DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Üçü Bir Arada

Sesli Dinle

“Kitaplar bana yavaş yavaş şu sarsılmaz güveni aşılamıştı: Dünyada yalnız değildim mahvolmayacaktım.”

Üçü Bir Arada
20.05.2021
4.477
A+
A-

Maksim GORKİ,

“ÇOCUKLUĞUM, EKMEĞİMİ KAZANIRKEN,BENİM ÜNİVERİSTELERİM”

Günlerden bir gün, aylardan bir ay. Bir bayram bitimi, bir akşam ezanı müteakibi, demini almış bir bardak çay ile deftere düşmüş notları alıyorum yanıma. Bu sefer mürekkepten değil de klavyeden damlıyor satırlara, dimağımda seyrüsefer eden sözcükler. Bir zaman makinasının içinde değilim lakin satırlardan geçmişe bir pencere açılıyor ve ben, Gorki’nin Ekmeğimi Kazanırken, Benim Üniversitelerim adlı otobiyografik üçlemesinin ilkine, Çocukluğum’a doğru yol alıyorum.

Bir ölümle başlıyor Çocukluğum. Bir ölümü kovalayan bir doğumla devam ediyor yolculuk. Babasının kaybından sonra iki kişi kalan ailesi, annesinin baba evine dönmesiyle kocaman bir yumağa dönüşüyor. Ancak bu dönüş, kocaman bir hayal kırıklığından başka bir şey olmuyor. Dayıların, kuzenlerin, şefkatle saracak ellerin her türlü zulmüne uğruyor çünkü minik Aleksey. Yediği bütün dayaklarda, çocukça isyanlarında, kabullenemeyişlerinde sığınağı, annesinin merhameti olmuyor ne yazık ki. Evdeki herkese ve her şeye yetmeye çalışan anneanne, Gorki’nin kurtuluşu olmasa da, çocuk yüreğiyle sığındığı masalların kahramanı oluveriyor.

Çocukluğum, okuyucusu olan bizlere, yazımı ya da tekniği bakımından muhteşem gelmeyebilir ancak konuyu işleyiş şekli, insanın boğazında kocaman bir yumrunun oturmasına sebep oluyor.

“Kitaplar bana yavaş yavaş şu sarsılmaz güveni aşılamıştı: Dünyada yalnız değildim mahvolmayacaktım.”

Gorki’nin hayatını anlattığı üçlemenin ikinci kitabı, Ekmeğimi Kazanırken. Büyümek zorunda bırakılmış bir çocuğun ekmeğini kazanma hikâyesine tanık tutuluyoruz bu defa.

Kitabın içinde birbirine karıştırdığım onlarca isim vardı. Yazar, hayatına kim girmişse elekten geçirmeden almış öyküsünün içine adeta. O yüzden kişi kadrosunun tamamına yahut anlatılan olayların her birine vakıf olmak imkânsızdı okuma sürecinde.

Yazarın Çocukluğum’da başlayan kayıpları ekmeğini kazanırken de devam ediyor. Kitaba başladığınızda belli bir noktaya kadar, “Hadi bit!” dedirtiyor. Sonrası bir çocuğun kendini buluş süreci… Kitaplarla tanışışı ve kitaplaşışını anlatıyor. Okuma eyleminin neredeyse yasak olduğu bir dünyada; hırpalanırken, horlanırken, dayak yiyip azarlanırken; yanmış kandillerin, sönmüş mumların, belli belirsiz şavkıyan ayın ışığında okuyarak var olma çabasını anlatıyor.

Okudukça değişiyor, değiştikçe sorguluyor, sorguladıkça kendini, kaybettiği noktalar olmasına rağmen aslını buluyor. İnsanlara, hayata, olaylara bakışı farklılaşıyor, baktığı pencerelerin sayısı artıyor. Gökyüzünün değişen renklerini fark ediyor mesela. Hayatını “Neden böyle, neden şöyle!” diye sorgulayıp bir kısır döngünün içine sokmadan “Neden olmasın?” diyerek, Benim Üniversitelerim’e yol alışına şahit oluyoruz.

“Bir sinek, kurt değildir hiçbir zaman: Onu tüfekle öldüremezsin ama insanı bir kurttan çok daha tedirgin eder.”

Peki, ne anlatıyor Benim Üniversitelerim?

Ya da şöyle başlamam daha doğru olurdu sanırım. Öğrenmenin oluşması için illa dört duvara, belirli tekniklere veya usta öğreticilere ihtiyaç şart mı? Yahut bunlar olmadan bir öğrenme meydana gelemez mi? Şu süreçte, hepimiz bunun şart olmadığını evlerimizde deneyimliyoruz sanırım.

Gorki ise yıllar evvelinden farkına varmış bunun. Üniversite hayatını deneyimlemiş. Bir taraftan okurken bir taraftan hayatını idame ettirmeye çalışmış. Girdiği her ortamda, iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmaya çalışan iradesiyle, öğrenme kavramını belirli zaruriyetler olmadan da gerçekleştirmiş. Hayatı sorgulayışı, gerçek ile okudukları arasındaki uçurum onu bir noktadan sonra intiharın eşiğine getirmişse de bunun üstesinde de gelişi anlatılıyor Benim Üniveristelerim’de.

Yazarın içinde bulunduğu ortam, yöneten-yönetilen, cahil-aydın, köylü-kentli arasındaki bakış farklılıklarını, bir örümcek ağı gibi birbirine bağlı olan bu sistemin, birbirlerini yok etme savaşını da gözler önüne seriyor aynı zamanda.

Çocukluğum ile başlayan Aleksey’in hikâyesi, Ekmeğimi Kazanırken’de Gorki olma yolunda nasıl ilerlediğini, hayatın bütün gerçeklerini; Benim Üniveristelerim’de iyiye, kötüye dair her şeyi açık bir biçimde vererek, içinde bulunduğu bayağılıktan çıkışı anlatılıyor.

Her biri bağımsız da anlatılabilirdi muhakkak. Hatta Ekmeğimi Kazanırken kitabının üstüne daha çok ve kapsamlı konuşulabilirdi. Üçünü bir arada görmenin okumak ve Gorki’yi anlamak hususunda daha kolaylık sağlayacağını düşündüğüm için birlikte vermek istedim. Kitaplar birbirinin devamı olsa da hangisini okumuş olursanız olun, diğer ikisinin eksikliğini hissetmez, anlamsal bir boşluk yaşamazsınız.

Gorki, teknik yönden etkili bulduğum yahut edebi açıdan şevk duyarak okudum bir yazar değil ancak işlediği konuların neredeyse tamamı, sadece yaşadığı çağda kalmayıp düne, bugüne ve yarına tutulmuş bir ayna hüviyetinde. Daha önce onun satırlarıyla tanışmamışsanız eğer kapısına varacağınız ilk kitabı “ANA” olmalı muhakkak.

Kim bilir, belki başka bir yazıda Ana üzerinde de hasbihal etmek nasip olur. O vakte kadar kitapla, hoşça ve sağlıcakla kalın.

ETİKETLER: , , , , ,
YORUMLAR

  1. Songül dedi ki:

    Maksim gorki nin ilk kez çocukluğum kitabını okuduğumda olay örgüsünün neredeyse hiç olmaması beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Ama sizin yazınız ile kitaba bakış açım değişti.