümeti desteklemek adına sergiledikleri tavırlar siyasetin tansiyonunu son bir haftadır tehlikeli bir şekilde yükseltiyor.

Okumadığım bir gazetenin internet sayfasında ülke gündemine gelen Mehmet Barlas’ın iki yazısını okuduğumda muhalefet partilerine yönelik değerlendirmelerini okuyunca tedirgin oldum aklıma II. Abdülhamid döneminin istibdat yılları geldi.

İstibdat Nedir?

Türk Dil Kurumunun tanımlamasına göre “Tek bir yöneticinin, kendine tâbi olanları mutlak hâkim olarak ve keyfine göre hükmederek idare etmesi usulü, keyfe, zora ve baskıya dayanan idare şekli, diktatörlük, despotluk, despotizm” denilmektedir. Baskı anlamında kullanılan bu kelime ile tarihte anlatılmak istenen II. Abdülhamid’in 33 yıllık padişahlık döneminde uygulanan bazı yanlış politikalardır.

Türk milleti hâkimiyetini 24 Temmuz 1923 yılında Lozan antlaşmasıyla emperyalistlerin elinden aldığından günümüze kadar arada darbelerle kesintiler yaşansa da hep cumhuriyet ve demokrasiden yana olmuştur.

Siyasi partiler için iktidarı kaybetmek muhalefet olmak bir son değildir, eğer son olarak görülüyorsa işin içinde iş vardır demektir. İktidarı savunmak meşru olduğu gibi muhalif olmakta meşrudur demokrasinin gereği olarak lakin basın yoluyla tehdit başka bir şey. Demokrasimizi yaşatmak istiyorsak her düşünceye saygı duymak ve siyasi partilerimizi kapatmak yerine sahip çıkmak zorundayız.

Sabah gazetesi yazarı Mehmet Barlas’ın istibdat yönetimini anımsatacak kadar muhalefet partilerine düşman görmesi basın meslek ilkelerine uygun düşmüyor. Barlas’ın özellikle 150’likler meselesine atıfta bulunarak muhalif olanların sürgün edilmesi gibi anlayışı köşesine taşıması iyi değerlendirilmelidir.

150’likler Meselesi

İstiklal harbi sonrasında düşmanla iş birliği yaptıkları gerekçesiyle 28 Mayıs 1927’de kabul edilen 1064 sayılı yasa ile yurttaşlıktan 150 kişi çıkarılmış fakat 29 Haziran 1938 tarihli 3527 sayılı yasanın TBMM’de kabulü ile 1064 sayılı kanun kaldırılmış ama tartışmaları günümüze kadar gelmiştir özellikle Çerkes Ethem ismi üzerinden.

Vatandaşlıktan çıkma işlemleri İçişleri Bakanlığının (Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü) teklifi üzerine Cumhurbaşkanın onaylamasından sonra gerçekleşiyor yeni başkanlık sisteminde, çünkü Türk vatandaşlığından çıkarmayla ilgili yine daha önce bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile yapılan işlemlerde yalnızca Cumhurbaşkanı yetkilendirildi.

Muhalif diye milletin seçtiği isimlerin sürgün edilmesi gibi anlayışların gazetelerin köşe yazılarında dillendirilmesi elbette boşuna değil ama ateşle oynamaya gerek yok. 2023 yılında seçimler olacak millet kime yetki verirse iktidara onlar gelecektir. Bu gerçeğin haricinde gerçek arayanlar bu milleti hiç tanımamışlardır, iktidarı desteklemek fantezilerle değil gerçekleri yazarak olmalıdır.

Her muhalife FETÖ’cü ve PKK’lı yakıştırması yapmak artık tutmuyor zira internet var hayatımızda zamanında FETÖ ve PKK’nın kucağına kimlerin oturduğu videolarda ve fotoğraflarda görülüyor. Bu gün FETÖ düşmanı görünenlerin zamanında nasıl savunduklarını kulaklarımızla duyduk millet artık yemiyor bunları geçiniz.

Bu tür absürt fikirleri gündeme getirerek toplumun nabzını ölçmek en fazla iktidara zarar verir zira Barlas’ın yazdıklarından iktidarında rahatsız olduğu basına yansıdı ama bu tür insanların halen yerlerini koruması akla çok soruyu getiriyor.

Türk milleti gerektiğinde bir olmasını bilir ama kimse o sınırı zorlamaya kalkmamalı zira o zaman fantezilerin hiçbir önemi olmaz.

AKSAKALLI GÖRMEK

Cumhurbaşkanı Erdoğan Türk Konseyi 8. Zirvesi’nde “Binali Yıldırım’ı, Aksakallar Konseyi’ne Türkiye’nin Aksakalı olarak atadık” açıklamasıyla yeni bir tartışmanın fitilini ateşlemiş oldu.

Halk kültürümüzde aksakallı tabiri genelde yaşlılar için kullanılır ama İslamiyet öncesi Türk kültüründe obanın tecrübeli, bilgili ve ehil insanlarına aksakallı veya gök sakallı tabirler kullanılırdı.

Binali Yıldırım sahip olduğu teknik altyapısıyla Türk konseyine mutlaka katkı sağlayacaktır ama aksakallı olmak Türk töresi gereği atamayla değil toplumun kabul etmesiyle olur.

Halk kültüründe Dede Korkut tarihimizde şeyh Edebali aksakallılara en uygun örneklerdendir.

Hatırlatalım aksakallı veya ak saçlı gibi tabirler İslamiyet öncesi Asya Hun Devleti, Avrupa Hun Devleti, Göktürk Devleti, Göktürk Devleti, Uygurlar, Avarlar, Kırgızlar, Hazarlar, Bulgarlar, Karluklar, Türgişler, Macarlar, Peçenekler, Oğuzlar, Kumanlar (Kıpçaklar), Sibirler ve Akhunlar’da kullanılırdı ve İslamiyet sonrasında aksakallılara hoca denmeye başlandı.

Dönem başkanlığını Türkiye’nin üstlendiği 8. Türk Konseyi zirvesine Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Macaristan devlet başkanları katıldılar. Bu ülkelerle tarihsel bir bağımız olmasına rağmen günümüzde ilişkiler duygusal yani ekonomik olduğu için aksakallıların varlığının bir önemi yok.

Bu gün tek millet iki devlet tabirini kullanmak ne kadar duygusal olursa olsun gerçekler hiç öyle değil Rusya varken.

Orta Asya kültürüne yüz yıllardır Rusya’nın uyguladığı kültür politikaları karındaşlarımızla aramızdaki tarihi bağları koparmış durumda, son dönemde Uygur Türklerine yapılan zulümler karşısında kimsenin kılının kıpırdamaması aksakallı kültürünün olmadığının bir göstergesi sayılmaz mı?

Kültürümüzde oba Şûra’sında bilgelerin (aksakalılar) görüşleri sonrasında kurultay dediğimiz toplantılarda alınacak kararlara ışık olurdu. Bu yapı Türklerin topraklarını genişletmelerinde önemli bir yere sahipti özellikle devletleşme döneminde aksakalılar önemli danışmanlardı ve devlet içinde görev almadan her hangi bir ücret talep etmeden gönüllü görev yaparlardı, fakat şimdilerde para almadan adım atılmıyor gönüllü devlet hizmetlerinde.

Biraz tarihle konuyu derinleştirdik belki ama konu sosyal medyada tam mizahlık olmuş durumda ve ilk yorumlarda aksakalı olmayan birinin aksakallı atanması ve ne kadar maaş alacağı konuşuluyor.

İşte beş bin yıllık Türk tarihinin geldiği final.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.