DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Amir Üzerine

Her zaman demişimdir milleti millet eden, aileyi aile yapan hatta padişahı bile padişah yapan annedir.

Amir Üzerine
01.12.2020
12.576
A+
A-

Adım Amir. İç Anadolu’nun çorak topraklarına ev sahipliği yapan bir köyde, çimentonun ulaşmadığı, çamurdan balçıkla tutturulan taşlardan yapılmış bir eve sahip, okuma yazma bilmeyen cemali görünüşlü celali fıtratlı bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Babamın kör bir eşeği annemin de boynuzu kırık keçileri vardı. Zaten karnını zor doyuran köylüler olarak, kemikleri sayılan bir de köpeğe sahiptik. Köpek olurdu da isim olmaz mıydı?  Annem köpek diyordu ben “Kış” diyordum. Rengi bembeyazdı karı hatırlatıyordu bunun için de adının kış olması bana mantıklı gelmişti. İç Anadolu’da mevsim sert geçerdi, köylüyseniz fakirdiniz, fakirseniz yoksuldunuz ve yoksundunuz. Siz bakmayın çevrenizde duyduğunuz laflarda şöminede yanan odunun çıtırtısının romantizm subliminal mesajı verdiğine. Soba dediğin “gürül gürül” yanardı, soba dediğin yanarken “güp güp güp” ederdi. Soba biraz daha harlı yansın diye üst ve alt kapağının açıldığında etrafa düşen turuncu ışıkların ritmik hareketleri aydınlatmalıydı odayı. O zaman ısınırdınız o zaman soğuktan bir yerlerinizin morarmayacağını düşünürdünüz o zaman rahatlardınız. Köylünün rahatlaması kısa sürerdi. Köylünün keyfi olmazdı. Soğuğu olurdu. Sessizliği olurdu. Yalnızlığı olurdu.

Menteşe gıcırtılarının, rüzgârdan açılıp kapanan kapı sesinin, soğuk kış gecelerinde havlayan köpeklerin filmlerde korku öğesi olarak kullanıldığına bakmayın. Hayatınızda bu sesler, objeler varsa eğer hala fakirsiniz ya da yoksulsunuzdur hatta çocukluğunuzda böyle bir dönemden mutlaka geçmişsinizdir.  Ne zaman çan sesi duysam burnuma keçi boku kokusu gelmesinin nedeni hayatımın ilk yıllarını köyde geçirdiğim içindir. İnatçı olmamı da sadece keçi eti, yoğurdu, peyniri yediğim ve keçi sütü içerek büyüdüğüme bağlarım.

Her zaman demişimdir milleti millet eden, aileyi aile yapan hatta padişahı bile padişah yapan annedir. Annemin celali olduğu kadar adalet takıntısının olması köydeki herkes tarafında da bilinirdi. Babamın çok sonraları anlattığına göre ben annemin karnındayken, nasırlardan sertleşmiş çatlamış elleri ile karnını okşayıp konuşurmuş. “Senin adın Adil olacak. Sende adil olacaksın. Adalete ihtiyaç duyanlara da yardım edeceksin.” Dermiş. Bazen de kendileri hiç okuyamadıkları için okuyup memur olmamı istermiş. Celali fıtratlı ya; “Memur olup emir alacağına amir olup emir versin. Hem amir olduğunda adil ol ki başkalarına da faydan dokunmuş olur.” Diye konuşurmuş. Ben doğana kadar ismim de karar kılamamışlar. En sonunda doğduğum soğuk bir kış gecesi babam beni kucağına alarak kulağıma ismimi okumadan önce konuşmuş.

“Anan ister ki, Adil ol, Amir ol, Memur ol. Ben de derim ki Mülk olmadan ne amirliğin ne adilliğin hükmü olur.” Sonrada kulağıma ezandan sonra ismimi okumuş. 3 defa iki kulağıma da tekrar etmiş; “Senin adın; Amir Malik. Senin adın; Amir Malik. Senin adın Amir Malik.”

İnsan ismine çekermiş. Şimdi ise ben köylü Amir, yaşadığım coğrafyanın en gaddar, en acımasız suç patronu oldum. Uyuşturucu, insan kaçakçılığı, organ kaçakçılığı, çocuk kaçakçılığı kısacası kaçakçılık hakkında bildiğiniz bütün suçlar. Kumar, haraç kesme, siber suçlar aklınıza gelecek her türlü suçların en tepesinde ki adam oldum. Heyhat Adil olamadım ama bütün pisliklerin Malik’i bütün suçluların Amir’i oldum. Ben böyle olmak istemedim ama oldum.

Yirmi Bir yaşıma geldiğimde vücudumda bir hastalık zuhur etti. Hastalık hayatımdaki her şeyi yirmi bir dakikaya düşürmüştü. Yirmi bir dakika hareketsiz duramıyordum. Yirmi bir dakikadan sonra vücudumda dolaşan kan damarlarımın içinde pıhtılaşmaya başlıyordu. Bir saat yaptırmıştım ve her yirmi bir dakikada ötüp eğer hareketsizsem hareket etmemi hatırlatıyordu. Hayat benim için yürümekten ibaretti araba kullanırken sabit pozisyonda yirmi bir dakikadan fazla duramadığım için araba kullanamıyordum. Arabanın arka koltuğunda bile oturamıyordum. Yirmi bir dakika geçtikten sonra vücudumun bütün eklemlerimi kaslarını esnetmem gerekiyordu. Bu hastalıktan dolayı hayatımda durmak yoktu, fiziksel olarak duramadığım için psikolojik olarak da duramıyor sürekli çalışıyordum.  Gün içinde sürekli hareketli olduğum için sıkıntı yoktu sıkıntı uykudayken ortaya çıkıyordu. Kendime bir yatak yaptırmıştım maalesef olması gerektiği gibi yirmi bir dakikada sallanıyordu eğer uykudaysam uyandırmak için. Uyanıyor bütün kaslarımı esnetiyor ve tekrar uyumaya çalışıyordum ve tekrar ve tekrar. Her gece, her gün her saat her yirmi bir dakikada bir. Bu uykusuzluğa ilk başlarda alışmakta çok zorlanmıştım ama dâhilerin kullandığı süper uyku yönetimini farkında olmadan hayatıma sokmuş oldum böylece daha fazla çalışmaya fırsatım olmuştu.

İkinci hastalıksa otuzlu yaşlarda çıkmıştı. Vücudum, sebebini bilmediğim bir nedenden dolayı elektrik enerjisi üretiyordu ve bu enerjiyi atmanın yolunu yüzümde patlayarak bulmuştu. Sanki hayatımın yirmi bir dakikaya düştüğü yetmezmiş gibi bir de yüzümde patlayıp şamar hissi yaratan elektrikle uğraşıyordum. Her gün mutlaka bu tokat yüzüme patlardı ama akşam ama sabah illaki patlardı ve bu pat sesi yakınımdakiler tarafından dahi duyulurdu, o an yanımda kim varsa vurmaya dövmeye başlardım. Bir süre sonra sadece bu iş için bir adam tuttum. Pat sesini duyduğu gibi yanıma koşardı bir tanede ona tokat patlatayım diye. İlk önceleri bu adamı döverken içim sızlıyordu ama sonra alışmıştı ve muhtaç adam çabuk alışıyordu. Çevremde özellikle muhtaç insanları bulundururdum. Paraya, sevgiye, ilgiye, muhabbete, teşvike, taktire muhtaç insanlar. Kendilerinin suiistimal edilmesini görmezden geliyorlar ve işimi yapıyorlardı. Neden bu hastalıklar beni buldu diye hayıflanmadım o kadar suçun illaki bedeli olacaktı. Özellikle yüzün elektrik üretmesi son zamanlarda çıkan bir hastalıktı ve milyarda bir görülüyordu. Bu hastalığın tedavisi olmadığı için hastaların en nihayetinde acıya dayanamayarak intihar ettiklerini öğrenmiştim. Ama benim hayatta bir intikam amacım vardı ve intihar edemezdim. Bozkır insanının intikamı çocukken geçirdiği kış kadar sert ellerindeki nasır gibi geçmemecesine canlıydı.

Bu arada yanımdan hiç ayırmadığım ve adını sırf popülist olmak için “Baby Ruth” koyduğum arkadaşımdan bahsetmedim. Tam on bin adet yüz dolarlık banknottan sıkıştırtıp bilardo topu gibi sağlamlaştırarak yaptırdığım beysbol sopam vardı. Ben bir suç imparatoruydum ve böyle şeylerde harcanan parayı önemsemezdim. Bu ülke de para ile adam döven birisi varsa oda bendim. Benim paramın dayağını yiyen adam ya iyileşemezdi ya da iyileşmesi çok zaman alırdı.

Yakında yayınlanacak romanından Ebyaz ve Altıparmak’ı tanıştırmıştım. Şimdi de Amir’i tanıştırayım istedim

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.