Peki Ya Siz?
Geçenlerde bahsettik “Yokluk kapısı alçaktır, eğilmeden geçilmez.” Eğilecek yeri kalanlar eğilsin, bizim yerimiz kalmadı. Güneş çarığı, çarık ayağı sıktı, ayakların üzerinde gideceksen o ayaklara iyi bakacaksın, akılsız başın ceremesini çekecek ayak bırakmadın kendine.
Her insan kendini gerçekleştirecektir, kimi alev olup yanarak kimi çiçek olup açarak kendini gerçekleştirir, ya yak ortalığı ya da aç çiçek bahçesi gibi.
“Taş yerinde ağırdır.” Diye bir söz vardır, bu sözü duyduğumda yaşım bir hayli küçüktü ve anlamamıştım aslında, anlamak için öyle büyük bir çaba da sarf etmemiştim.
Fakat artık görüyor ve anlıyorum, bu sözün ne için söylendiğini, taş yerinde ağırmış evet.
İnsan ait olduğu yerde daha mutlu ve huzurludur. Bu sözün anlamının, memleketten uzak kalmak gibi algılanmasını sağladılar, öyle düşünmemizi istediler belki de. Oysa bu sadece doğduğun yerden uzak kalmak olarak değerlendirilemeyecek kadar büyük bir sözdür. Yerinde ağır olmak, hak ettiğin yer nere ise ora da ağır olacağın olarak söylenmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Tabi “Ağır” kelimesi de ayrı bir tanımlama.
Hak edilmemiş, emek verilmemiş her şey ne kadar basit gösteriyor insanı, en güzel cümlelerin, en ahlaksız insanların ağızlarından eksik olmaması, seslendirilmesi gibi ve ait olmadığın yerde yüzüne takındığın o mutlu hallerin. Fark edilmediğini sandığın gizlemeye çalıştığın gerçeklik o kadar belli ediyor ki kendini, aslıda sen de yadırgıyorsun yerini ve biliyorsun içinde kopan fırtınaların nedenini.
Bir kere girdin gölgeye ve biliyorsun kendi gölgenin olmayışının nedenini, alışık değilsin gölgesi olan biri olmaya, üzerinde ki gölge giderse açıkta kalacağını ve bununla nasıl baş edeceğini bilmeyişin bu günkü stresinin kaynağı, bunu ben ve benim gibi bir sürü insan biliyor.
Peki, yerinde ağır olacak insanların, olması gereken yerlerde olmayışının bedelini bütün insanlık olarak ödeyeceğimizin ve hatta ödediğimizin farkında mıyız? Tarlada ekimin, harmanda sökümün nasıl ve ne zaman yapılacağını bilmeyen insanlar tarlaların başında kahya oldu, bunu bilmek için arif olmaya gerek yok, paramız var ki ekmiyoruz, alıyoruz denildi ve bütün dünya duydu.
Yarın kapımıza yokluklar dayandığında, umarım milletinize vereceğiniz telkini de şimdiden hazırlamışsınızdır.
Geçenlerde bahsettik “Yokluk kapısı alçaktır, eğilmeden geçilmez.” Eğilecek yeri kalanlar eğilsin, bizim yerimiz kalmadı. Güneş çarığı, çarık ayağı sıktı, ayakların üzerinde gideceksen o ayaklara iyi bakacaksın, akılsız başın ceremesini çekecek ayak bırakmadın kendine.
Her şeyin taklidi ile uğraşmaktan bıktık, geçmişte tereyağı zararlı yemeyin diye yerine ikame ettiğiniz ne olduğu belli olmayan yağları yiyerek yüreğimizi tükettiniz, yeriniz kalmadı orada ve burada bu örnek binlerce sayabileceğimiz şeylerden sadece bir tanesi.
Ağzından bilimi düşürmeyip, bilimin ışığında diyerek bilimin ışığını söndürenlerden, büyük değerler, isimler adına kurduğunuz sivil toplum kuruluşlarından tutun, buna hizmet edenlerin tamamından etimizle, kemiğimizle, iliğimizle, ruhumuzla var olan her şeyimizle bıktık. Daha neyi mahvedecekseniz diye düşünüyor ancak maneviyat sebebiyle de seslendirmeye korkuyor insan.
Çok değil yirmi yıl önce emekli olanlar emeklilik ikramiyesi olarak bilinen kıdem tazminatı ile bir ev alabiliyorlardı bu ülkede, günden güne fakirleştik, günden güne bitirildi içimizde büyüttüğümüz umutlarımız.
Geçmişte bir kralın dediği gibi biz o eski günlere döner ve bundan gocunmayız, peki yaz siz?