Masallarda Görmek
Birbiriyle sevgiyle konuşan insan muhabbetleri duyamıyoruz artık, o yüzden kitap metinlerinde okumak bile insanın içini ısıtıyor. Birbirine tahammül edemeyen onlarca insanla yan yana çalışırken, yolculuk ederken birlik beraberlik yardımseverliği hiç değilse hikâyenin bir yerlerinde satırlardan okumak bile insanın umudunu tazeliyor olabilir.
Ahmet Ümit “Bir Aşk Masalı” isimli masal kitabı çıkarıyormuş. Normalde cinayet romanları ile meşhur biri olmasına rağmen üçüncü kez masal kitabı yazmış.
Neden cinayet romanı yazmayı sevdiğini ise “hayat çok sıkıcı” olarak dillendiriyor. Birde istatistiki olarak isminde ‘Aşk’ geçen romanların daha çok satıldığını söylüyor yazar.
Bizler galiba ne olursa olsun romantik toplum olmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz ya da hayat o kadar sıkıcı, yorucu ve gri ki biraz olsun romanlarla ya da masallarla toz pembe görmek istiyoruz.
Birbiriyle sevgiyle konuşan insan muhabbetleri duyamıyoruz artık, o yüzden kitap metinlerinde okumak bile insanın içini ısıtıyor. Birbirine tahammül edemeyen onlarca insanla yan yana çalışırken, yolculuk ederken birlik beraberlik yardımseverliği hiç değilse hikâyenin bir yerlerinde satırlardan okumak bile insanın umudunu tazeliyor olabilir.
İnsanlar olarak o kadar ince sınırlarda yaşıyoruz ki bir anda edilen kavgalar, bağırmalar ya da bir anda deli gibi aşık olup sonra o kişiden ölesiye nefret edip ağza almaya imtina edilecek sözler kullanarak çirkinleşmeler. Evet, bunlar hep oluyor ve her geçen gün sayıları artarak oluyor. Çelişkilerimiz çok çünkü kendimizi bile tanımaktan aciz olduğumuz zamanlar ve durumlar mevcut. Buna en güzel örnek belki de şudur: Hermann Hesse’nin Bozkırkurdu romanında çok güzel giden bir ilişki yaşayan Herman ve Hermine çifti romanın bir yerinde şöyle der; “Seninle evlenmem mi lazım yoksa seni öldürmeliyim.” Ne kadar eni konu düşünülecek bir tespit ve ifadedir bu.
Oysa belki de tek ihtiyacımız olan şey içimizde rengarenk çiçekler açtırmak için gökyüzüne başımızı kaldırıp birazcık olsun maviyi görmemiz yeterli olacak.
Çocukların uçurtmalarına benziyorsun
Biliyor musun
Rüzgarı hiç dinmeyen bir mavilikte
Güneşli sular gibi gülümsüyor yüzün.
Ve ben çok aşağılarda
Katı ülkesinde toprağın
Tutulmuş heyecanına
Titreyerek izliyorum süzülüşünü…
Bir hazin hızla uzaklaşıyor her şey. Şükrü Erbaş
Belki de bazen ceketimizi evde unuttuğumuz bir zaman yağan zamansız bir yaz yağmuruna yakalanmak ve sırılsıklam olduğumuz o an o savunmasızlığımıza rağmen en özgür ve ruhen en çırılçıplak olduğumuz andır. Can Yücel mısralarında nasıl da güzel yazmış ‘Buluşmak Üzerine’ şiirinde, oradaki buluşulan kişi belki de tam olarak kendimizizdir.
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım